Türkiye'de İklim Değişikliği

16 2024 - 11:28

Türkiye’de İklim Değişikliği

(Last Updated On: 08/08/2020)

Türkiye’de iklim değişikliği  kapsamlı  yerel çalışmalar

 

İklim değişikliğinin sorumlusu olan kentler aynı zamanda iklim değişikliğinin risklerinden önemli ölçüde etkilenirler. Sera gazı emisyonları azaltımı ve uyum çalışmaları için kentler önemli bir potansiyel taşımaktadır. Ancak pek çok kentte gerekli kapasite mevcut değildir. Bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum stratejilerinin geliştirilmesinde yerel yönetimlerin rolü çok önemlidir.

Bülent ÖZGEN

Kentler ; artan sıcaklıklar, şiddetli hava olayları, deniz azalması gibi pek çok iklim değişikliği riskiyle tehdit edilmektedir. İklim değişikliğinin kentsel altyapıları ve üstyapıları etkilemesi ve bu sistemlerdeki sorunların da iklim değişikliğinin risklerini daha da arttırması söz konusu olmaktadır. Örneğin, atık ve atıksu yönetiminde yapılan yanlış ve eksik uygulamalar metan ve nitrözoksit emisyonlarına sebep olup sera gazı emisyonlarını arttırırken çevreye de zarar vermektedir. Yapılacak iyileştirmeler ise sera gazı emisyonlarını azaltırken, iklim değişikliği uyum çalışmalarına katkı sağlamaktadır.

Aynı şekilde hava kirliliğine neden olan kirleticilerin kısa ömürlü bir sera gazı olan ozona sebep olması ve ozon oluşumunun önlenmesi için hava kirletici emisyonların önlenmesinin gerekmesi hava kirliliği kontrolünün iklim değişikliğiyle mücadelede etkisini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Partikül maddelerin bir bileşeni olan siyah karbon ise fosil yakıtların yakılması esnasında ortaya çıkarak, hem hava kirliliğine neden olup insan sağlığını etkiler hem de gelen radyasyonu emerek ısınmayı arttırır.

Kar ve buz yüzeylerinde birikmesi durumunda ise yüzey albedosunu düşürerek yüzeyin ısınmasına ve erimenin hızlanmasına sebep olur.

İklim değişikliğiyle mücadele için kentlerde yapılması gereken en önemli çalışmalardan biri, azaltım ve uyum stratejilerinin net bir şekilde ortaya konduğu iklim değişikliği eylem planlarının hazırlanması ve eylem planlarının uygulanmasıdır.

Azaltım için sera gazı emisyonuna sebep olan her bir sektör için en uygun stratejiler belirlenmeli ve net azaltım hedefi ortaya konmalıdır. Uyum için kritik altyapılar belirlenir ve değişen koşullar değerlendirilerek, risk olma olasılıklarına ve bölgesel etkilere göre sıralanır. Uyum stratejileri bölgesel koşullara göre zamansal sıralanarak, iklim değişikliğinin kritik altyapılara etkilerini azaltmak için planlama yapılmalıdır. Bu planlar çerçevesinde yapılacak birçok çalışma hem sera gazlarını azaltacak hem de kentleri iklim değişikliğinin sebep olduğu risklere hazırlayacaktır.

KENTLER VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

İklim değişikliğinin önemli bir sorumlusu olan kentler aynı zamanda iklim değişikliğinin risklerinden önemli ölçüde etkilenirler. Sera gazı emisyonları azaltımı ve uyum çalışmaları için kentler önemli bir potansiyel taşımaktadır. Ancak pek çok kentte gerekli kapasite mevcut değildir. Bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum stratejilerinin geliştirilmesinde yerel yönetimlerin rolü çok önemlidir.

Türkiye’de sera gazı emisyonları 2017 yılı itibariyle toplam 526,3 milyon ton CO2 eşdeğeridir. Sera gazı emisyonlarının büyük kısmı, toplamın %72,2’lik kısmına sebep olan enerji sektöründen kaynaklan faaliyetler, dördüncü sırada ise %3,3 ile atıklar almaktadır.

İkinci sırada %12,6 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı, üçüncü sırada %11,9 ile tarımsal yönetimi gelmektedir. Bu sıralamada atık ve kolay uygulanabilir olduğundan ve aynı zamanda yönetimi en sonda yer almakla birlikte, bu sektörde alınacak önlemler diğer sektörlere göre daha düşük maliyetli uyum çalışmalarına da katkıda bulunduğundan atık sektöründe azaltım çalışması yapmak büyük önem taşımaktadır. Ayrıca atık yönetimi her sektörle ilişkili olduğu için, doğru atık yönetimi sera gazı azaltımında düşünüldüğünden daha fazla potansiyele sahiptir.

Türkiye’de kişi başına düşen CO2 eşdeğeri emisyon 2017 yılında 6,6 ton/kişidir. İstanbul İklim Eylem Planı Sera Gazı Emisyon Envanteri’ne göre 2015 yılı için kentin toplam karbon ayak izi 47,3 milyon ton CO2 eşdeğeridir. Bu miktarın %37’si elektrik tüketimi, %28’i ulaşım, %25’i doğalgaz tüketimi, %6’sı atık yönetimi, kalan %4’lük kısmı ise diğer yakıtların tüketilmesi nedeniyle ortaya çıkmaktadır.

