Arnavutluk, bağımsızlığının 100. yılını coşkuyla kutlayacak

Sadece Arnavutluk’ta değil, Kosova, Makedonya, Karadağ, Preşeva ve hatta Türkiye’de yaşayan Arnavutlar, bu yıldönümünü özel bir coşkuyla bekliyor.

 

Bağımsızlığının 100. yılında Arnavutluk, Komünizm dönemindeki propagandalarla çarpıtılan bağımsızlık dönemine ait gerçekler gün yüzüne çıkıyor. Tarafsız tarihçilere göre Arnavutluk’un bağımsızlığı Balkan Savaşları’nın ortaya çıkardığı kargaşa ve sonrasında Osmanlı Devleti’nin artık Balkanlar’da kalamayacağı gerçeğinin anlaşılmaya başlamasına bağlıdır. Osmanlı’ya bağlı kalamayacaklarını anlayınca Arnavutlar krizden bir çıkış yolunu aradı ve başka bir seçenekleri olmadığı için bağımsızlık yolunu seçti. Edvin Cami’nin tarihi gerçekleri gün yüzüne çıkaran araştırma dosyası sayfa 3’te….

 

 

 

 

 

 

Evdin CAMİ/TİRAN/Balkan Günlüğü

Arnavutluk, bağımsızlığının 100. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Sadece Arnavutluk’ta değil, Kosova, Makedonya, Karadağ, Preşeva ve hatta Türkiye’de yaşayan Arnavutlar, bu yıldönümünü genelde özel bir coşkuyla bekliyor. Fakat Komünizm döneminde Arnavutluk’ta üretilmiş birçok film ve propaganda eserinden dolayı, günümüzde Arnavutların büyük bir bölümü bu mühim hadisenin tarihî özünü kavrayamayıp ona olduğundan daha fazla mitolojik  bir bakışla yaklaşmaktadır. Şöyle ki; Arnavutluk’un bağımsızlığını ilan eden ve yeni devletin ilk başbakanı olan Avlonyalı İsmail Kemal Bey ve ona eşlik eden siyasetçiler, sosyalist realizme ait film, şiir veya şarkılarda Osmanlı ile hiçbir alakası olmayan Türk düşmanları ve aşırı Arnavut milliyetçileri olarak gösterilmektedir. Halbuki onlar, genelde Osmanlı idaresinin yüksek mertebelerine kadar hizmet etmiş, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını önlemeye çalışmış ve aynı zamanda kendi millî kimliğini de idrak eden vatansever insanlardı. Arnavutları Osmanlı idaresine karşı sürekli direnişte göstermeye çalışan eski Komünist propagandayı reddeden, Profesör Hysamedin Feraj şunları yazıyor: “Direniş geleneğiyle kıyaslayacak olursak, Arnavutların Osmanlı İmparatorluğu döneminde, hayatlarındaki entegrasyonu hem nicelik, hem nitelik açısından çok daha fazla belgelenmiş durumdadır.” (s. 49)

O halde bu insanlar neden Osmanlı’dan kopmak ve Arnavutluk’un bağımsızlığını ilan etmeye karar verdiler?

 

BALKAN SAVAŞLARI’NDA YAŞANANLAR

 

Her şeyden önce bu zorunlu karar, Balkan Savaşları’nın ortaya çıkardığı kargaşa ve sonrasında Osmanlı Devletinin artık Balkanlar’da kalamayacağı gerçeğinin anlaşılmaya başlamasına bağlıdır. Osmanlıya bağlı kalamayacaklarını anlayınca Arnavutlar krizden bir çıkış yolunu aradı ve bir biçimde kendi başının çaresine baktı. Zira onların başka hiç bir seçenekleri yoktu. Osmanlı ile aralarındaki coğrafi bağlantı yerleri olan Selanik, Yanya ve Üsküp, Batı Trakya gibi önemli noktalar elden çıkmış, aradaki bağlantı tamamen kopmuş ve silahlı güçler bu kez Arnavutluk yönüne doğru yürümeye başlamışlardı. Bunun yanında da Arnavutların daha evvelden Osmanlı idaresinden soğumaya başladığı bir gerçektir. İlk kırılma Tanzimat Fermanyla yaşanmıştır. Bu Ferman Osmanlı Devletinin çok uluslu yapısına ağır bir darbe vurmuştu. Ve Arnavutlar, Devletin merkezleştirme çabalarını hazmedememişlerdi. Osmanlı Mecilisinin Arnavut üylerinden ve Lübnan valiliği yapmış önemli bir Arnavut şahsiyeti olan Vassa Efendi, “Arnavutluk ve Arnavutlarla ilgili Gerçek” adlı kitabında bu konuda şunları kaydediyordu: “Anavutluk’un eski idare şeklinden mahrum edilmesi ve ülkeyi tanımayan, halkın dilini, adetlerini bilmeyen insanlar tarafından idare edilen üç vilayete ayrılması uzun ve acı bir deneyimdi. Bu deneyimden dolayı Arnavutluk, ününden, kuvvetinden, zenginliğinden ve saadetinden çok şey kaybetmiştir.” (s. 118) Bilhassa Genç Türkler(Jön Türkler) hareketinin ortaya çıkması ve bu hareketin geliştirdiği Türkçülük duygularının yayılmasıyla Arnavutlarda memnuniyetsizlik arttı ve Genç Türkler hareketinde Ibrahim Temo ve Ahmet Niyazi gibi Arnavut liderlerin bulunmasına rağmen, Arnavut milliyetçiliğin Türk milliyetçiliğine bir tepki olarak ortaya çıkışı engellenemedi. Bunun sonucunda Arnavutluk Osmanlı Devletinden bağımsızlığını ilan etti.

Eski Komünist rejimin ve günümüz uzantılarının propagandasına rağmen belgeler bu bağımsızlık ilanının sadece mutlu değil, mutluluğun hüzünle beraber yaşandığı bir gün olduğunu gösteriyor. Böylece 26 Kasım 1912 tarihinde Tiran’da bağımsızlığı ilan eden Refik Toptani, toplanmış kalabalığa şu şekilde hitab etmiştir: “Ey kardeşlerim! Size büyük bir hüzünle Türk kardeşlerimizden ayrılmak ve onların bu topraklarda yüzlerce sene dalgalanmış bayrağını indirmek, ve de millî hükümetimizi kurup Arnavutluk’un bayrağını çekme zamanın geldiğini bildiriyorum. Allah bizim bu birlikteliğimizi istikbalde de bugün gibi ağızdan ağıza korusun ve bizim vatanımızı düşmanın işgalinden korumamızı mümkün kılsın! Yaşasın bağımsız Arnavutluk! Yaşasın millî bayrak!” (Dalliu, s. 88)

Mutlulukla karışmış aynı hüzün Arnavutluk’un her tarafında hissediliyordu. Zamanın başkenti Avlonya’da bağımsızlığı ilan eden Ismail Kemal Bey’in torunu olan Avlonyalı Ekrem Bey de, bağımsızlığa olan katkılarına rağmen, acı ayrılmayı şu şekilde tasvir eder: “Üçümüz için de, Kemal Vriyoni, Avni Delvina ve ben gibi, ailelerimizin yükselmesi bu İmparatorluğun güneşinin ışınlarıyla başlamıştı. Şimdi ise biz, dengesiz bir halihazırda ve belirsiz bir geleceğe atlıyorduk. Yağmur tekrar başladığında biz çadıra döndük. Ben de –bügün artık inkar etmeme gerek yok –bu uzun ve hadiselerle dolu geçmiş ortak yolumuzun sona ermesinden dolayı hüzne kapıldım.” (s. 48) Seneler geçti. Bu ortak yolların nasıl ayrıldığı konusunda konuşuldu, tartışıldı, tefekkür edildi. Yine Ekrem Bey’in ilginç bir tanıklığı var: 1923 senesinde eniştem Arslan Paşalı Ayet Bey Libohova Roma’daki Hecas’i-Haşem’in idarecisiydi. Kendisi Kral Hüseyin tarafından San Remo’da sürgün yaşayan Halife ve Osmanlının son Padişahı Mehmet VI’ya hediye olarak 1000 Sterlin vermekle görevlendirilimişti. Ben o zamanda Roma’daydım ve kendisine eşlik etmeye karar verdim. Mekke’ye haber gönderdikten sonra telegraf yoluyla onaylama geldi. Ben, Kral Hüseyin’i İstanbul’da yaşadığım zamandan beri tanıyordum. O zaman kendisi basit bir asker ve babamın sekreteriydi. San Remo’daki otelimizden telefon ettik ve Zat’i-Aliyesini ne zaman ziyaret edebileceğimizi sorduk. Tanıdık bir ses bize “hemen otelinize geliyorum” diye cevapladı. Dostum Mahir Mahmut Efendi, Padişah’ın mabeyincisi ve sekreteri çıkmış. Ertesi sabah Padişah tarafından kabul edildik. Çay boyunca siyasetten ve bilhassa Genç Türklerden bahsettik. Padişah dedi ki: “Atalarım 400 yıl süren dünya çapında muhteşem bir imparatorluk kurdular, çünkü onlar tüm milletleri imparatorluğa sadıklık adına birleştirmişlerdi. Onlar ve biz, sadık yavrularımız olan Türk, Arap, Arnavut, Kürt veya Çerkezlere karşı hiçbir zaman ayrımcılık yapmadık. Bizim için bu milletler hep aynı şekilde değerliydi ve onlara hep eşit davrandık. Imparatorluk böyle kuruldu ve asırlarca ayakta kaldı. Genç Türkler ise yedi veya sekiz sene içinde dört  yüz senelik işi yerle bir ettiler.” (s. 277-8)

Arnavutların bağımsızlığını tanımak istemeyen zamanın büyük devletlerinden; “Balkanlar’da yeni küçük bir Türkiye’nin oluşmasına müsade edemeyiz” gibi itirazlar duyuluyordu. Ama artık o “küçük Türkiye” dedikleri Arnavutluk bağımsız devleti, kurulmuş durumda ve yüzüncü doğum gününü kutlamaya hazırlanıyor. Aynı zamanda Arnavutların büyük çoğunlukta yaşadığı Kosova da bağımsızlığına kavuşmuştur. Arnavutlar bu günü, hep beraber kutluyorlar. Türkiye ise hem Arnavutluk’ta, hem Kosova’da, iş adamlarının yatırımlarıyla varlığını hissettiriyor. Bağımsızlık kutlamaları dolayısıyla her yerde, her köşede millî bayraklar dalgalanıyor. Kırmızı siyah renklerin en fazla görüldüğü ortamlar ise Arnavutluk’taki Türk okul ve kolejlerdir.

Bir arkadaşımın Internet Cafe’sinde, giriş kapısının üst köşesinde Arnavut bayrağı görünce, “diğer köşeye de artık Türk bayrağı çekersin” dedim. Dostum da gülümseyip, “Evet”, - dedi, - “neden olmasın! O da kalbimin bir parçasıdır.”

 

Benzer Videolar