Ben sanatı, şiirselliği (poetikayı) sevdiğim günden bu yana, siyasete de o denli uzak kalmış ve asla bir yanlısı olmamıştım. Fakat bir gün AK Parti’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Nihat Zeybekçi bana siyasi görüşümü sorduğunda ona bir görüşüm olmadığını zira sadece sanatla ilgilendiğimden dem vurmuştum. O da bana gülüp siyaset en büyük sanattır cevabını vermişti. Haklıymış.
Sanatçı ve politikacının benzerliği
Filozoflar büyük bir siyasetçi oldukları kadar büyük bir sanatçıydılar. Antik Yunan ve Antik Roma bunun kanıtlarıyla doludur. Sanat bir arayıştır. Nasıl ki Sokrates soru sorarak öğrenmenin bir timsali olmuşsa, onun siyasi arayışı da bilim, sanat, varoluşa ve ahlaki değerlere yönelikti. Ahlaktan bahis vermişken yine onun arayışında olan İmmanuel Kant’da yargıyı incelerken siyaset felsefesinin içinde bulunmuştur. Eğer Rönesans’a doğru yola çıkarsak, çok daha belirgin izler bulmak mümkündür. Thomas Morus ve onun ütopyası…
Adı üstünde: Ütopya!
Ütopya kurumunu bizlere sunan Thomas Morus şiirselliğe özgü siyasi bir çığır açtı. Ütopya öylesine ayrıntıyla tasarlanmıştı ki, tek eksiği o ülkenin haritalarda bulunmamasıydı. Onun dışında, bir ülke olması için gereken her şeyi mevcuttu. Sadece etik ve ahlak bünyesinden Ütopya ’ya bir göz gezdirdiğimizde, sürrealizm ve poetikayı görebiliyorduk. Aynı şekilde Dante Alighieri’nin İlahi Komedyası bir poetik & politik karmaşası içindedir. Şiirselliğin ve sanata özgü anlatımın İlahi Komedya ’da bulunduğunu inkâr edemeyiz. Fakat içerik oldukça politik ve davaya özgü bir seyahatten ibaretti. Şahıslar, kurumlar, inanışlar ve görüşler ele alınmıştı. Antik Roma’da ise Cicero, hitabet becerisi neticesinde bir devlet büyüğü (consul) olmuştu. Onun yazılarından ilham alan ve mektuplarını bulan Francesco Petrarca’da defneyle taçlandırılmış bir şairdi. Poetik ve politik nasıl da yakındı birbirine, adeta birbirini izleyen ve devindiren bir çark gibi birbirlerine dönüyorlardı.
Sanatın buyruğundaki politika
Politika yıllarca sanatı boyunduruğu altına aldı. Bu Ortaçağ’da da böyleydi, ne yazık ki yirmi birinci yüzyılda da böyle. İşin vahim tarafı, iyi hatip olan sanatçılar diğer sanatçılara boyunduruk vurabiliyor. Arayışlarını kendine ve kendi yoluna yönlendirebiliyorlar.
Ortaçağ’a dönersek Antik Yunan’dan Aristophanes’e bakalım. O bir komedya yazarıdır fakat onda diğerlerinde olmayan bir şey var. Sabahattin Eyüboğlu’na göre Aristophanes’in eserlerinde sanat politikanın buyruğu altında değil, politika sanatın buyruğu altındadır. “Eşekarıları” oyununda yerdiği Atina’nın hukuk sistemi gibi birçok eleştiriyi bünyesinde barındırdı. Fakat bunları, eleştirmek ve bir devrim haline getirmek için yapmadı. Bunların ciddiyeti üzerinden eğlenceye başvururken aslında poetikayı politikadan üstün tuttu.
Söz sanatının kullanıldığı politika
Platon’un öğrencisi Aristoteles’e gelirsek eğer, Poetika kitabında birçok detaya ışık tutuyor aslında. Şiir sanatı ve tragedya başta olmak üzere her birinin birer ‘‘mimesis’’ (taklit) olduğunu ve bunların ses, ritim, melodi ve söz (logos) aracılığıyla gerçekleştiğini söylüyor. Ayrıca Aristoteles ‘‘Tragedya, acıma ve korku yoluyla bu gibi duygulardan bir arınma sağlamak için, çeşnilendirilmiş bir dil kullanarak (ritim, melodi ve logos) davranışlarda bulunan insanlar aracılığıyla taklit edilmesidir’’ diyerek özetliyor. Öyleyse politikada büsbütün bir tragedyadır. Yani aslında politika, söz sanatının kullanıldığı başlıca yerdir. Bir diğer deyişle retoriktir. Acıma, etik ve mantık yoluyla bir hitabet becerisi kazandırır politikacılara. Öyleyse onlara siz sanatçı değilsiniz demek hayli zordur. Zira retoriğe hâkim ve her daim yaratıcı olma zorunluluğunda bulunan kesim poetikayı bünyesine bulunduruyordur.
Kılavuzu hakikat olanlar ve olmayanlar
Sanatçıların ise politikayı kullandıkları örneklerle mevcut, yani malumun ilanıdır. Çünkü sanatçı hayatı kolaylaştırmak, arayışı ile insanlığa ışık tutmakla mükelleftir. Yani sanatçıların her biri, doğuştan birer liderdir ve savunacak tek kılavuzları vardır. İster şiirsel ve doğaüstü, ister gerçekçi ve logos olsun, bu her daim hakikattir. Zira hakikat ve erdemden yoksun bir sanatçı olsa olsa beceriksiz bir zanaatkâr, bir politikacı ise zalim bir siyasetçiden öteye geçemez.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
10 gün önce
Çok Doğru Tespitler Kardesım Kutlarım seni
Tebrikler Sena çok güzel bir yazı olmuş keyf ile okudum
Hitap sanati ve sanat tecrübesinin siyaset ile iliskilendirişsin. Güzel bir ufuk açabilir ilerde siyaset ile uğraşmak isteyenlere kendilerini nasıl geliştirebilecekleri yönünde bir yol açmışsın. araştırman ve konunun birbirine bağlantıları müthiş tekrar tebrikler.
Yureginize kaleminize saglik.cok siyasetciler vardir zamanla tarihin sayfasinda unutulurlar.Ancak bir cok sanatci o tarihin sayfalarinda eserleriyle her nesilde cağda yaşarlar
Mükemmel bir anlatım