Kişi başına düşen karbon ayak izi 3,23 ton CO2/kişidir (İBB, İklim.İstanbul ve İSTAÇ, 2019). Karbon ayakizinin küresel olarak takip edildiği çalışmalara göre ise İstanbul’da karbon ayakizi 5,2 ton CO2/kişi iken Ankara’da 6,9 ton CO2/kişi olarak hesaplanmıştır. Toplam emisyonlara bakıldığında İstanbul yerel ölçekte birinci, Ankara ikinci sıradadır.

 

Kentlerin azaltım hedeflerini belirleyip bu hedeflere göre stratejiler belirlemeleri ülkelerin ulusal olarak belirlenmiş katkı beyanına taahhütlerini sağlamaları için çok önemlidir. Ayrıca, kentlerin azaltım ve uyum için gönüllü taahhütte bulunduğu küresel ağlar da kentlere sera gazı azaltımı ve uyum için destek olmaktadıri. Özellikle sera gazı emisyonlarının en önemli sebebi olan kentlerde enerji, binalar, ulaşım, atık yönetimi ve tarımdan kaynaklanan emisyonların azaltılması için çalışmalar yapılmalıdır.

 

İklim değişikliğiyle mücadelede yerel yönetimler aynı zamanda uyum çalışmaları yapmakla yükümlüdür. Kentleri etkileyen en önemli riskler, artan sıcaklıklar, şiddetli hava olayları, deniz seviyesinin yükselmesi, su ve gıda güvenliğinin tehlike altında olması olarak sayılabilir . Artan sıcaklıklarla birlikte ortaya çıkan sorunlardan biri olan artan sağlık problemlerine hava kirliliğine ve kentsel ısı adası etkisine karşı, kentsel ısı yönetimi stratejilerinin geliştirilmesi, yeşil alanların ve yeşil çatı uygulamalarının arttırılması, rüzgar koridorlarının düzenlenmesi ve altyapının güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Özellikle kanalizasyon altyapısının, iklim değişikliği hesaba alınmadan yapılması ve kentlerin, beton ve asfalt malzemelerle kaplı olması nedeniyle şiddetli yağışlar sonucu sel baskınları ve kanallardan taşmalar gibi problemler ortaya çıkmaktadır. Bu problemlere karşı yeşil alanların arttırılması, altyapının güçlendirilmesi, atıksu ve sel sularının ayrık toplaması için uygun yöntemlerin belirlenmesi ve afet eylem planlarının oluşturulması gerekmektedir.

Yükselen deniz seviyeleri ve fırtına kabarmasına karşı erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, kıyısal altyapının güçlendirilmesi, kıyı şeridindeki hizmet binalarının iç bölgelere taşınması, kriz anında tahliyenin gerçekleştirilmesi için acil durum planları yapılmalıdır.

Su varlıklarında azalma özellikle içme suyu sıkıntısı, suya bağlı hastalıkların yaygınlaşması, gıda güvenliğinde azalma ve yüksek gıda fiyatları gibi risklere sebep olabilir. Suyun sürdürülebilir kullanımı için, kayıp kaçakların azaltılması, ayrık toplama, yağmur bahçeleri, yeşil çatılar ve yağmur depoları gibi yöntemlerle yağmur suyunun ayrı toplanması ve atıksu arıtımının iyileştirilmesi uygulanabilecek stratejiler arasındadır.

ULUSLARARASI YÜKÜMLÜLÜKLER

Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) taraf olan bir ülke olarak çeşitli yükümlülükleri yerine getirmekle sorumludur. Ulusal Sera Gazı Emisyon Envanteri, Ulusal Bildirimler, İki Yıllık Raporlar ve Ulusal Katkı Beyanı hazırlamak bu yükümlülüklerin başlıcalarıdır. Bu resmi belgeler Türkiye’de atık, atıksu ve hava kalitesi yönetimi ile yerel düzeyde iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum konularını da kapsamaktadır.

ATIK YÖNETİMİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Sahibinin kurtulmak istediği herhangi bir madde atık olarak tanımlanır. IPCC atık türlerini evsel atık, endüstriyel atık ve diğer atıklar olarak üç kategoride değerlendirmektedir .Bu atıklardan geri dönüşüme gönderilebilecek olanların ayrı toplanması sera gazı emisyonlarının azaltımı için büyük önem taşımaktadır.

Kentlerdeki atıkların büyük bölümünü evsel atıklar oluşturmaktadır. Evsel atıklar gıda artıkları, bahçe ve park atıkları, karton, ahşap, tekstil, bebek bezi, lastik ve deri, plastik, metal, cam ve diğer (kül, toz, pil, elektronik atık, vb.) atıklardan oluşur ve çok büyük bir kısmı geri dönüşebilir ve tekrar kullanılabilir malzemelerdir.

ATIK YÖNETİMİ

Atık yönetimi ülkelere ve bölgelere göre çeşitlilik göstermekle birlikte, genel anlamda hiyerarşik ve interaktif entegre atık yönetimi olarak ikiye ayrılabilir. İnteraktif entegre atık yönetiminde öncelikle kaynağında azaltım ve yeniden kullanım aşaması yer alacağı gibi buradan arta kalanların doğrudan depolamaya gönderilmesi söz konusu olabilir. Ancak hiyerarşik yöntemde kaynağında azaltım ve yeniden kullanım, geri dönüşüm ve kompost, atık yakma ve depolama sırasıyla uygulanır (Şekil 4). Bu yöntemde kaynağında azaltım ve yeniden kullanım öncelikle uygulanmalı, daha sonra geri dönüşüm ve kompost, kalan karışık atıkların yakılması ve en sonda cürufun depolanması olarak uygulanır.

