Yetim çocuğa sahipsiz kendisi gibi yetim bir bebek emanet ettiğimizde o bebeğe desteksiz ne kadar bakabilir, ne kadar koruyabilir ki? Büyüdüğünde ona ne tür değerleri verebilir? Büyüyen çocuk nasıl yetişir? O çocuğun hangi kültüre ait olduğunu düşünürsünüz ve bu tür çocukların sokaklarda gezindiği bir ülkede ortaya çıkan nesil ne hal alır? Arnavutluk Balkan Coğrafyası’nın itilmiş çocuğu, Osmanlı Coğrafyasının ise yetimidir. Yarım asra yakın süre devam eden su katıksız saf komünizm yıllarında Arnavutluk’ta din diye bir şey bırakılmadı. Dini eğitim ve ibadet hakkınız olmadığı gibi dinsel sebeplerle yiyeceğiniz eti seçme hakkınızdan tutunuz evlenme töreninizdeki dini vecibeler, çocuğunuzu sünnet ettirmek ve hatta ölmüş babanızın veya evladınızın cenazesini dahi dini usullere göre defnetme hakkınız dahi yoktu. Oğlunuzu sünnet ettirmeniz için bir doktorla yahut acil serviste tanıdığınız güvendiğiniz bir yetkili ile anlaşmanız gerekiyordu ki bu sünneti acil servis gerektiren bir kaza olarak kayda geçirebilsinler. Güvendiğiniz bu kişilerin ise sizi üç beş dünyalık elde etmek için komünist partiye veya mahalle sorumlusuna ispiyonlamayacak birisi olması şarttı. Ama bu iş de zar atmaktan farksızdı. Zira kimin ne olduğunu bilemeyebiliyordunuz. Bir gün öncesinde kocasına gönül koymuş olan kadın, pazarda eşinin söylediği “bu pazarda domates nasıl olmaz?” sözünü partiye bildirerek kocasının altı yıl boyunca bir dağlık bölgede taş kırmakla görevlendirilmesine yol açabiliyordu. Tabii ki kadın da taltif ediliyordu ufaktan. Apartmandaki yirmi tane komşunuzdan beş altı tanesinin ispiyoncu olduğunu biliyordunuz ancak hangileri olduğunu asla bilemezdiniz. İspiyoncular da birbirlerini tanımıyorlardı zaten. Herkesin herkesi gammazladığı bir ortam düşünün. Cehennem bir ülkeydi Arnavutluk. Çocuklarına dua veyahut temel bilgiler öğreten anneler babalar onları okula gönderirken yavrum bak bunu kimseye söyleme yoksa anneni babanı uzaklara gönderirler seni de yetimhaneye alırlar babasız annesiz kalırsın diye uyarıyorlardı.
SIR TUTABİLECEK YAŞ
Bunu demeleri için çocuğun en azından sır tutabilecek bir yaşa gelmesi gerekiyordu. Düşünün hangi yaşta kaç kelimelik bir din öğretebilirsiniz o çocuklara. Neyse ki o günler geçti geçti geçmesine ama daha fecisi başladı. Zira o günlerde ateist diktatörlük esnasında büyüyen çocukların en azından bir şeyler öğrenebilecekleri sağlam bir kaynak olan anne babaları vardı ve onlar ateizm öncesi çağda doğmuş ve büyümüşlerdi. Ama işe bakın ki onların da eli kolu dili Enver Hoca’nın korku politikası ile bağlanmıştı. İşte o devirde malum şartlarda büyüyen çocuklar şimdiki kuşağın anne ve babaları ve onlara verecek hiçbir şeye sahip değiller. Kısacası komünizmin mayası fena tutmuş. Yani bir bakıma yetimin yetiminin yetiminden bahsediyoruz bu yazımızda. Düşünün ve aklınızda bir canlandırın. Aidiyet hissi olmayan boş insanlar yetişiyor bizim kardeş bildiğimiz Arnavutluk’ta. Cumhurbaşkanımızın, başbakanımızın ziyaret ettiği, vakıflarımızın insanımızın gidip onlarla kardeşlikten ortak manevi değerlerden bahsettikleri anda bile aslında karşılarındaki muhatapları o duyguların zerresini dahi paylaşmıyorlar. Beyinleri yıkanmış ve manevi felce uğratılmış manevi hissiyatsızlık içerisinde yetişmiş politikacılara emanet olan yetim bir ülkedir günümüz Arnavutluğu.
