“Eminim ki iyi niyetle işe başladığımız gün, mutlak surette zafer bizimdir”
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Geçtiğimiz Nisan ayında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu biliniyor. Seçimi uzun bir siyasi geçmişi olan Dr. Derviş Eroğlu’nun kazanması bir anlamda beklenen bir sonuçtu. Bir yıl önce yapılan milletvekili seçimi, böyle bir başarıya ulaşılacağının göstergesi oluyordu. Türkiye’nin dış politikasının nirengi noktası olarak görülen Kıbrıs’taki uyuşmazlık 50 yılı aşkın süredir gündemdeki yerini koruyor. Belirli zaman diliminde saman alevi gibi parlayan uyuşmazlık bir süre sonra da unutuluyor gibi oluyor. Alevin parlamasının sona ermesine karşın içten içe yanmaya devam ediyor. Bu gerçek hiçbir zaman doğru olarak algılanmamıştır.
Bu süreçte uluslararası toplum da uyuşmazlığın çözümü konusunda doğru değerlendirmede bulunmamıştır. Bunun ötesine geçerek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olan İngiltere ve Yunanistan, yasal dayanakları olmayan Kıbrıs Rum Yönetiminin AB’ne alınmasını sağladılar. Buna onay veren diğer ülkeler de uluslararası hukuka açıktan tecavüz ederek suç işlediler. AB bu hali ile çözümsüzlüğü körükleyen taraf durumundadır. Bu uygulamaya koşut olarak Ortodoks Kilisesi’nin tutumunun da dikkate alınması gerekiyor. Rum ve Yunan taraflarına koşulsuz destek vermesi inatlaşmayı ve çözümsüzlüğü de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle de çözüm dağların arkasında beklemektedir.
Kıbrıs Türkleri bugüne değin uluslararası toplum tarafından yapılan bütün önerilere ılımlı yaklaşmıştır. Kendi gelecekleri konusunda sıkıntıların yaşanacağının biliniyor olmasına karşın bu tutumlarını sürdürmüşlerdir. Buna karşın uzlaşmaz taraf damgasını yemekten de kurtulamamışlardır. Kıbrıs Rum mücadelesinin önde gideni olan Makarios’un “Ne zaman ateşle su bir araya gelir, ancak o zaman Türklerle birlikte yaşarız” söylemi bilindiği halde Kıbrıs Türkleri uzlaşmaz taraf olarak kabul ediliyor. Makarios’tan sonra göreve gelen bütün Rum yöneticilerinin de çözüm konusundaki yaklaşımlarında, her hangi bir esneklik yaşanmamaktadır. Uzun süre karşı tarafın görüşmecisi olan Glafkos Klerides’in anılarında ve belirli zaman aralıklarında basına yaptığı açıklamaları ilginçtir. Çözüme ulaşmak yerine Türk tarafının uzlaşmazlığını kanıtlamak için yoğun çaba harcadıklarını gizlemiyorlar. Bu politikaların hazırlayıcısının Ortodoks Kilisesi olduğunu söylemeye gerek bile görmüyoruz. Karşı tarafça çözüm yanlısı olarak kabul edilen bir önceki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti cumhurbaşkanının yaklaşımı dahi çözüm konusunda Rumların direnişini kırmayı ne yazık ki başaramamıştır. Kıbrıs Türklerinin yok olması demek olan tek egemenlik, tek devlet ve tek kimlik önerileri konusunda gösterilen esneklik bile Rumları etkileyemedi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu günlerde ağladığını dillendirmesine karşın Rumları tatmin edemedi. Katı tutumlarını yumuşatamadı. Daha fazlasını almak isteklerinden olacak çözüm çabaları sürekli olarak boşa çıkmaktadır. Kıbrıs Türkleri adına görüşmelere katılanlar, 1959 – 60 Anlaşmaları ile elde edilen haklarını ve kazanımlarını bile pazarlık konusu haline getirdiler. Rum tarafının bu konudaki görüşme isteklerini kabul edenlerin yanlış yaptıklarının bilinmesini istiyoruz.