Şekil : 4  Entegre Atık Yönetimi Modelleri

Avrupa’da ise bu model geliştirilerek ilk aşamaya yalnızca atığın önlenmesi getirilmiştir. Eğer atık oluşumu önlenemiyorsa entegre atık yönetimi basamakları uygulanmaktadır (Şekil 5). İnteraktif ve hiyerarşik entegre atık yönetiminin yanında sürdürülebilir atık yönetimi de uygulanabilmektedir.

Sürdürülebilir atık yönetiminde ise atık azaltımı ile başlayan atık yönetimi, yeniden kullanım ve geri dönüşüm, anaerobik yöntemler, aerobik kompostlaştırma, enerji geri kazanımı, düzenli depo sahalarından metan geri kazanımı, düzenli depo sahalarında metan yakma, metan kazanımı olmayan düzenli depolara bertaraf ve düzensiz depo sahalarına bertaraf olarak en iyiden en son istenen yönteme doğru devam eder.

Atık Yönetiminin Çevresel Etkileri

ÇEVRESEL ETKİLERİ

Atık yönetiminde yer alan yöntemlerden her biri çevresel etkilere ve metan başta olmak üzere bazı sera gazı emisyonlarına sebep olmaktadır. Sera gazı emisyonlarının büyük kısmı depo sahalarından ortaya çıkmaktadır.

Depo sahalarında, biyobozunur atıklar metan emisyonlarına sebep olurken, bu emisyonlar hem iklim değişikliğine, hem de yangın ve patlama riskine yol açmaktadır. Bu nedenle sera gazı azaltımı için özellikle depo sahalarından ortaya çıkan metan emisyonlarının engellenmesi önemlidir. Bu emisyonların önüne geçmek içinse kaynağında atık azaltımı ve atık ayırmanın ülke genelinde uygulanması önem taşımaktadır.

Atıkların bozunmasıyla ortaya çıkan sızıntı suları da yeraltı ve yüzey sularına karışmakta, toprağı kirletmektedir. Atık depolama sahalarının ömrünü doldurması nedeniyle, yeni depo sahaları için arazi gerekmektedir. Bu nedenle bu arazilerin daha faydalı amaçlarla kullanılması fırsatının önüne geçilmiş olunur. Depo sahaları ayrıca gürültü ve kokuya sebep olarak civarda yaşayanlar için önemli sorun teşkil etmektedir.

GERİ DÖNÜŞÜM

Geri dönüşüm enerji tasarrufu açısından büyük önem taşımaktadır. Geri dönüşümden kazanılan hammaddeden yapılan üretim saf hammaddeye göre daha az enerji üretim saf hammaddeye göre daha az enerji üretim saf hammaddeye yüksek sıcaklıklarda eritilmesiyle elde edilen camgöre daha az enerji üretim saf hammaddeye göre daha az enerji sarfetmektedir. Örneğin kum ve diğer minerallerin üretiminin en enerji-yoğun kısmı karışımı eritmek için gereken enerjidir (EIA, 2013).

Geri dönüşen camın eritilmek için yine enerjiye ihtiyaç duyması nedeniyle, burada enerji geri kazanımı oranı %10-15 aralığında kalmaktadır (AGI, 2019). Alüminyum cevherinden elde edilen alüminyum için, alüminyumun ayrılması esnasında çok yüksek miktarda ısı ve elektrik gerekmektedir. Geri dönüşen alüminyum için bu proses gerekli değildir.

KOMPOST

Kompost organik atıkların mikroorganizmalar tarafından aerobik ortamda bozunmasıyla oluşan humus benzeri bir üründür. Ortaya çıkan ürün kullanılan atığın çeşidine göre organik madde ve mineraller açısından farklılık gösterir. Evsel organik atıklar çevresel problemlerin önüne geçilebilir. Ancak, bitkisel atıkların, hayvan dışkılarının ve arıtma çamurlarının kompostlaştırılmasıyla bu atıkların  maddesi içeriği ve organik madde değerleri yeterli olduğu proses sonrası elde edilen ürünün kalitesi test edilmelidir. Üründe patojenler olmamalı, besin seviyede olmalıdır. Kalitesine göre, tarım arazilerinde, parklarda, bahçelerde uygulanabilir.

Kompost kullanımıyla, hammadde kompostlaştırmanın yaygınlaşmasıyla çiftçilerin büyük kısmı ithal edilen kimyasal gübrenin yarattığı finansal ve çevresel problemler ortadan kalkacak, kendi gübrelerini üretmesi mümkün olacaktır. Ancak birçok avantajı olan bu yöntem Türkiye’de yaygın olarak uygulanmamaktadır.

Kompost yöntemi ise organik atıkların depo sahasına daha az gönderilmesini sağlayarak organik atık bozunması sonucu ortaya çıkan metanı azaltır. Kompostlaştırma prosesinden sonra elde edilen kompost ürünü, mineral gübre kullanımı azaltılarak toprak iyileştirici olarak kullanılabilir. Toprak organik maddesini arttırarak toprağın karbon tutma kapasitesini arttırır. Toprak verimliliğini iyileştirerek, inorganik gübre ihtiyacını azaltır, toprağın su tutma kapasitesini arttırdığı için sulama ihtiyacını azaltır ve erozyon seviyelerini azaltır.

Ancak kompostlaştırma sırasında ortaya çıkabilecek karbondioksit, metan ve nitröz oksit emisyonları açısından dikkatli olunmalıdır. Çalışmalar aerobik kompostlaştırma sistemlerinin anaerobik kompostlaştırma sistemlerine göre daha az emisyona sebep olduğunu ortaya koymuştur.

YAKMA TESİSLERİ

Enerji geri kazanımı yapılan tesislerde fosil yakıt kullanımıyla birlikte farklı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Evsel atıkların yakıldığı bir tesisten iklim değişikliğine neden olan CO2 ve N2O gibi sera gazları ortaya çıkabilmektedir. Hava kirleticilerin tutulmadığı bir yakma tesisi NOx, SO2, HCl, partiküller, dioksin gibi kirleticilere neden olabilmektedir.

Atık yönetimi iklim değişikliği perspektifinden değerlendirildiğinde öncelikle düşünülmesi gereken depo sahalarından ortaya çıkan metan emisyonlarının kontrolüdür. Bunun için organiklerin depo sahasına gönderilmeden kontrolü büyük önem taşımaktadır. Diğer geri dönüşebilir materyallerin endüstride hammadde olarak kullanılması ve bu şekilde enerji tüketiminin azaltılması sayesinde daha az fosil yakıt kullanımında azaltım gerçekleşir. Bu şekilde sera gazı azaltımı sağlanmış olur.

Kağıt geri dönüşümüyle daha az ağaç kesiminin gerçekleşmesi ve bu şekilde ağaçların korunması, karbon tutulumunun artması sağlanabilir. Atığın depo sahalarına uzun mesafeler taşınması yerine atığın oluştuğu yere yakın mesafelerde atık yönetiminin gerçekleştirilmesi bu mesafelerde tüketilen enerji kaynaklarının tasarrufunu sağlar.

Bütün bu yöntemlerin başarıyla uygulanması için atılması gereken en önemli adım atık azaltımı ve atıkların kaynağında ayrılmasıdır.

TÜRKİYE’DE ATIK YÖNETİMİ

Türkiye uzun yıllar boyunca atığını vahşi depo sahalarında bertaraf etmiş, son yıllarda ise düzenli depo sahalarına geçiş yapmıştır. 2016 yılı itibariyle atıkların %61,2’si düzenli depolanmış, %28,8’i vahşi depolama tesisine gitmiş, %9,8’i geri dönüştürülmüş, %0,2’si ise diğer yöntemlerle uzaklaştırılmıştır (Şekil 6) (T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Ancak atığın depo sahalarına gönderilmesi sadece iklim değişikliği değil, doğa koruma açısından da öncelikli olarak tercih edilmesi istenen bir yöntem değildir. İngiltere’den bir araştırma şirketinin 2017 yılında yaptığı araştırmaya göre Avrupa ülkeleri arasında Türkiye atığını en çok israf eden ülkeler arasında yer almaktadır.

Ülkemizde atığın azaltımı ve yeniden kullanımı, geri dönüşüm ve kompostlaştırma acil olarak uygulanması gereken yöntemlerdir. Bunun için de öncelikli şart, atığın ayrı toplanmasıdır.

EMİSYONLAR

IPCC ulusal sera gazı envanteri rehberlerine göre(IPCC, 2006); atık kategorileri, katı atık bertarafı, biyolojik arıtma, yakma ve atıkların açıkta yakılması, atıksu arıtma ve deşarjı ve diğer olmak üzere beş kategoride değerlendirilir. Atıktan kaynaklanan emisyonlar özellikle bakteriyel faaliyetlerden ortaya çıkan metan ve nitrözoksitlerdir. Düzenli depo sahalarından en fazla ortaya çıkan sera gazı ise metandır. Avrupa Çevre Ajansı’nın çalışmasına göre atıktan kaynaklanan emisyonların en önemli sebebi %95’lik bir oranla depo sahalarıdır. Yakma ve yakma dışında kalan atık yönetimi yöntemleri ise daha sonra gelir. Türkiye’de ise yakma    yöntemi    çok    kullanılmadığından    depo sahaları ve  atıksu  arıtma  tesislerinden  kaynaklanan sera gazı emisyonları atık sektörü altında öncelikli iki kategoridir.  Türkiye’de atıktan kaynaklanan sera gazı emisyonları 2017 yılı itibariyle 17,3 MtCO2 olup, %52’lik bir kısmı katı atık bertarafından yani depo sahalarından kaynaklanmaktadır. Atık sektöründe sonraki emisyon kaynağı ise %48’e yakın bir oranla atıksu arıtımıdır. Bu nedenle azaltım çalışmalarında katı atık bertaraf yöntemleri ve atıksu arıtımı ve deşarjı uygun bir şekilde ele alınmalı ve yönetilmelidir. Bu noktada özellikle arıtma çamurlarının kontrolü büyük önem taşımaktadır. Arıtma çamurlarının doğrudan toprağa uygulanması doğru değildir. Toprak şartlandırıcı olarak  veya  kompostlaştırılarak  “Evsel  ve  Kentsel Arıtma  Çamurlarının  Toprakta  Kullanılmasına  Dair Yönetmelik” uyarınca toprağa uygulanabilir.

 

ATIĞIN ÖNLENMESİ

Atıktan    kaynaklanan    sera    gazı    emisyonlarının azaltılması    için    ilk    adım   atıkların    önlenmesi, kaynağında  azaltımı  ve  yeniden  kullanımıdır.  Eğer bu  sağlanamıyorsa  atık  azaltımı  veya  malzemenin ömrü tükenene kadar yeniden kullanımı önerilebilir. Atıkların ayrı toplanması sayesinde yapılacak olan geri dönüşüm, sınırlı hammaddenin sürdürülebilir kullanımı, geri dönüşüm sırasında daha az enerji tüketimi, daha az fosil yakıt kullanımı, daha az depo sahasına ihtiyaç duyulması gibi birçok avantaj sağlamaktadır. Organiklerin kompostlaştırılarak geri dönüşümü ise organik maddesi düşük olan topraklar için oldukça faydalıdır.  Kompostun toprağa uygulanması sonucu toprak organik maddesi arttırılarak, toprağın karbon tutma kapasitesi genişler. Bu şekilde mineral gübre kullanımı azaltılarak, mineral gübrelerin üretiminden ve tüketiminden kaynaklanan emisyonların önüne geçilmiş olur. Bu şekilde hem azaltım hem de uyum anlamında iklim mücadelesine destek verilmektedir.

GERİ KAZANIM

Geri kazanıma verilecek iyi bir örnek, organik atıkların bozunarak biyogaza dönüştürülmesi ve bu gazdan enerji elde edilmesidir. Biyogaz tesisleri, doğalgaz benzeri (%98 metan) bir ürün oluşmasını sağlayarak, yenilenebilir enerjide artış sağlayabilir, bu sayede tesiste ve çevresinde fosil yakıt kullanımında azaltım sağlayarak enerji sektörü emisyonları da azaltılabilir. Biyogaz hem yakıt olarak, hem de elektrik üretimi için kullanılabilir. Proses sırasında kullanılan organik ürünün dönüşümü ile ortaya çıkan ürün, toprak şartlandırıcı olarak kullanılabilir. Almanya’da organik atıklar biyogaz tesislerine gönderilmektedir. Hâlihazırda 9500 biyogaz tesisi mevcuttur. Hayvansal gübrenin tesislerde kullanılması elde edilecek üründe patojen bulunması riski tercih edilmektedir. Biyogaz prosesi sonucu ortaya çıkacak ürünün kullanımı ile mineral gübre üretiminde ve kullanımında ve buna bağlı sera gazı emisyonlarında azaltım sağlanabilir. Ayrıca toprağın organik madde miktarı arttırılarak karbon tutma kapasitesi arttırılır, yenilenebilir bir enerji çeşidi olan biyogaz kullanımı arttırılarak fosil yakıt tüketimi azaltılır.

DEPOLAMA

Düzenli depo sahaları gelişmiş ülkelerde öncelikli tercih olmamakla beraber mevcut düzenli depo sahalarında depo gazı tutulumu ile metan geri kazanımının gerçekleştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Düzenli depo sahalarına giden organik atıkların kompost yöntemiyle azaltılması ile atık miktarında azaltım ve bu şekilde düzenli depo sahalarından ortaya çıkan emisyonlarda azaltım sağlanabilir.

Stratejilerin        Uygulanması        için Öneriler

Atığın Önlenmesi:

  • Halkınatık   ve   ayrı   toplama   konusunda bilinçlendirilmesi
  • Belediyelerinatıkla    ilgili    kampanyalar gerçekleştirmesi
  • Doğakoruma    ile    ilgili    kampanyalar düzenlenmesi

Geri Dönüşüm, Geri Kazanım:

  • Atıkyönetimi  yönetmeliklerini  uygulamak için     gerekli     kapasite     ve

altyapının sağlanması.

▪     Düzensiz   veya   düzenli   depo  sahalarının yerine  atık  önleme, geri  dönüşüm ve geri

kazanım   uygulamalarını   arttırma   amaçlı eğitimler düzenlenmesi

▪     Halkın         atık         azaltımı,         yeniden kullanım    ve    geri    dönüşüm

için    atığı kaynağında  ayırmasını  sağlamak  amacıyla bilinçlendirme çalışmalarının düzenlenmesi

▪    Geri      dönüşüm      için      atıkların      ayrı toplanmasını    teşvik    edici

yöntemlerin belirlenmesi ve uygulanması

▪    Ayrı     toplama    için     gerekli     altyapının sağlanması  ve  geri  dönüşüm

altyapısının geliştirilmesi

▪    Organik   atıklardan   kompost   üretimi   ve biyogaz       üretimi       için

organiklerin ayrı     toplanması,     bunun     için     halkın bilinçlendirilmesi    ve    gerekli

altyapının sağlanması

▪    Mineral   gübrelerin   zararları   konusunda çiftçilerin    bilgilendirilmesi    ve    kompost

kullanımı       konusunda       teşvik       edici uygulamaların geliştirilmesi

Depolama:

▪    Depolama   alanlarının  tamamının  düzenli depolama haline getirilmesi

▪    Düzenli        ve        düzensiz        depolama alanlarından  kaynaklanan  depo  gazından

metan  geri  kazanımının  gerçekleştirilmesi için gerekli altyapının sağlanması.

HAVA     KALİTESİ   YÖNETİMİ    VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Hava  kirliliği  havada  istenmeyen  maddelerin  zarar verici  seviyede  bulunmasıdır.  Hava  kirliliği  insan sağlığına  ve ekosistemlere  zarar  verdiği  gibi  iklim değişikliğine neden olan bazı sera gazlarına da yol açar.   İnsan  sağlığına  zararlı   olan  birçok  kirletici gelen   solar   radyasyonun   tutulan   veya   saçılan miktarını    etkileyerek    ısınmaya   veya soğumaya neden   olabilir.   Bu  kısa   ömürlü  iklim   kirleticileri (SLCP’ler) metan,  siyah  karbon, yer  seviyesi  ozonu ve    sülfat    aerosollerini    içermektedir.    Özellikle siyah   karbon     ve     metan,     küresel     ısınmaya karbondioksitten     sonra    en     çok   etkisi     olan kirleticilerdir.

Mühendisleri Odası’nın 2018 yılı Türkiye Hava Kirliliği Raporu’na göre Türkiye’de 60  milyon  kişi   kirli   hava solumaktadır. Sera   gazlarının   kaynakları   ve   kirletici   kaynakları genellikle  aynı  olduğu  için,  hava  Sera   gazlarının   kaynakları   ve   kirletici   kaynakları genellikle  ,  hava  kirliliği  kontrolü iklim    değişikliği    mücadelesinde    büyük    önem taşımaktadır.  Kısa  ömürlü  iklim  kirleticileri  mevcut küresel ısınmanın neredeyse yarısından sorumludur. Birçok   azaltım   planı   karbondioksit   seviyelerinin azaltılması   ile   ilişkili   olsa   da,   kısa ömürlü  iklim kirleticileri  de  uluslararası  iklim  hedeflerine  dâhil edilmelidir . Kısa ömürlü iklim kirleticileri karbondioksitten farklı olarak daha  kısa  atmosferik  kalış süresine  sahiptir.  Birçok  aerosol  partikülü,  örneğin  siyah  karbon  ve kirletici gazlardan y süreyle  atmosferde  kalır. Kirleticilerin  kısa  ömürlü  olması  nedeniyle  azaltım yapılması  er seviyesi ozonu birkaç saatten birkaç  haftaya  kadar   bekleme   süresine   sahiptir. Metan  ise  en  az  on  yıl  durumunda  hem  hava  kirliliği  hem  de iklim değişikliği azaltımında hızlı sonuç alınır.

Kirleticiler

Kirleticiler çok  farklı şekillerde kategorize edilebilirler.

Atmosferde oluşumlarına göre:

Birincil  Kirleticiler:  Bir  kaynaktan  havaya  direkt olarak salınan zararlı formda kirleticilere

(CO, SOx, NOx, PM) birincil kirletici denir.

İkincil    Kirleticiler:    Havaya    salındıktan sonra kimyasal reaksiyonlarla zararlı  hale gelen kirleticilere   (H2SO4,  NO3,   HNO3)   ikincil   kirletici denir.

Emisyon kaynaklarına göre:

Doğal Kaynaklar: Doğal yangınların sebep olduğu CO,   deniz   suyu  (sea  spray)  ve   bitki   örtüsünün bozunması   nedeniyle   ortaya   çıkan   reaktif   sülfür bileşenleri,   ağaçlar,   çalılar,   vb.   bitki   örtüsünün sebep olduğu uçucu organik bileşikler (terpenler ve isoprenler), polenler,  sporlar, virüsler  ve  bakteriler aracılığıyla     alerji     ve     hava     yoluyla  taşınan enfeksiyonlar,  kurak  bölgelerdeki  fırtınalardan  toz bulutları ve toz taşınımı,    hayvanların yaptığı sindirim esnasında     ortaya     çıkan     metan     ve     yıldırım düşmesiyle ortaya çıkan azot oksitler gibi kaynaklar mevcuttur.

Antropojenik    Kaynaklar: Termik santrallerde enerji  üretimi  sırasında  ortaya  çıkan azot  oksitler, kükürt      dioksit,      partikül      maddeler,      ulaşım emisyonları  olan   azot  oksitler,  karbon  monoksit, endüstriyel    proseslerden    ortaya    çıkan    kurşun, partikül maddeler, azot oksitler, kükürt dioksit, evsel ve endüstriyel yakıt kullanımından kükürt dioksit ve partikül maddeler ve solvent kullanımından ortaya çıkan uçucu organik bileşikler antropojenik kaynaklara örnek verilebilir.

Kaynak türüne göre: Nokta kaynaklar (termik santral), alan kaynaklar (yerleşimler, yerleşim bölgelerindeki motorlu taşıtlar), çizgi kaynaklar (yerleşim bölgeleri dışındaki motorlu taşıtlar) olarak ayrılır. Emisyon Kaynakları EMEP/EEA (Avrupa İzleme ve Değerlendirme Programı/Avrupa Çevre Ajansı)’nın hava kirleticiler envanter rehberine göre, enerji, endüstriyel prosesler, tarım, atık, doğal kaynaklar ve diğer olarak altı kategoriye ayrılmıştır. Burada dikkat edilmesi gerek bir kısmının hava kirleticilerle aynı olması, havaen sera gazlarının hava kirletici olarak sınıflandırılmıyor olmasıdır. Ancak sera gazı kaynaklarının çok büyük kirliliği kontrolü çalışmalarının, ser da aynı şekilde hava kirleticilerin azaltımınıa gazlarını da azaltmaya fayda vereceğini göstermektedir. İklim değişikliğine sebep olan sera gazlarının azaltımı sağlamaktadır.

Kriter Hava Kirleticiler: Kriter hava kirleticiler, hava kalitesinin insan sağlığını etkilemeyecek sınırlarda kalabilmesi için limit değerleri belirlenmiş kirleticilerdir. Bu bölümde iklim değişikliği ile ilişkisi olan kriter kirleticilerden bahsedilecektir.

Yer Seviyesi Ozonu (O3)

Doğal veya antropojenik kaynaklar  bileşiklerin yüksek sıcaklıklarda, parlak havada aracılığıyla ortaya çıkar. Kentlerde hava kirliliğinin e çıkar. Sıcaklık, rüzgar, solar radyasyon, atmosferikn önemli nedenlerinden olan azot oksitler ve uçucu organik fotokimyasal reaksiyonlara girmesi yoluyla ortaya nem, vb. ozon öncüllerini ve ozon oluşumunu etkiler. Oluşumu güneş ışığına bağlı olduğundan özellikle yaz aylarında konsantrasyonu yükselebilir. İklim değişikliği ozon oluşumunu arttıran bir etkendir. Aynı şekilde ozon da bir sera gazı görevi görerek sera gazı etkisini arttırır. Bu nedenle iklim değişikliğine hem sebep olan, hem de bu nedenle atmosferde bulunma riski artan bu kirleticinin azaltımı oldukça önemlidir. Ozon kontrolü öncelikle ozon öncülleri endüstriyel yakma tesislerinde sınırlandırılması,olan azot oksitler ve uçucu organik bileşiklerin kontrolüyle yapılabilir. Azot oksitlerin özellikle en temiz yakma teknolojilerinin kullanılması, araçerji üretimi ve benzinden kaynaklanan uçucu organiklerin, azot oksitlerin ve diğer kirleticilerin azaltılması için bakımlarının gerçekleştirilmesi, solvent kullanımının sınırlandırılması ve benzin istasyonlarında ortaya çıkan uçucu organiklerin kontrolü için buhar geri kazanımı yöntemleri kullanılmalıdır.

Ayrıca, çevre dostu ulaşımı tercih etmek, uçucu organik bileşiklerin güneşin parlak olduğu saatlerde ortaya çıkmaması için araçlara akşam saatlerinde benzin almak, özel araçlarla yolculukları azaltmak, araç motorunu rölantide bırakmamak ve buharlaşıp havaya karışan kimyasalları kullanmamak gibi önlemler almak gereklidir.

Azot Oksitler (NOx)

Kahverengi veya turuncu kirleticilerdir. Motorlu taşıtlarda yakıtların yanması, elektrik üretimi, fabrikaların ısıtılması ve endüstriyel prosesler gibi çok farklı kaynaklardan Azot oksitler ozon kirliliği, asit yağmurları ve ikincil atmosfere atılabilir. Solunum yollarında tahriş edici bir etkiye sahiptir. formdaki partiküllerin oluşumuna neden olur, ekinler ve bitki örtüsü üzerinde zararlı etkilere sahiptir.

Kükürtdioksit (SO2)

Renksiz bir gaz olup, fosil yakıtların yakılması nedeniyle ortaya çıkar. Özellikle termik santraller, endüstriyel tesisler, evsel ısınma gibi fosil yakıtların kullanıldığı sektörler sebep olur. Öksürük, akciğer fonksiyonlarında değişim, solunum sistemi tahribatı, taş binaların ve diğer materyallerin korozyonu, asit yağmurları ve ikincil partiküllerin ortaya çıkması gibi sorunlara neden olmaktadır.

Partikül Maddeler (PM)

Birincil kaynaklardan katı veya sıvı büyük parçacıklar (PM10, çapı 10 μm’den küçük olan) olarak mekanik aşınma yoluyla, ikincil kaynaklardan küçük parçacıklar (PM2,5) olarak, yanma, buharlaşma ve yoğuşma yoluyla ortaya çıkar. İnsan sağlığına önemli etkileri vardır. Özellikle astım ve alerji gibi hastalıklara yol açar. PM2,5 olarak bilinen küçük parçacıklar insan sağlığı için çok daha tehlikelidir. Büyük kısmı PM2,5 sınıfında olan siyah karbonun, karbondioksitten sonra sera etkisi yapan en önemli kirletici olduğu tespit edilmiştir (C2ES, 2010). Trafikten, özellikle dizel motorlardan, fosil yakıtların yakılmasından ve orman yangınları sonucu ortaya çıkar. İnsan sağlığına etkisi olmakla birlikte, hava kirliliğini arttırırken, iklim değişikliğine de yol açan bir partikül çeşididir. Siyah karbon iklimi iki yolla etkiler. Havada asılı kaldığında güneş ışığını soğurarak havayı ısıtır. Kar ve buz yüzeyinde yüzey albedosunu düşürerek yansıtıcılığı azaltır. Güneş ışığını emerek, hem havayı hem de kar ve buz kütlesini ısıtır. Sera gazlarından farklı olarak kısa ömürlüdür. Atmosferde 1-4 hafta arasında kalır, dolayısıyla etkileri bölgeseldir. Kısa ömürlü olması bu kirleticinin azaltılması durumunda etkilerinin kolayca azalmasını sağlar. Bu nedenle yerelde kontrolü oldukça önemlidir. Evsel enerji tüketiminde ve endüstriyel tesislerde temiz enerjiye yönelmek, ulaşım araçlarında dizel partikül filtresi kullanmak, Euro 6 araçlara geçiş, yüksek kirliliğe sebep olan dizel araçların kullanılmaması ve atıkların açıkta yakılmasının yasaklanması azaltım stratejileri olarak önerilebilir.

Uçucu Organikler Bileşikler (VOC )

Boyalar, solventler, ahşap koruyucular, temizleyiciler, dezenfektanlar, yakı burun, boğaz irritasyonu, başağrıları, koordinasyont depoları, kuru temizleme ve pestisitler gibi kimyasallar nedeniyle uçucu organik bileşikler atmosfere atılır. Göz, bozukluğu, baş dönmesi, böbrek, karaciğer, sinir sistemi zararları, kanser gibi ciddi hastalıklara neden olabilmektedir. Ozon öncüllerinden biri olması nedeniyle kontrolü önem taşımaktadır.

Hava Kalitesi Kontrolü

Kentleşme hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden biridir. Türkiye’de özellikle evsel ısınmada kullanılan fosil yakıtlar kentlerde hava kirliliğinin en önemli nedeni olmuştur. Hava kalitesi kontrolünün ilk aşaması, sürekli izlemedir. Sürekli izleme, Türkiye’nin bütününe yayılmış olan hava kalitesi izleme istasyonları aracılığıyla yapılır. Bir sonraki adım, ülkedeki tüm kirletici kaynakları kapsayan sistematik bir emisyon envanterinin hazırlanmasıdır. Envanterde emisyon faktörleri ve aktiviteleri açık şekilde gösterilmelidir. Envanter açık ve şeffaf olmalı, sonuçları diğer ülkelerle karşılaştırılabilmelidir. Hesaplamaların onaylanması da oldukça önemli bir aşamadır. Bu şekilde hesaplama süreci takip edilebilir ve doğrulanabilir. Hava Kalitesi Modelleme ile tesislerin çe bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Modellemevreye etkisi kontrol edilebilir. Modelleme için kaynaklar, lokasyonları atmosfere atıldığı zaman bağlamında sonrası raporlama oldukça önemlidir. Bu şekilde tesislerin çevreye olan etkisi ile ilgili takip gerçekleştirilebilir. Bütün bu çalışmaların sonunda temiz hava eylem planları yapılarak hava kalitesini iyileştirme çalışmaları yapılabilir. Hava kalitesinin iyileştirilmesi için yapılan her çalışma iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının azaltımı için de büyük önem taşımaktadır.

Hava Kirliliğinin Azaltılması için Stratejiler

Öncelikle hava kalitesi değerleri “Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği”nde belirlenen sınır değerlere çıkartılmalıdır. Ozon kirliliğinin iklim değişikliğiyle ilişkisi kurularak sınır değerler tekrar değerlendirilmelidir. PM2,5 için AB tarafından belirlenen sınır değerler yönetmeliğe alınmalıdır ve PM2,5 ölçümleri yaygınlaştırılmalıdır. Hava kirliliğinin azaltılması için hava kalitesi kontrolü aşamaları gerçekleştirilerek, kirletici kaynaklar belirlenmelidir. En önemli kirletici kaynaklar için acil azaltım çalışmaları yapılmalıdır. Doğru kent politikalarıyla, kentlerde yeşil alanların arttırılması, toplu taşımanın yaygınlaştırılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması kriter kirleticilerin ve iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının azaltımı için oldukça önemlidir. Enerji sektöründe öncelikle enerji ihtiyacı ile ilgili doğru planlama yapmak, enerji verimliliği çalışmaları gerçekleştirmek ve fosil yakıtları kademeli ve adil bir biçimde toprağın altında yaygınlaştırmak önceliklendirilmelidir. Binalarda enerji verimliliği çalışmalarının yapılması en önemli stratejilerden biridir. Yapılardaki izolasyon varlığı, yazın soğutuculara, kışın ise ısıtıcılara ihtiyacı azaltarak enerji tasarrufu sağlamaktadır. Fosil yakıtların kullanımının sınırlandırılması, yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması, çevreye dost boya ve temizleme malzemesi kullanılması, elektrik kullanımında israftan kaçınılması gereklidir. Ulaşımda özel araçların trafiğe çıkmasını sınırlandırmak, elektrikli araç kullanımını yaygınlaştırmak, araç paylaşımı, toplu taşıma, bisiklet gibi ulaşımların yöntemlerini benimsemek, özel araç kullanımında araca çok kalkış yaptırmamak ve rölantide bekletmemek, araç bakımını yaptırmak, benzin deposunun iyice kapandığından ve kaçak olmadığından emin olmak önemlidir. Endüstride, tesislere yenilenebilir enerji sistemlerini entegre etmek, tesislerin yer seçimlerini doğru yapmak, baca gazı kontrollerini gerçekleştirmek ve proseslerde hammadde kayıplarını önlemek gereklidir. Bu önlemler aynı zamanda iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarının da azaltılmasını sağlayacaktır.

 

 

Kaynak    :  Dr. Tuğba Ağaçayak

 

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.