Avrupa’da Osmanlı gerilemesi ve Balkanlar sosyolojisi

Ulus devlet sınırlarını zorlayan günümüz Türkiye’sinde yeni bir hayata geçmesine giden yolda önemli bir aşama olacaktır. Balkanların sosyolojisini anlamak yeni Türkiye sosyolojisini anlamakla eş anlamlıdır.   Dr. YÜKSEL YILDIRIM Osmanlı Devleti ile ilgili her alanda yapılan çalışmalar tasnif edildiğinde kuruluş ve yükselme devri üzerine çalışmaların belirgin bir üstünlük taşıdığı görülecektir. Tarihimizle ilgili ilk akla gelen ve duymak istediklerimiz genelde fütuhat olmuştur. Gerek lise tarih derslerinde, gerek küçüklere tarih hikâyelerinde genellikle büyük zaferlerden bahsedilir; ancak yenilgiler üstünkörü anlatılır, geçiştirilir. Kanunî’ye kadar olan sultanlar bir çırpıda sayılabilirken, duraklama devri sonrasında bu sıra çok kimsede şaşmaktadır. Söz konusu refleksler toplum psikolojisi açısından anlaşılır bir durum kabul edilebilir. Eşyanın tabiatı gereği üstünlük, zaferler, olumlu yönler görülür, aksi durumlar bastırılır. Bu nedenle bir Osmanlı refleksi olarak gerileme döneminde yaşananlar psikolojik bir savunma mekanizması olarak bastırılmaya tabi tutulmuştur. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme ve çöküş dönemi tabir ettiğimiz tarih aralıkları gerçek anlamıyla incelendiğinde, yaşanan sürecin bir yenilginin aksine kendine özgü bir başarı süreci olduğu görülecektir. Ve Osmanlı’nın gerileme dönemi gerçekte bir açıdan bakıldığında farklı bir zafer niteliği taşımaktadır. ÇİMPE KALESİ’NİN FETHİ Osmanlı’nın Rumeli’ye geçişi bilindiği üzere 1352 yılında Çimpe Kalesi’nin fethi ile başlar. Kuruluşundan 50 yıl sonra Osmanlı Beyliği bu şekilde Balkanlara geçişin ilk adımını atmıştır. Balkan fütuhatını sırasıyla Sırpsındığı (1364), I. Kosova (1389), Niğbolu (1396), Varna (1444) ve II. Kosova (1448) Savaşları izler. Bu son savaşla birlikte Balkanlarda Osmanlı egemenliği tam anlamıyla tesis edilmiştir ve II. Viyana Kuşatması’na kadar da bölgede diğer dönemlere oranla daha sakin ve huzurlu bir ortam söz konusudur. Viyana bozgunu ile başlayan yenilgiler serisi ve toprak kaybı çöküş sürecine kadar devam etmiş ve bu süreç sonunda Avrupa’daki topraklar tamamen elden çıkmış, 1912-1913 Balkan Savaşları sonucunda Balkanlar kaybedilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Rumeli’deki toprakları önce Midye-Enez hattı sonra bir miktar daha ele geçirilerek Edirne ve Kırklareli şehirleri ile sınırlı kalmıştır. Yükselme Devri’nde Balkanlardaki toprakları Anadolu’dan daha fazla olan ve bir “Balkan İmparatorluğu” olarak nitelendirilebilecek Devlet’in elinde 1913 sonrasında bu bölgede üç vilayetlik bir toprak parçası kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonunda da Orta-Doğu elden çıkacak ve Osmanlı İmparatorluğu yeniden Anadolu’ya sıkışacaktır. BASİT BİR MATEMATİK HESABI Yukarıdaki kısa Balkanlar kronolojisi üzerinden basit bir matematik hesabı yapacak olursak sözünü ettiğimiz Osmanlı gerilemesinin aslında bir başarı hikâyesi olduğu daha net ortaya çıkacaktır. Kuruluşundan en geniş sınırlara ulaşmasına kadar geçen süre yaklaşık 300 yıl olan İmparatorluk, bu noktadan yıkılışa gene 300 yılda gelmiştir. Kendinden önceki özellikle Orta Asya Türk devletleri tarihine bakıldığında aradaki fark belirgin şekilde görülecektir. Ki, biz bu hesabı 1299 tarihinden bakarak yapmaktayız. Bilindiği gibi 1402 tarihinde Ankara Savaşı’nda Devlet dağılmış, Fetret Devri’nin ardından yeniden kurulmuştur. Bu tarihten baz alınırsa 1402-1595 arası ilerleme, 1595-1922 arası ise toprak kaybetme dönemi olacaktır ki, 200 yıla 300 yıllık bir oran ortaya çıkacaktır. Bir devletin gerileme ve çöküşünün 300 yıl sürdüğü tarihte başka çok az sayıda örnek bulunmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun bile çökmesi daha kısa sürmüştür. Osmanlı’nın parçalanma dönemi olarak nitelendirilebilen 19. yüzyılda adına “güneş batmayan imparatorluk” denilen İngiliz İmparatorluğu doğmuş, büyümüş ve dağılmıştır. Bu anlamda Batı’da dünya egemenliğini temsil eden bir ülke