29+ FORMÜLÜ
Evrende kazanılmış hiçbir hak, pazarlık masasında menü olamaz ve bu güne değin de olmamıştır. Uyuşmazlığın aşılabilmesi adına Kıbrıs Türk tarafı toprak konusunda 29+ formülünü bile kabul etmiştir. Buna göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sınırları bu orana çekilecektir. Yüzde 7’ye yakın oranda bir toprak parçasının Rumlara terk edileceği demektir. Mülkiyet konusunda herhangi bir sonuç alınmadan bu önerinin kabul edilmesi anlaşılır bir husus olmanın ötesindedir. Mantıklı bir açıklamasının olabileceğini düşünemiyoruz. Son olarak başlatılan görüşmelerde mülkiyet konusunun birincil öncelik olarak ele alınmasını olumlu buluyoruz. Sonuçları itibarı ile Kıbrıs Türklerinin aleyhlerine olan 29+ formülü ki bu ödün bile Rum tarafını yumuşatamamıştır. Adada mülkiyet konusunda yaşanmakta olan uyuşmazlık çözülmeden, olası bir çözüm =ara çözüm dahil= formülü havada kalmaya mahkumdur. Kıbrıs uyuşmazlığının en can alıcı kısmı mülkiyet konusudur. Bu konuda ilerlemenin olması çözüm penceresini aralayabilir. Aksi halde siyasi konularda verilmesi düşünülen haklar da bir işe yaramayacaktır. Rum tarafının kaşıkla vereceği tek egemenlik konusundaki göstermelik siyasi ödünü, çok kısa süre sonra kepçe ile geriye alınacaktır. Bu konuda gösterdikleri sabırlarını yaşayıp öğrenmiş bulunuyoruz. Konuya ilişkin olarak t-onlarca örnek verebiliriz. Mülkiyet konusunda BM’in 1974 yılını izleyen yıllarda, iki kesimliliği kabul ettiği kayıt altına alınmıştır. Bölgelerdeki malların değerlerinin bu ölçüler doğrultusunda eşitlik temelinde çözüme kavuşturulmadığı noktada yeni uyuşmazlıklara da çağrı çıkarılacaktır. Adanın güneyindeki Türklere ait olan mallar için düşük, kuzeydeki Rum malları için de yüksek fiyatı dillendirmek eşitlik ilkesine aykırı bir durumdur. Böyle bir yaklaşım ise kalıcı çözümün önündeki en büyük engel olacaktır. Mülkiyet konusu kesin bir çözüme ulaşmadan diğer konuların konuşulması zamanı boşa harcamakla koşuttur.
36 YIL GEÇTİ
AİHM’nin son olarak aldığı karar, bu konudaki uyuşmazlıkların çözümüne katkı verebilir. Buradaki bir başka açmaz ise gerçek mülk sahiplerinin çoğunun ölmüş olmasıdır. Aradan kocaman bir 36 yıl geçmiştir. Bu husus adanın her iki tarafındaki mülkler için de geçerlidir. BM uzun süren anlaşmazlıklarda çözüme ulaşılamadığı zaman var olan durumu zoraki de olsa kabul etmektedir. Adanın her iki bölgesinde yapılan kamuoyu araştırmalarında halk, sağlıklı bir çözümü olanaklı görmüyor. Bunun ötesinde birlikte iç içe yaşamayı ise düş ötesi bir durum olarak değerlendiriyorlar. Yüzde 80’lerin üstünde bir oranla bu görüşü belirtenlere hangi çözüm sunulacaktır. Meraka değer doğrusu…
Kıbrıs’ta olduğu gibi Kore’de de ateş kes kuralları geçerlidir. Üstelik onlar aynı ırktan ve inançtan olmalarına karşın Kuzey ve Güney Kore diye iki ayrı egemen devlet olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Kıbrıs’taki uygulamaları ise adamına göre uygulamalar olarak da almak istemiyoruz. Bu acımasızlığın kısa sürede düzeltileceğine de inanmak durumundayız. Adalarda iki ayrı egemen yönetimin olamayacağı yaklaşımı ise havada kalmaktadır. Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olan İngiltere’de de ayrı egemen devletlerin varlığı gizli değildir. Bunun ötesinde Haiti Cumhuriyeti ikiye bölünerek, iki ayrı egemen devlet olarak varlıklarını sürdüren yapılar oluşturulmuştur. Konuya ilişkin daha pek çok örneğin olduğunu söylemek istiyoruz. Son olarak adada başlayan hızlandırılmış kabul edilen görüşmelerde fazladan bir ilerlemenin olduğunu söylemek olanaklı değildir. Yılın sonuna dek bir çözümün beklentisi içine girilmemesi gerekiyor. Beklentiye girenler hüsranla karşılaşabilirler. Hele ara çözüm formülü inandırıcı olmanın da ötesinde durmaktadır. Benzer şekilde yapılan çözüm arayışları yarım asrı aşan bir süredir yapılmaktadır.
