23 Nisan ve Kosova Türkleri
Zamanla bütün bu konular kitaplarda, panellerde, konferanslarda, TV
yayınlarında tüm ayrıntılarıyla gündeme gelecektir. 1.Dünya savaşından
sonra Balkan Türklüğü’nde kimler, ne gibi, hangi şartlarda, neye göre,
kimlere karşı mücadele ettiler bilemiyoruz. Doğrusu, şanlı tarihimizde,
her zaman bilinmeyen, isimsiz kahramanlar olarak kalacaklardır. 2.
Dünya Savaşından sonra Kosovalı Türkler her şeye rağmen var olma
mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Önce derneklerin kurulması, kadro
sıkıntısını gidermeye çalışan derneklerden sonra radyo, gazete ve TV
programlarının yayınlanmaya başlaması, Kosovalı Türklerin
mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerinin işareti olmuştur. Maalesef, kendi
toplumsal haklarını sadece dilindeki kelimelerle gösteriş yapan bazı
“öyle denilen” aydınlar, bürokrat ya da aristokrat olmak için mücadele
ederken, halk onları okumuş, buna keza başka yerlerde çare aramakla
yetinmiş ve asimilasyonu kabul etmek zorunda kalmıştır. Aslında Akif
Balkanları bizden iyi çözmüş ve
“Sahipsiz olan memleketin (milletin) batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan (millet) batmayacaktır” demiş.
Geçen yazımızda Atatürk’e Kosovalı Türklerin ne kadar düşkün olduklarını göstermeye çalıştık. Ancak, Atatürk önce Balkan Türklerinin evladı, ondan sonra Türk Dünyasının Lideridir. Atatürk’ü kimler, ne kadar sahiplenmeye çalışsa da, yeterli değildir. Fakat partiler tarafından ve onlara benzer kurum ve kuruluşlar tarafından Atatürk ne kadar övülse (menfaat üzerine ismi kullanılmaya çalışılsa), hiç kimse unutmasın ki, Atatürk’e olan borcumuzun yüzde birini halen ödeyememişizdir. Atatürk’ün bu millete, bugünkü Türkiye gibi bir vatanı hediye etmesine karşılık, bizler yani dünya Türklerinin Atatürk’e olan borcumuzu, doğduğu, büyüdüğü evi, kendi vatanını “Selanik’i” feth edemeyişimiz, acizliğimiz ve beceriksizliğimizin kanıtıdır. Bu arada Atatürk ile ilgili çoğunun dikkat etmediği bir bilgiyi de okuyucularımızla paylaşalım. Türkiye haritalarında Trakya bölgesinde, Edirne şehrinin yanında Karaağaç adlı bir yer vardır. Karaağaç’ın hemen üzerinde Balkanlara yönelik üçgen şeklinde bir ok işareti bulunur. Bu ok işaretinin ne anlama geldiğini en iyi ordunun strateji uzmanları bilir. Ama Balkanlarla ilgili olduğu kesindir…!
Kosovalı Türkler 1970/80’li yıllarda en büyük darbeyi yediler. Nüfusun erimesi, devlet politikalarının değişmesi, Türkiye’ye yeteri kadar kendilerini tanıtamamaları, uzun vadede kendileri için menfi sonuçlar elde edeceklerinin işaretleri belirir. Nitekim, 1989 yılında Miloşeviç’in anayasayı değiştirmesiyle Arnavutların olduğu gibi, Kosovalı Türklerin de Resmi Dili alınır. Fakat, Arnavutların kendi hakları için gösterdikleri reaksiyonu, Kosovalı Türk aydınlarının birçoğu aynı reaksiyonu gösteremez… 1999 yılında ise bugünkü Fransa Dış İşleri bakanı, Irak’ın kuzeyinde özel incelemelerde bulunan, KOUCHNER, kendi isteği üzerine, Arnavut ve Sırp Dilinin yanında Türk Dilinin resmiyet kazanmasına izin vermemiştir… KOUCHNER ile Kosovalı Türk aydınların mücadelesi 1 yıl sürmüştür… Bu mücadeleye daha fazla dayanamayan aydınlarımız teslimiyetçilikle son vermişlerdir…Böylece Arnavutlar ve Sırplar önceki haklarından fazla hak kazanmış, bunlara nazaran Türkler, gittikçe haklarını kaybetmişlerdir…Sebep…!
