AK Partili Aktay: Kılıçdaroğlu, iktidar değişse de Suriyelileri geri gönderemez
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''İktidara geldiğimizde Suriyelileri kendi ülkelerine göndermek istiyoruz'' dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise ''Bize sığınan Allah’ın kullarını biz katillerin kucağına atmayız'' sözleriyle yanıt verdi.
Böylece on yıldır Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin varlığı yeniden iç siyaset tartışması haline geldi.
İçişleri Bakanlığı verilerine göre 21 Haziran 2021 tarihi itibariyle Türkiye'deki Suriyeli sayısı 3 milyon 675 bin. Resmi olmayan rakamlara göre bu sayı daha fazla.
Peki, iktidar değişikliği söz konusu olduğunda bunca Suriyeli göçmeni geri göndermek mümkün mü? Kılıçdaroğlu neden böyle bir söyleme başvurdu?
Hala 'misafir' olarak mı kabul edilmeliler yoksa Türkiye'nin bir parçası haline mi geldiler?
Siyasette Suriyeliler konuşulurken, Taliban’dan kaçan Afganlar da Türkiye'ye gelmeye başladı. Suriyelilerin gelişlere benzer bir süreç yaşanır mı?
AK Parti'nin göç politikaları konusunda önemli isimlerinden, eski genel başkan yardımcısı Prof. Dr. Yasin Aktay euronews'in sorularını yanıtladı. Aktay, Erdoğan'ın Diyarbakır ziyareti ile başlayan ''Yeni bir Çözüm Süreci mi geliyor' tartışmasını da değerlendirdi.
- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “İktidara geldiğimizde Suriyelileri ülkelerine göndermek istiyoruz” dedi. İktidar değişirse göçmenler gönderebilir mi gerçekten? Bu mümkün mü?
''Pratik olarak mümkün değil. Pratik olarak ülkenize sığınmış, belli koşullarda göçmen ve mülteci statüsü elde etmiş olan insanları apar topar, paldır küldür dışarı atmak veya göndermek diye bir durum zaten söz konusu olamaz. Bunu yapamayacağını biliyor Kılıçdaroğlu. Belki de bilmiyordur, danışmanları kendisine söylemiyordur. Neden yapamaz? Bu sadece mültecileri sevip sevmemek ile alakalı değil sadece. Netice itibariyle ülkeye sığınan Suriyeli mülteciler belli bir hukuki statü elde etmiş oluyorlar. Uluslararası göçmen hukukuna göre bu insanlar gerekçesiz bir biçimde herhangi bir suç işlememişlerse gönderemezsiniz. Neticede bu insanlar keyfinden gelmedi, turist değiller. Kendi kaynak ülkesindeki huzursuzluk, güvensizlik, can güvenliği siyasi baskılar gibi durumlardan dolayı size sığınıyor. Geri döndüğünde hayati tehlikesi vardır. Ayrıca Suriyeli dediğimiz insanların önemli bir kısmı on yıldır ülkemizde yaşıyor. Önemli bir kısmı ya işçi ya farklı mesleklerden olacak şekilde Türk toplumuna katkıda bulunacak haldedir. Toplumun bir parçası haline gelmiştir ve toplum da onlardan faydalanmıştır. Kuru kuruya göçmen politikası yapmak bir popülizm. Ve bu çok tehlikeli. Belli bir insan grubuna yönelik nefret söylemi söz konusu. Bu insani açıdan da çok tehlikeli.
Dünyadaki sosyal demokrat klasmanı içinde kendi gören bir partinin genel başkanı göçmen karşıtı politikaları irtikap edenin Kılıçdaroğlu olması ciddi bir problemdir. İktidardaki parti, sağ muhafazakar parti olarak sınıflandırılıyor ancak göçmen politikası konusunda insan hakları meselesine daha fazla riyatkar. Göçmenlerin bir hukuku olduğuna dair daha fazla bilinçli ve bu doğrultuda hareket etme konusunda daha açık. Bu çelişki Türkiye’nin siyasetinin çelişkisidir. Yıllardır müzmin muhalefette bulunan Kılıçdaroğlu ve sosyal demokrat parti olan CHP hala en sağcı, en ırkçı söylemleri irtikâp ediyor. Diyeceksiniz ki ırkçılık bunun neresinde, biz mültecilere karşıyız. Mülteci dediğimiz de bir ırk, grup. Keyiflerinden gelmiyorlar. Bir milyon insan öldü, beş yüz bin insan gözaltında kayıp. Suriye’de BM tarafından tespit edilen rakamlara göre kendisine ulaşılamadığı için yakınları hapiste olan 11 bin ismi bilinen kişi hapiste. Ve bu 11 bin kişi, 18 yaş altı kız çocuğu. Bu insanların, avukatları, savunmaları ve de mahkemeleri yok. Türkiye’de PKK mensubu birinin bile kendisine ulaşılamadığı için yakınları hapse atılmaz. Böyle bir ortamda Kılıçdaroğlu kalkıyor bunu söylüyor. Aklına şaşar ve gülerim. Ya Esad’ı tanımıyor. Suriye rejimi hala insan öldürmeye ve hapse atmaya devam ediyor. Ayrıca muhaliflerine de intikam duygusunu bitirmemiş durumda. Ama bence bu işin içerisinde ben başka bir şey görüyorum. Esad ile bir dayanışma var. Esad’ın irtikâp ettiği suçlarla bir empati hissi var. Dikkat edin Kılıçdaroğlu şu ana kadar Suriyeli muhalifler hakkında söylediklerinin yüzde birini Esad için söylemiş değil. Suriyeli muhalifler öldükleri için savaşıyorlar sen onlara terörist muamelesi yapıyorsun.''
'Kılıçdaroğlu, Esad için 'O da Alevi biz de Aleviyiz gibi bir yaklaşım içerisinde. Bu çok tehlikeli'
- Kılıçdaroğlu neden dayanışsın Esad’la?
- Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘’Suriyelileri katillerin kucağına atamayız’’ dedi ama AK Parti’nin Suriyeli göçmenler konusunda tam olarak tavrı nedir?
- Peki, sizce bu işin sosyolojisi değişti mi? Bu kadar yılın ardından Suriyelilere misafir demek ya da bir gün elbet gidecekler demek hala mümkün mü?
''On yıl az bir süre değil. Entegre oldular. Bugün Suriyeli çocuklar sizden benden daha iyi Türkçe konuşuyor. Bunu Türklerin Almanya’ya olan göçü ile karşılaştıralım. Almanya’ya ilk giden Türkler, bavullarını hiç bir zaman kaldırmadılar. Bazıları bavulların üzerinde oturdu, yaşadı. Her an geri gelebilecek şekildeydiler. Almanlar da onlara öyle bakıyorlardı. Ama bu insanların kalış süresi uzadı. Her ne kadar kendilerine ikinci sınıf muamele yapılsa da, bazı alman ırkçıları aynen Suriyelilere yapılan ayrımları, aşağılamaları yapsa da onların iş gücü çok değerliydi. O iş gücünden dolayı da Almanlar, Türkleri tam olarak göndermeyi de göze almadı. Çünkü en iyi çalışan işçi grubuydu, en kaliteli emekti. Bununla birlikte o nüfusun çocukları oldu, yerleştiler. Artık isteseler de geri gelemeyecek hale geldiler. Orda bir birikimleri oluştu. Ya da bozulan ekonomiden Türkleri sorumlu tuttular. Ama zaten Türklerin çalıştığı işlerde Almanlar hiç çalışmadı ki. En kolay günah keçisi seçildi.
Türkiye’de de benzer bir durum var. Mesela adam Suriyelilerden nefret ediyor, neden? Diyor ki nargile içiyor. Sana ne nargile içmelerinden. Keyif çatıyor diyor, e keyif çatmak sadece senin hakkın mı? O da insan. Sen onun hangi şartlar da buraya geldiğini biliyor musun? Travmalarla dolu bir insanın nargile içmesi sana neden bu kadar dokunuyor. Burada ekonomik olarak da bir katkı var. İş gücü katkısı var Suriyelilerin. Türklerin çalışmadığı işlerde çalışıyorlar. Ki emek sömürüsü de söz konusu. Ben bu sömürünün yaşanmaması için Suriyelilerin çalışma izinlerinin çok düzenli ve seri bir biçimde çıkması gerektiğini düşünüyorum. Eğer vatandaşlık verilmemişse, çalışma izinleri ve oturumları daha düzenli hale getirilmeli. O da plaja gidiyor deniliyor. E sen Bodrum’a Antalya’ya gidiyorsun, onun gittiği yerlere de gitmiyorsun. Bir de kaldı ki kaç Suriyeli gidebiliyor, bir kaç sahne yakalanıyor.
Zaman zaman Antep’te Suriye düşmanlığının kabardığı durumlar oluyor. Fakat bir taraftan da işverenler Suriyelilerden çok memnun. Suriyelileri çekin Antep ekonomisi çöker diyorlar. Antep yıllarca işgücünü Güneydoğu’dan çekiyordu. Köyden çıkmış nüfus işe gidiyordu Antep’e. Son yıllarda Güneydoğu’dan eski işgücü gelmiyor.
Türkiye’de Araplara dönük antipati maalesef var. Oluşması da bir nebze anlaşılabilir ama bir sosyal demokrat partinin bunu kışkırtması anlaşılamaz. Her zaman birtakım taleplerin toplumda bir karşılığı olur. Eğer bu arzular başkalarına tehdit oluşturuyorsa, siyasetçiler söylemlerinde çok dikkatli olması gerekir. Türkiye Suriyeli mültecilerle yaşamak zorunda. Bu bir kader biraz da… Bundan kaçamadığımız gibi, bu bir imtihan. Bizim onları nasıl yönettiğimize bakmamız gerekiyor. Bir açıdan baktığımızda da göç bir toplumu dirilten bir şeydir. Canlandıran bir etki de yapar. Bakın Türklerin Alman ekonomisine yaptığı katkıdan bahsediliyor. Bu yönde çalışmalar var. Beyin niteliğinde Türkler yetişiyor orada. Belki Suriyelilerin de ilk gelenleri sanayi, inşaat alanında çalışanlar olarak kalacaklar ama Suriyelilerin Türkiye’ye yaptığı katkı ile Türkiye Arap dünyası ile arasında çok ciddi bir köprü oluşturacak. Sadece Suriye ile ticaret yok, Arapça konuşan 300-400 milyonluk bir coğrafya ile ticareti yönetiyorlar. Bu Türkiye’nin misafir ettiği veya bakımını üstlendiği dört milyon Suriyelinin Türkiye’ye oluşturduğu yükün çok daha fazlasını ürettiği anlamına geliyor.
Bir kısmı kendi ülkelerinde güvenli koşullar oluştuğunda geri dönmeyi isteyecektir. Ama önemli bir kısmı da Türkiye’de beraber yaşamayı isteyecektir. Türkiye’nin mültecilerin hedefi olmasının bir sebebi de en azından belli bir refah düzeyinde yaşanabilirliliğin olmasıdır.”
- Misafir demek mümkün mü hala?
Aktay: 'Avrupa içerisinde bir Almanya’yı suçlamaktan hayâ ederim'
- AB göçmen meselesinde yükü tamamen Türkiye’ye mi bıraktı?
- Almanya Başbakanı Angela Merkel, daha dün Türkiye’nin AB üyesi olmasını beklemediğini ancak Türkiye’yle yakın ilişkilerden yana olduğunu söyledi. Mülteciler için Türkiye'ye 3 milyar Euro ek fon verileceğini hatırlatan Merkel, "Mülteciler insan, siyasi araç olarak kullanılmamalı" dedi. Nasıl yorumluyorsunuz bu açıklamayı?
- AK Parti iktidarına temel eleştirilerden biri de göçmen politikasını Euro’ya endekslediği yönündedir. Hatta yeri gelince göçmenlerin koz olarak kullanıldığına dair iddialar da var. Ne diyorsunuz bu iddialara, ne kadar doğru? Ak Parti göçmenleri Euro olarak mı görüyor?
- Hükümetin, bir süre önce Yunan sınırını açıp Suriyeli göçmenlerin Türkiye’den çıkışına izin verileceği açıklaması ve sonrasındaki süreçte binlercesinin önce otobüslerle Edirne sınırına gittiğini gördük, ardından Yunanistan tarafından polis müdahalesini izledik. Onların günlerce çaresiz bekleyişlerine tanıklık ettik. ‘Bu AB’ye dönük bir şantaj’ olarak yorumlandı, öyle miydi? Sonra ne değişti?
‘İran’da biraz daha denetim olursa, topraklarında Afganistan gelen göçü durdurur’
- Taliban’dan kaçan Afgan göçmenlerin Türkiye’ye gelişleri söz konusu, ne boyutta bu durum bir akın mı var yoksa daha alt düzeyde mi? Sınırı rahatça geçip geldiklerine dair eleştiriler de var.
- Türkiye’nin Kabil havalimanın güvenliğini üstlenmesi gündemde. Net değil ama nasıl değerlendiriyorsunuz bir sorun yaşanır mı? Taliban’ın açıklamaları ortada malum.
- AB’nin Suriyeliler de olduğu gibi, Afganların da AB sınırlarına ulaşmadan durdurulması üzerine çalıştığı bilgisi var. Türkiye benzer bir rolü yeniden üstlenebilir mi? Suriyeli göçmenleri kabul ettiği gibi, Afgan göçmenleri de Türkiye’de tutmak üzere bir anlaşma gündeme gelir mi?
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır ziyaretleri kilit önemde olmuştur. Geçtiğimiz günlerde yine Diyarbakır’daydı. Ve açıkça Çözüm Süreci’ne sahip çıktı. Bu konuda yeni bir gelişme beklemek mümkün mü? Seçim startı olarak da görmek mümkün mü?
''Aslına bakarsanız, Çözüm Süreci’nden dolayı AK Parti’de hiçbir zaman bir pişmanlık oluşmadı. Aksine AK Parti kendisini Çözüm Süreci’ne götüren o anlayışa hep bağlı. Hep sadık kaldı. Çözüm Süreci nedir? Türkiye’de Kürt sorunun çözülmesidir. AK Parti biz bu sorunu çözdük demenin rahatlığına ulaştı. Kürt sorununu ortaya çıkaran neydiyse onları ortadan kaldırdı. Dil problemi, tanınma problemi… Kürt ‘Kürdüm’ diyor artık, resmi olarak okullarda Kürtçe eğitim var. Fiilen ne kadar uygulanıyor, bu konuda birtakım şartlar var ama resmi prosedür tamamlandı. 20 yıl öncesine dayanan Türkiye’deki devlet ve millet anlayışı ciddi bir paradigma değiştirdi. Eskiden Türk ırkına dayalı vurgu vardı, ama şu anda 72 milleti barından bir anlayış söz konusu. Millet ırka dayalı değil artık. Bu bazı insanları mutlu etmeyebilir. Çünkü bu sefer milleti ırka dayalı olarak tutmak isteyen Kürt milliyetçileri ortaya çıktı. Bugünkü mücadele dolayısıyla Türk milletinin ırk ötesi olma şansı var ama Kürt milletinin ırk ötesi olma şansı şu anda yok. Bu tartışılır tabi… Ama ırkçılık cenderesinden kurtulmuş olmaktan ben şahsen çok mutluyum. AK Parti Kürt meselesinde tezini ortaya koydu ve uyguladı. Dedi ki; Kürt meselesi kalmamıştır. Vatandaşlarımızın meselesi olur, çözeriz ve tanırız. Kürtler beraber yaşadığımız canımızdan bir parça. Aynı siyasal bedenin parçasıyız.
- O zaman neden 2005 çözüm süreci vurgusu yaptı Erdoğan?
''Çözüm Süreci değil artık o. Belli bir terör problemi vardı, onu da belli bir noktaya kadar gerilettik. Ne yazık ki eskiden Kürt sorununu çözmeden terör sorununu çözemeyiz diyorduk. Biz Kürt sorununu çözdüğümüz halde terör sorununu çözememiştik. Bu ciddi bir handikaptı. Bu tezi savunanlardan biri de bendim. Ben de yanlışlanmış oldum. Kürt sorunundan beslenen savaş ağaları var. Onların biraz daha geniş çevresine bakarsak uluslararası bir siyaset var ve Türkiye içerisindeki kartlardan biridir terör kartı. Kobani ve Suriye’de yaratılmak istenen bölgenin Kürt sorunu ile bir alakası yoktu. Bu tamamen bölgenin yeniden dizaynı ile alakalıydı. Böyle bir devletçik oluşturma Kürtlerin talebi değildi, bazı Kürtlere sunulan kolay çalışacakları bir ülke oluşturmaktı. Bu ülke bölgenin kodları olmayan, entegrasyonu engelleyebilecek bir ülke olmalıydı. Türkiye’de Kürtlük bir mesele değildir artık. Ama Kürtler üzerine hesap yapıp ayrıştırmanın yollarını arayanlar hep olacaktır. Ve bu terör örgütü onların oyuncağı olacaktır. Bu terör örgütünün Kürtlük diye bir derdi yok. Eğer olsaydı, Kürt sorununu çözen tek aktör olan Recep Tayyip Erdoğan’a bu kadar düşman olmazlardı. En düşman oldukları isim bu. Nasıl olabilir bu? Çözümü üretene düşman oluyorlar çünkü istedikleri çözüm değildi. PKK ve HDP’nin Kürt sorununu çözmek gibi bir derdi yok, milliyetçilik ve ulus devlet oluşturmak istiyorlar. Ama kusura bakmayın çok da sıcak bakamam ben buna. Ben Ortadoğu’da kukla devletlerin halkların tamamına tehdit olacağını ve entegrasyona ket vuracağını düşünüyorum. Türkiye, Kürtleri kendisine bir tehdit olarak görmüyor, böyle bir siyasi oluşumu Kürtlerin de lehine görmüyor."
- AK Parti’nin dindar Kürt seçmenleri kaybettiği söyleniyor, bu yönde anketler yayınlanıyor. Siz ne diyorsunuz, gerçekçi buluyor musunuz bu anketleri?
- MHP ittifakı ile alakalı bir kopuş olduğunu düşünüyor musunuz?