KIBRIS TÜRKLERİ GÜNDEME GELMELİ
Gelinen bu noktada Kıbrıs Türkleri’nin durumlarının ne olacağının artık konuşulması gerekmektedir. Karşımızda adanın bütününe el koyabilmek için her türlü oyunu oynamaktan çekinmeyen bir Rum toplumu ve destekçileri vardır. Çekirdeksiz incir üretebilmek için birbirleri ile yarışan siyasetçilerin halkı gerçek gündemle buluşturmaları zorunluluktur. Annan’ın belgesinin oylandığı günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde benzer ekonomik sıkıntılar yaşanıyordu. Bu ortamda yapılan oylamanın sonucu ortalık yerde durmaktadır. Kesin bir uzlaşma olmadığı takdirde, ara çözüm formüllerinin gündemde tutulmak istenmesi Kıbrıs Türklerini teslim almaya yönelik oyunlardır, planlardır. Siyasetçilerle sendikacılar ve derneklerin bir araya gelerek olası plan ve bu oyunun nasıl bozulacağını değerlendirmeleri gerekiyor. Kıbrıs Türkleri’nin ekonomik sıkıntılarının aşılmasının birincil önceliği, hata veya yanlış yapana yaptığının hesabının sorulmasıdır. Bu hesabın sorulmadığı noktada dışarıdan gelen baskılara karşı direncini kaybetmiş olanları teslim almak veya diledikleri gibi yönlendirmek olasıdır. Sendikal çalışmalar bir hak arayışıdır. Kıbrıs’taki sendikal mücadelenin bu birincil temelden uzaklaşmakta olduğunu söylemek olanaklıdır. Aynı sendika ve sendikacılar hak aramayı para noktasına getirdiler. Dün de bu günde bu yaklaşımlarında herhangi bir esnemenin yaşanmadığını gözlemliyoruz. Maddi olanağın dışında da bazı değerlerin olduğunun veya olması gerektiğinin kabul edilmesi gereklidir. Aksi halde sendikacılar maddi olanak elde etmek peşinde koşarlarken altlarındaki zemin kayıp gidebilir. Hükümet edenlerin de esneklik göstermedeki kısırlıklarının devam ettiğini adada bulunduğumuz zaman diliminde gözlemlemiş bulunuyoruz. Kıbrıs Türk Hava Yollarının düştüğü durumda, beceriksizliğin yanı sıra siyasetçilerle sendikacıların da pay sahibi olduklarını kabul etsinler. Beceriksizliğin ayıbı yoktur. Yanlışlıklarını içtenlikle kabul etsinler. Bu kabul bile bir erdemdir. Hatadan dönerek yeni yapılanmaya gidilmesi yaşamsal önemdeki bir olgudur. Elimizdeki olanları ortalık yerden kaldırdıktan sonra Makarios’un dediği gibi, “Kıbrıs Türklerini Ak Deniz’in kızgın güneşinde tereyağı gibi eriteceğiz” noktasına hızla gelebiliriz. O zaman dünyadaki bütün kına üreticileri bayram yapacaklardır. Yılın sonuna dek çözüm adına uzlaşma isteniyorsa bunun yolunun iç barıştan geçtiğini anımsatmak istiyoruz. Birbirleri ile kavgalı olanların üreteceği veya katkı verecekleri çözüm inandırıcı olmayacaktır. Hatta çatışma nedeni bile olabilir. Karşımızdakiler için böyle bir durum söz konusu bile değildir. Hepsi aynı türküyü farklı tellerden dillendiriyorlar. Uyuşmazlığın ortalık yere çıkarıldığı 1950’li yıllardan sonra Rum tarafında farklı siyasi düşüncede olan siyasetçiler görev ve sorumluluk aldılar. Tamamı da adanın Yunanistan’a bağlanmasını istediler ve uygulamalarını da buna göre şekillendirdiler. Bu nedenle siyasetçilerin diğer yaşamsal önemde olan sıkıntılara karşın ortak bir noktada buluşmanın olanaklı olduğunu söylemek istiyoruz. Benzer sıkıntıları Anadolu coğrafyasında yaşamaktayız. Kıbrıs uyuşmazlığı konusunda bağlayıcı olan TBMM kararlarına karşın dağınıklık yaşamaktayız. Sağlıklı çözüme ulaşabilmenin yolu bu olmasa gerek. Rumların Kıbrıs Türklerini eşit ve egemen olarak kabul etmeyecekleri biliniyor. Bu hususu hiçbir zaman kabule yanaşmayacaklardır. Önümüzdeki yıl adanın güneyinde başkanlık seçimi yapılacaktır. Bu nedenle de çözüm için beklentiye girmemek durumundayız. Kişiler gelirler ve giderler ama Rum ve Yunan politikalarının değişmediğini siyasetçilerin de artık görmeleri gerekiyor mu ne…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce