Aslına Huuu… Nesline Huuu…

Referandum tarihinden önce ve sonra ekranlarda ve yayın organlarında pek çok şey konuşulacak ve duyacağız. Hatta şu aralar siyasilerin kendi aralarında ki çirkinleşen üsluplarına iyi bir örnekleme de yapmış olurum diye düşündüm. Gençlere yönelik örnek bir makale olmasını istedim. Anlatımı güzelleştirmek, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kılmak üzere her dilde ve her yörede kalıplaşmış bazı atasözleri, deyimler ve yöresel bazı kelimeler vardır. Bazılarını duyduğumuzda isimlerinden ne olabileceğini anlıyoruz ama bazı deyimleri ne anlama geldiğini anlayamıyoruz. Bunlardan “Aslına Huuu… Nesline Huuu…” deyiminin ne anlama geldiğini yani hikâyesini sizinle paylaşacağım.

Vakti zamanında bir hükümdar, vezirlerine şöyle bir emir vermiş:

-         Tebaamdan bana Hızır a.s.’ı bulup getirecek bir kul var mıdır, araştırılsın!..

O günden sonra memleketin dört bir yanına tellallar çıkartılmış. Ancak kimsenin bu işe cesareti yokmuş. Meğer devlet elinin ulaşmadığı uzak bir yerde yaşlı ve yoksul bir ihtiyar yaşarmış. Adamcağız uzun uzun düşündükten sonra “Bazı şartlar öne sürerek bu işe talip olursam ahir ömrümde bolluk içinde yaşarım. Hükümdarın, tebaası olarak bizi arayıp sorduğu yok nasıl olsa. Ola ki talihim yaver giderse” deyip sarayın yolunu tutmuş. Hükümdar, ihtiyara kırk gün süre vermiş ve bu süre zarfında her istediğinin yerine getirilmesini emretmiş. İhtiyarda o kırk gün içinde ne kadar fakir fukara varsa doyurmuş, yardım etmiş. Kırkıncı gün sarayın adamları ihtiyarın kapısına dayanmış, “Buyur efendi, gidiyoruz” demişler. İhtiyar adam sayılı günün çabuk geçmesine dertlenmiş ve adamlarla yola koyulmuş. Yolda yanlarına bir fakir derviş gelmiş ve

-         Bende sizinle geleyim, sarayı bir kez olsun göreyim demiş. İhtiyar adam buna razı göstermiş ve birlikte saraya varmışlar.

Hükümdar ihtiyara bakmış; o hükümdara bakmış. Ortada ne Hızır var nede mazeret. Adamcağız durumu anlatacakken hükümdar ateş püskürür vaziyette en büyük vezirine sormuş.

-         Efendi, söyle, bu densize ne ceza verelim?

-         Hünkârım, bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayarak sürükleyelim.

-         Aslına huuu… Nesline huuu…(Aslını da Allah’a emanet ettim, neslini de demektir)

diye bir ses duyulmuş. Sesin sahibi ihtiyarın yanında gelen fakir dervişe aitmiş. Sultan sesini çıkarmamış ve ortanca vezirine sormuş:

-         Söyle bre bu herife ne yapalım?

-         Bu herifi keşkek yapıp leşini köpeklere yedirelim.

-         Aslına huuu… Nesline huuu… demiş fakir derviş. Padişah ona ters ters bakmış. Sonra aynı soruyu küçük vezirine sormuş.

Küçük vezir cevap vermiş:

-         Yüce sultanım. Bu zavallı ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış. Yoksulluk ve devletin ilgisizliği yüzünden yalana teşebbüs etmiş. Aldığı her kuruşu fakir fukaraya dağıtmış. Affetmek büyüklük alametidir. Büyüklüğünüzü gösterip bağışlayıverin.

-         Aslına huuu… Nesline huuu…

Demiş fakir derviş. Padişah sesin sahibini öfkeli sesle seslenmiş:

-         Bre sen kim olasın ve ne için hep aynı şeyi söyleyip durmaktasın? Padişah huzurunda edep böyle midir?

Derviş hükümdarı saygı ile selamladıktan sonra söze başlamış:

-         Haşmetlü hükümdarım! Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, onun için ihtiyarı katırlara sürükletmek istedi. Ortanca vezirinin babası keşkek dükkânı işletir. Etin artığını da köpeklere atar. O da babasının yaptığını bu ihtiyara uygun gördü. Şu küçük vezirine gelince. O asil bir vezir ailesinden gelmektedir. Vicdanı bu ihtiyara devlet himayesiyle hareket etmesini gerektiriyor. Babasından da böyle görmüş. Hepsinin sözleri, asıllarını ve fiillerini göstermektedir. Bende o sebeple “Aslına huuu… Nesline huuu…” derim.

Padişahın merakı artmış. Hayretler içinde, bu fakirin bütün bunları nereden bildiğini merak ederek sormuş:

-         Peki, derviş sen kimsin?

-         Ya sen, bugün kimi bekliyordun hükümdarım?

Sonra da önce küçük veziri, ardından kendini işaret ederek,

-         İşte vezir; işte Hızır!..

Deyip ortadan kaybolmuş.

 

Benzer Videolar