ANALİZ – ABD’nin dönüşü AB’nin bitişi mi?
24-25 Haziran tarihlerinde düzenlenen AB Zirvesi’nden beklentiler yüksekti. Ancak sonuç bir “dağ fare doğurdu” vakasıydı. Zirve, Almanya Başbakanı Merkel için sönük ve tatsız bir jübile, Fransa Cumhurbaşkanı Macron için ise iktidarının batan güneşi öncesindeki son demleriydi - Son AB Zirvesi’nin etkisizliğini belirleyen iki başlık olarak; Türkiye’nin pozitif gündeminin karşılık bulmaması ve Fransa-Almanya ikilisinin, Rusya Devlet Başkanı Putin’in katılacağı bir Rusya-AB Zirvesi düzenleme girişiminin Baltık ülkeleri ve Polonya tarafından püskürtülmesi oldu - AB’de giderek gün yüzüne çıkan bölgesel farklılıklar, jeopolitik tercihlerdeki çelişkilerle de birleşince “yeni bir Fransa-Almanya savaşını engellemek için tasarlanan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu”nun son kullanım tarihinin geldiğini gösteriyor - Doğu-Orta-Batı Avrupa arasındaki hedeflerin farklılığı, Balkan ülkelerinin Birlik standartlarını tutturmada sergiledikleri isteksizlik, kuzey ve güney ülkeleri arasında ekonomi politikaları konusundaki uzlaşmaz ayrılıklar, AB içindeki fay hatlarını derinleştirmeye doğru gidiyor
ABD Başkanı Joe Biden’ın göreve geldiğinde ilan ettiği hedeflerin başında Atlantik Okyanusu’nun iki yakasındaki işbirliğini yeniden inşa etmek vardı. 9-16 Haziran arasında İngiltere, Belçika ve İsviçre’yi kapsayan gezisi bu sözün görsel şova dönüşmesiydi. İngiltere Brexit sonrası pozisyonunu tahkim ederken, G7 ülkeleri yeni rotalarını çizdi: NATO, Çin ve Rusya’yı hedef alacak yeni görevlerle donandı; ABD ile AB arasında ticaret ve teknoloji işbirliğine yeni bir soluk getirildi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bu şovun kötü karakteri olarak gözdağının hedefiydi. Biden’ın şovunu takiben 24-25 Haziran tarihlerinde düzenlenen Avrupa Birliği (AB) Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesinden beklentiler yüksekti. Ancak sonuç bir “dağ fare doğurdu” vakasıydı. Zirve, Almanya Başbakanı Angela Merkel için sönük ve tatsız bir jübile, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron için ise iktidarının batan güneşi öncesindeki son demleriydi.
2008 Küresel Ekonomik Krizi sürecinde AB’nin güney ve kuzey cephesi arasında başlayan ayrışmanın, farklı konu başlıklarıyla yeni cephelere yayıldığı görülüyor. Türkiye ile ilişkilerin geleceği, Rusya ile ilişkilerin ne şekilde düzenleneceği, Birliğin savunma ve güvenlik kimliğinin nasıl şekilleneceği, Macaristan ve Çekya’nın cinsel azınlıklar konusunda AB’nin çizgisine aykırı tavırları bir çığ misali Birlik içerisindeki sorunlar yumağını büyütüyor. Fransa-Almanya-İtalya üçlüsünün kendi iç siyasi istikrarsızlıkları ve yaklaşan seçimlerin taşıdığı belirsizlikler de Brüksel’in gelecek vizyonunda çizmek istediği rotayı çetrefilli hale getiriyor.
1991’de SSCB çözülürken eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin başını çektiği kimi stratejistler, ABD’nin karşısına çıkacak ve rekabet edecek güçler olarak AB ve Japonya’yı işaret etmekteydiler. Aradan geçen 30 yılda bu iki güç yükselmek bir yana, Rusya, Çin ve Hindistan karşısında ABD yanlarında olmadan parmaklarını kıpırdatamayacak hale geldiler.
- Merkel'den sonra AB var mı?
- Gidişat "EUxit"e doğru mu?
- Avrupa'da bölgesel ittifaklar: Üç Deniz İnisiyatifi
- 2022'de tünelin ucundaki ışık trenin ışığı mı?