Bugün Kosova’da Arnavut ve Sırp Dili resmidir. Birileri, peki bu “Resmi Dil” nedir, hep var, yok, var, yok mücadelesi gördük, açıklar mısınız, diyebilir? Kısaca okuyucularımıza açıklık getirelim. Resmi Dil demek, var olmak, “kimlik” ya da Kosovalı Türklerin ırgadı, çoluğu çocuğu, lalası, bacısı, dadısı, harcı, veznesi, alışı, verişi, gemisi, kaptanı, askeri, kumandanı, doktoru, eczacısı, köyün yasakçısı, şifa hazinesi, “vatanı” demektir. Kosovalı Türklerin Dili, 1974 yılı anayasasında Tito tarafından resmiyet kazanmıştı. 1989’da kaldırıldı, 1999 ise “resmi dilsizlik” devam ettirildi…Ne yapalım, bizden bu kadar. Biz hizmet ettik ama verilmedi diyenlere de…!
23 Nisan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ulusal Egemenlik Bayramını kutluyoruz. Kosova’da bu teklifi getiren arkadaşlarımızı tebrik ediyoruz. Fakat bu teklife benzer bir fikir verelim. Kosova’da 23 Nisan yerine Haziran ayında Kosova’nın kalbinde yatan, Şah-ı Şehit Hüdavendigar’ın günü olarak keşke bir araya gelinse…
23 Nisan günü hem Kosova’da, hem Türkiye Devleti sınırları içinde resmi Bayram olarak aynı anda kutlandığı için Türk Devlet erkanından Kosova Cumhuriyeti’ne kaç kişi misafir olarak gelebilir…Kosovalı Türkler zaten 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramını okullarda, KTTGKK’nda, bugüne dek kutlamışlardır…
Öte yandan örnek gösterdiğimiz Şah-ı Şehit I. Sultan Murat Hüdavendigar’ın yanı başında, Türk Devlet erkanı, Türk Cumhuriyetleri Devlet temsilcileri, Kosova Devlet temsilcileri, Kosovalı Türkler, Arnavutlar, Boşnakları bir araya getirmek için vesile olsalar… Mehteran takımıyla birlikte, Murat’ın sayesinde yapılan ve hala canlı duran, yıkılmadan ayakta durmaya devam eden kaldırımlar, camiiler, kışlalar, kervansaraylar, köprüler, hamamlar, çeşmeler, şehitlikler ağlardı…Çünkü I. Murat olmasaydı, biz olur muyduk acaba? Kosova’da İLK ŞEHİT düşen ve ana ülke dışında türbesi bulunan TEK DEVLET büyüğümüz I.Sultan Murat Hüdavendigar’dır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımızı kutluyorum.
Selamlar
“Sahipsiz olan memleketin (milletin) batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan (millet) batmayacaktır” demiş.
Geçen yazımızda Atatürk’e Kosovalı Türklerin ne kadar düşkün olduklarını göstermeye çalıştık. Ancak, Atatürk önce Balkan Türklerinin evladı, ondan sonra Türk Dünyasının Lideridir. Atatürk’ü kimler, ne kadar sahiplenmeye çalışsa da, yeterli değildir. Fakat partiler tarafından ve onlara benzer kurum ve kuruluşlar tarafından Atatürk ne kadar övülse (menfaat üzerine ismi kullanılmaya çalışılsa), hiç kimse unutmasın ki, Atatürk’e olan borcumuzun yüzde birini halen ödeyememişizdir. Atatürk’ün bu millete, bugünkü Türkiye gibi bir vatanı hediye etmesine karşılık, bizler yani dünya Türklerinin Atatürk’e olan borcumuzu, doğduğu, büyüdüğü evi, kendi vatanını “Selanik’i” feth edemeyişimiz, acizliğimiz ve beceriksizliğimizin kanıtıdır. Bu arada Atatürk ile ilgili çoğunun dikkat etmediği bir bilgiyi de okuyucularımızla paylaşalım. Türkiye haritalarında Trakya bölgesinde, Edirne şehrinin yanında Karaağaç adlı bir yer vardır. Karaağaç’ın hemen üzerinde Balkanlara yönelik üçgen şeklinde bir ok işareti bulunur. Bu ok işaretinin ne anlama geldiğini en iyi ordunun strateji uzmanları bilir. Ama Balkanlarla ilgili olduğu kesindir…!
