2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul
Yeni bir yıla yepyeni umutlarla girdik. Her yıl olduğu gibi, geçen yılı sevinçleriyle, üzüntüleriyle geride bıraktık. Bir kez daha herkesin yeni yılını kutlayalım, sağlık, başarı ve mutluluk getirmesini dileyelim. Kuşkusuz, yeni yılda yine bir çok sorunları, bir çok başarıları konuşup duracağız. Neler olacağını da akıp giden zaman bizlere gösterecek.
Biraz arka planda da kalsa, bu yıl İstanbul için ayrı bir öneme sahip. İstanbul 2010 yılında Avrupa’nın kültür başkenti. Bunun ne demek olduğunu merak edenler için kısaca açıklayalım. Avrupa Birliği tarafından belirlenen bir (bazen de iki yada üç) kent her yıl Avrupa kültür başkenti oluyor ve 1 Ocak’tan 31 Aralık’a kadar bu ünvanı taşıyor. Yıl boyunca kentte, aklınıza gelebilecek her türlü sanat dalında etkinlikler düzenleniyor. Kentsel dönüşüm projeleri hayata geçiriliyor, kültür turizmi canlanıyor. İstanbul da bu yıl, Almanya’nın Essen ve Macaristan’ın Pecs kentleriyle birlikte “Avrupa Kültür Başkenti” ünvanını taşıyacak.
Hiç kuşku yok ki, İstanbul’un Avrupa Birliği tarafından böyle bir ünvanla taçlandırılması aslında sadece sembolik bir anlam taşıyor. İstanbul zaten Avrupa’nın ve dünyanın kültür başkenti. İstanbul’u az çok yaşayanlar gayet iyi bilir ki, yüzyılların bugüne taşıdığı kültürel birikim sokaklarda biraz dolaştığınız zaman kendini hemen belli eder. Batının daha yeni öğrenmeye başladığı, bugün sık sık tartışılan medeniyetler arası diyalog lafının yüzyıllar öncesinden bu topraklarda var olduğunu anlamak için İstanbul’un sokaklarında biraz dolaşmanız yeter. Aynı caddede cami, kilise ve sinagogu yan yana görürsünüz. Fazla söz söylemeye gerek bırakmaz böyle bir manzara.
Ama tabii kabullenmemiz gereken bazı gerçekler de var. Gerek İstanbul’da, gerekse de Türkiye’nin bir çok kentindeki tarihi ve kültürel değerlere yıllar içinde çok büyük haksızlıklar yaptığımızı, kimi zaman talana kadar varan bir tarih ve kültür yozlaşmasını yaşadığımız da inkar edilemez. Yok edilmiş veya yok olmaya yüz tutmuş bir çok kültürel değerimiz var. İşte, Avrupa kültür başkentliği en azından İstanbul için bazı değerlerin kurtarılmasına ve toplumsal yaşama kazandırılmasına vesile olacak. Devletin de bu işe ayırdığı bütçe, Avrupa kültür başkentliğinin bir bilinç yarattığının göstergesi. İstanbul’da ciddi anlamda restorasyon ve kentsel dönüşüm projeleri yürütülüyor. Tabii ki, İstanbul dışında bir çok şehrimizin de buna ihtiyacı var. Umuyoruz diğer kent yöneticileri de vahim durumların bir an önce farkına varırlar ve şehirlerde yaşayan insanlara biraz olsun nefes aldıracak, bir sosyal hayatlarının olduğunun farkına varmalarını sağlayacak dönüşüm projelerini yapmayı akıllarına getirirler.
Olay sadece kentsel dönüşüm ve restorasyon değil elbette. 2010’da İstanbul’da gerçekleştirilecek yüzlerce etkinlik var. Sanatın sadece belirli bir sınıfın tekelinde olduğu bu ülkede, sıradan insanların kültür ve sanat etkinliklerine katılımını sağlamak çok önemli. Avrupa kültür başkentliği böyle bir sürecin de önüne açıyor. Klasik müziği hayatında duymamış halk kitleleriyle, halk müziğini hor gören kesimlerin buluşacağı ortak noktaları yaratmaya çalışacak “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul”. Bugüne kadar yaşadığımız en büyük sorundur bu bizim ülkemizde. Bir türkü dinleyip efkarlandığınızda, size aşağılayıcı nidalarla bakanları klasik müzik bilginizle utandırdığınızda, bu ülke insanı sanatsal anlamda bir şeyleri aşmış demektir. İşte bunu yapabildiğimiz anda, zaten dünyanın incilerinden biri olan Türkiye, kültürüyle, sanatıyla, ve onu yaşatan insanlarıyla dünyada tek olacaktır. Bunu gerçekleştirmek için çabalayacak İstanbul 2010’da. O zaman bizim de sizi, 2010’da sanatı doyasıya yaşamak için İstanbul’a davet etmekten başka diyeceğimiz bir söz kalmıyor…