“Birleşmiş Milletlerin vazifesi yapılan anlaşmaların tatbikinde imzası bulunan tarafları taahhütlerini yerine getirmeye zorlamak, keyfi hareketler ve emirlerle kan dökmek isteyenlere vecibelerinin ve vazifelerinin ne olduğunu bildirmektir. Aksi takdirde hakkı boğmak, Birleşmiş Milletlerin temellerini yine kendi elleriyle kundaklamak olacaktır ki bozulacak nizam ve intizamdan hiç şüphe yoktur ki kendileri de büyük zararlara uğrayabilecektir.” 1967
Dr. Fazıl Küçük
AB’nin üye sayısı Hırvatistan’ın da katılması sonrasında 28 üyeye çıkmış oldu. Türkiye’nin üyelik sürecinin daha uzun süre alacağını söylemek istiyoruz. Birliğin şu anda hatta başından beri kendi içerisinde egemenlik savaşı verdiği biliniyor. Ortak para birimi olan Euro’ya geçildikten sonra sürdürülen savaş yeni boyutlar kazanarak devam ediyor. Üye ülkelere mali desteği ağırlıklı olarak sağlayan Almanya ile Fransa birlik içinde ve kendi aralarında egemenlik yarışı içindeler. Bu yarış biter mi sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyiz. Bize göre bu yarış bitmez. Çünkü ikinci paylaşım savaşı sırasında iki ülke arasında yaşananlara çözüm bulabilmek için çalışmalar yapıldı. Aradan 50 yıl geçmesine karşın arpanın boyu kadar bile yolun alınmadığını adı geçen ülkelerin önde gidenleri tarafından da kabul ediliyor. Aradan geçen yıllara karşın uzlaşmayanların dünya durduğu sürece anlaşmalarının olanaklı olmayacağını düşünüyoruz. Olayın ekonomik üstünlük sağlama boyutunun ötesinde yukarıda da kaydettiğimiz gibi bir de egemenlik boyutu vardır. Birliğe üye olarak kabul edilenler kendi egemenliklerini Brüksel’deki lahana tarlalarında gezinenlere bırakmak zorundadırlar. Şimdi sormak durumundayız. Birliğin ana omurgasını oluşturan ülkeler 1915 yılında Çanakkale Boğazından neden geçmek istiyorlardı. Bunu ötesinde ise güdüledikleri Yunanlıları Küçük Asya diye tanımladıkları Anadolu coğrafyasını işgale neden göndermişlerdi. AB’ne girmeyi düşünenlerin bu soruların yanıtını çok net olarak verilmeleri gerektiğini kaydediyoruz.
ÇAĞDAŞ UYGARLIK YOLU
Bu gerçekleri paylaşırken Türkiye’nin yönünün çağdaş uygarlık yolu olduğunun da bilincindeyiz. Anadolu’nun insanları bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini sürdürürken AB ve benzeri kuruluşların hiçbirisi yoktu. Günümüzde AB’nin ana omurgasını oluşturan ülkelerle aynı çatı altında bulunmamızı istemeyen açıklamalar sıklıkla yapılıyor. Bunun ötesine geçerek kirli düşüncelerle Türkiye’ye saldırıyorlar. Son olarak Almanya’nın Malı-ye Bakanı Bay Wolgeng Schouble’nin başına bir şeyler düşmüş gibi “Avrupa’ya ait olmayan Türkiye Birliğe alınmamalı” diye buyuruyor. Bu ve benzeri sözleri özellikle Alman siyasetçiler sıklıkla söylüyorlar. Partisinin mitinginde konuşurken bu incileri söyleyen kişinin kim olduğunu ve geçmişini araştırdığımızda ilginç bulgulara ulaşmış bulunuyoruz. Adı geçen Bay, şu anda iktidarda olan Hıristiyan Demokrat Birliği’nin başkanı idi. 1988’de silah tüccarı olan ve her yanı kirli olan Bay Karl Heins Schreiber’den partisi adına para bağışı almış. Bu rezilliğin ortalık yerlere çıkması sonrasında başkanlıktan 2000 yılında ayrılmak zorunda kalmış. Kudurmuşun alışmıştan beter olduğu bilindiğinden Bay Malı-ye Bakanı’nın Birleşik Amerika Devletleri’nin Irak’ı işgalini destekleyen kişi olduğunun da unutulmaması gerekiyor. Dinime küfür eden bari Müslüman olsa diyoruz. Burada bir hususa dikkati çekmek durumundayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin AB’ne alınıp alınmamasına bu türden kişilerin onay vermesinin beklenilmemesi gerekiyor. Çağdaşlık yolunda ilerleyen Türkiye’nin adı geçen birlik içinde hiçbir zaman yerinin olmadığını kaydediyoruz.
AB İLE İLİŞKİLERİN DÜZEYİ
AB ile ilişkilerin düzeyi bu noktada iken mendil büyüklüğündeki ülkeyi yönetenler adada yaşanan uyuşmazlığı çözebilmek için yarış ediyorlar izlenimini vermeye çalışıyorlar. Uyuşmazlığın çözümü uzun yıllardan beridir BM treninde yolculuk ediyorken son yıllarda BM treninden indirilerek AB limanına yönlendirilmeye çalışılıyor. Rumlar Kıbrıs’a ilişkin konuları AB’nin konusu haline getirme çabalarına devam ediyorlar. BM ölçütlerine göre bütünlüklü çözümün parçası olan Maraş bölgesini birliğin marifeti ile çözmek anlaşılır bir husus olmanın çok ötesinde art niyetin ürünüdür. Avrupa Komisyonu Rumların bu yöndeki çalışmalarına karşın AB Haber’e yaptıkları açıklamada Maraş ile ilgili olarak AB’nin bir plan hazırlamadığına dikkat çekiyor. BM sürecindeki uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olarak tam destek verdiklerine vurgu yapıyor. Maraş konusunun “BM gözetimindeki iki toplum arasındaki kapsamlı bir Kıbrıs çözümüne ilişkin müzakerelerin bir parçası olduğu” kaydediliyor. Buna karşın Maraş’a ilişkin çözüm önerilerini AB’nin genişlemeden sorunlu üyesi Bay Stephan Füle’ye sunmaya hazırlanıyorlar. Bu yaklaşımları ile adadaki uyuşmazlığın çözümünden uzaklaşmakta olduklarının artık görülmesi gerekiyor mu ne…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
10 gün önce