Kosovalı Türkler 1970/80’li yıllarda en büyük darbeyi yediler. Nüfusun erimesi, devlet politikalarının değişmesi, Türkiye’ye yeteri kadar kendilerini tanıtamamaları, uzun vadede kendileri için menfi sonuçlar elde edeceklerinin işaretleri belirir. Nitekim, 1989 yılında Miloşeviç’in anayasayı değiştirmesiyle Arnavutların olduğu gibi, Kosovalı Türklerin de Resmi Dili alınır. Fakat, Arnavutların kendi hakları için gösterdikleri reaksiyonu, Kosovalı Türk aydınlarının birçoğu aynı reaksiyonu gösteremez… 1999 yılında ise bugünkü Fransa Dış İşleri bakanı, Irak’ın kuzeyinde özel incelemelerde bulunan, KOUCHNER, kendi isteği üzerine, Arnavut ve Sırp Dilinin yanında Türk Dilinin resmiyet kazanmasına izin vermemiştir… KOUCHNER ile Kosovalı Türk aydınların mücadelesi 1 yıl sürmüştür… Bu mücadeleye daha fazla dayanamayan aydınlarımız teslimiyetçilikle son vermişlerdir…Böylece Arnavutlar ve Sırplar önceki haklarından fazla hak kazanmış, bunlara nazaran Türkler, gittikçe haklarını kaybetmişlerdir…Sebep…!
Bugün Kosova’da Arnavut ve Sırp Dili resmidir. Birileri, peki bu “Resmi Dil” nedir, hep var, yok, var, yok mücadelesi gördük, açıklar mısınız, diyebilir? Kısaca okuyucularımıza açıklık getirelim. Resmi Dil demek, var olmak, “kimlik” ya da Kosovalı Türklerin ırgadı, çoluğu çocuğu, lalası, bacısı, dadısı, harcı, veznesi, alışı, verişi, gemisi, kaptanı, askeri, kumandanı, doktoru, eczacısı, köyün yasakçısı, şifa hazinesi, “vatanı” demektir. Kosovalı Türklerin Dili, 1974 yılı anayasasında Tito tarafından resmiyet kazanmıştı. 1989’da kaldırıldı, 1999 ise “resmi dilsizlik” devam ettirildi…Ne yapalım, bizden bu kadar. Biz hizmet ettik ama verilmedi diyenlere de…!
23 Nisan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ulusal Egemenlik Bayramını kutluyoruz. Kosova’da bu teklifi getiren arkadaşlarımızı tebrik ediyoruz. Fakat bu teklife benzer bir fikir verelim. Kosova’da 23 Nisan yerine Haziran ayında Kosova’nın kalbinde yatan, Şah-ı Şehit Hüdavendigar’ın günü olarak keşke bir araya gelinse…
23 Nisan günü hem Kosova’da, hem Türkiye Devleti sınırları içinde resmi Bayram olarak aynı anda kutlandığı için Türk Devlet erkanından Kosova Cumhuriyeti’ne kaç kişi misafir olarak gelebilir…Kosovalı Türkler zaten 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramını okullarda, KTTGKK’nda, bugüne dek kutlamışlardır…
Öte yandan örnek gösterdiğimiz Şah-ı Şehit I. Sultan Murat Hüdavendigar’ın yanı başında, Türk Devlet erkanı, Türk Cumhuriyetleri Devlet temsilcileri, Kosova Devlet temsilcileri, Kosovalı Türkler, Arnavutlar, Boşnakları bir araya getirmek için vesile olsalar… Mehteran takımıyla birlikte, Murat’ın sayesinde yapılan ve hala canlı duran, yıkılmadan ayakta durmaya devam eden kaldırımlar, camiiler, kışlalar, kervansaraylar, köprüler, hamamlar, çeşmeler, şehitlikler ağlardı…Çünkü I. Murat olmasaydı, biz olur muyduk acaba? Kosova’da İLK ŞEHİT düşen ve ana ülke dışında türbesi bulunan TEK DEVLET büyüğümüz I.Sultan Murat Hüdavendigar’dır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımızı kutluyorum.
Selamlar