TACİZDEN TUTUKLAMA
Peki bu yetim ülkedeki yetimhanelerin durumu ne alemdedir? Geçtiğimiz senelerde daha 2008 senesinde İngiltere’den Arnavutluğa gelen elli yedi yaşında bir İskoç yetimhanede çocuklara tacizden tutuklandı cezaevine gönderildi. John David Brown ismindeki bu sapık ve hastalıklı birey için Arnavutluk’ta işin başında bütün kapılar ardına kadar açıktı. Üyesi olduğu misyoner derneğin politikacılarla iyi diyaloğu ve sahip olduğu Avrupalı kimliği ile yetimhanelere rahat rahat giriyor, içeride hiçbir dini eğitim verilmeyen çocuklara istediği gibi yaklaşıyor ve onlara istediği tacizde bulunuyordu. Öyle ya Arnavutluk batılılaşmalıydı. Artık Avrupa’ya bakıyordu. İşte yetimhanelerin durumu budur bu ülkede. Ülkedeki laik eğitim sistemi sebebi ile girip bir yetimhanede çocuklara takke dağıtılsın demiyorum ancak onlara çikolataların yanında resimli “İsa Mesih” boyama kitapları verilmesi de durdurulsun istiyorum. Ya da en azından bizim kurumlarımızın da oradaki misyoner vakıflara eş muadil hizmetler yapabilmesi gerektiğini düşünüyorum. Düşününüz ki oradaki çocuklar zaten yetim olmakla kalmayıp çoğunun annesi babası ve dedesinin dininden habersiz büyümeleri gerçeği söz konusu. Bu da bir yana ileride belki de Türkiye aleyhine oluşumlarda birer asker olarak kullanılacakları gerçeğini hatırlatmak istiyorum. Arnavutluk’taki dini hizmetler ve bu ülkenin kurumları bu işi sahiplenemez mi? Diye soranlar olacaksa şunu da belirtmekte fayda var. Bu ülkede henüz imamlarının maaşını beş altı aydır ödeyemeyen bir diyanet sistemi mevcut. Vakıf arazilerini alabilmek bir yana bu arazilerin üzerinde yükselen kiliseler ve gökdelenlere bile gidip durun yapamazsınız diyemiyorlar. Onların da eli kolu birçok noktada bağlanmış. Suyun başını tutan ise vereceğim internet sitesi gibi onlarca misyoner sitenin ve kurumun başlıca sponsoru olan değerli müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri.
KÜÇÜK DEVLETLERE PARASAL YARDIM
http://www.hopefortheworldalbania.com/ işte bu verdiğim linkte biraz gezinin istiyorum. Devletler neden kendilerinden küçük devletlere parasal yardımda bulunur, neden onları desteklerler? Ve bu destekleri karşılığında onlardan ne ister veya neye göz yummalarını beklerler diye kendinize sorun ve sitedeki bu fotografa bir bakın. Cevap açık. Borç alan, emir de alır. Ne demiş Mehmed Akif; “Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavudum… Başka bir şey diyemem… İşte perişan yurdum!”
Değerli Başbakanımız ve devlet büyüklerine, TİKA yetkililerine, Arnavutluk yetimhanelerini adres gösteriyorum. Orada yapacağımız bir şeyler mutlaka olmalı.
Saygılar, sevgiler.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
10 gün önce