bile Osmanlı’nın sadece çöküş dönemi kronolojisine sığabilmektedir. Konunun bir diğer boyutu ve daha dikkat çekici yanı Balkanlar olacaktır. Matematik hesabını Balkanlar yönünden yapacak olursak daha çarpıcı bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki hâkimiyetinin tam anlamı ile tesis edilmesi ve Avrupalıların, Türkleri Avrupa dışına atma ümitlerinin tamamen kaybolması Varna (1444) ve II. Kosova (1448) Savaşları ile sağlanmıştır. Kronolojiyi 1299’dan başlatırsak 150 yıl, 1402 tarihi baz alınırsa sadece 50 yıl içinde Balkanlar Osmanlı egemenliğine girmiş, ancak 450 yılda bu egemenlik son bulmuştur. Bu, büyük çoğunluğu farklı dinden olan ve fetihle ele geçirilen bir alanda idaresini tesis eden bir devlet için mucize kabilinden bir durumdur. Yalnızca 50 yılda ele geçen topraklar 450 yılda elden çıkmıştır. Hızlı bir fetih sürecine karşı, toprak kaybı dokuzda bir zaman oranında gerçekleşmiştir ki, bu oran tarihte hiçbir devlette yoktur. BALKANLAR SOSYOLOJİSİ Yukarıda belirttiğimiz kronolojik detaylar, “Balkanlar sosyolojisi” üzerine dikkatle eğilmemizi gerektirmektedir. Tarihte eşi benzeri görülmemiş bu çekilme öyküsü, yalnızca askeri bir direniş değil aynı zamanda derin bir sosyolojik analiz gerektiren bir durumdur. Balkanlardan daha büyük Orta Doğu toprakları tek bir savaş sonunda, yalnızca dört yıl içinde elden çıkarken dört yüz elli yıl süren direniş sürecinin hassasiyetle incelenmesi gerekir. Balkanlardaki uzun süreli Osmanlı varlığını açıklama girişimlerinde ilk akla gelen sebep engin Osmanlı hoşgörüsü olmaktadır. Osmanlı’nın fethettiği yerlerdeki inançlara olan hoşgörüsü ve her türlü dinî ve etnik kimliğe duyduğu saygı varlığının kalıcılığını sağlamadaki elbette en önemli unsurlardan biri olmuştur. Ancak tek başına yeterli değildir. Yüzlerce yıllık Osmanlı damgasını açıklayabilmek için her şeyden önce Osmanlı devlet teşkilatının analiz edilmesi ve özellikle “devşirmecilik” yönteminin konu ile bağlantısı ortaya konabilir. Devlete onlarca vezir, sayısız bürokrat veren bir bölgedeki sürekliliğin kaynağını açıklamak için bu durum önemli bir unsurdur. Bu nedenle Osmanlı sınıfsal yapısının ve yönetici sınıf unsurlarının (İlmiye-Kalemiye-Seyfiye) Balkan halkları ile ilişkisi ciddi bir araştırma konusudur. SINIFSAL YAPI Bunun yanı sıra Balkanlardaki üretim ilişkileri ve sınıfsal yapı da önemlidir. Tarih sahnesine çıktığı dönemde Batı’ya doğru uzanan feodal bir dünya ile mücadele eden beylik, sürekli fetihler sonucunda bu feodal dünyanın sınırına kadar dayanmıştır. Osmanlı’nın 15. yüzyılda dayandığı Balkanlardaki sınırı feodal Avrupa’nın sınırıdır. Bu süre zarfında Avrupa’nın geri kalan kısmında feodal ilişkiler çözülmeye başlamış ve yeni bir iktisadi düzen kurulmaya başlanmıştır. Osmanlı, Balkanlardaki bu sosyal ve iktisadi yapıya karşı kendi düzen önerisini götürmüş ve Osmanlı sistemi bölge halkları tarafından kısa sürede özümsenmiştir. Balkan fethi süresince bölgedeki yönetici unsurlar da Osmanlı saflarına katılmakta tereddüt etmemişlerdir. Doğu Avrupa aristokrat sınıfı ve feodaller, mevcut sistem içindeki ağır vergiler ve özgür olmayan ortam yerine Osmanlı siyaseti etrafında bütünleşmeyi tercih etmişlerdir. Bu tercihin görüntüsü yalnızca egemenlik kabulü olmamış, başlangıçtan sona kadar çok uzun süre Devlet’in yanında yer almaları ile belirgin şekilde kendini göstermiştir. Örneğin Ankara Savaşı’nda bazı Anadolu Türkmen beyleri Timur saflarına katılır, hatta savaş içinde saf değiştirirken Sırplar son ana kadar Yıldırım Beyazıt’ın yanında kalmışlardır. Bu sadakati fethedilen bölgelerin Devlet’e asker gönderme zorunluluğundan başka nedenlerle açıklamak gerekmektedir. Balkanlar Osmanlılık siyaseti etrafında bütünleşmiştir. Denilebilir ki, Osmanlı’nın ilerlemesi kadar, gerilemesi de muhteşem olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi metre metre, adım adım olmuştur. Ve belki de asıl muhteşem yüzyıl Osmanlı’nın son yüzyılıdır. Balkanlardaki Osmanlı gerilemesinin önemi büyüktür. Burada ayrıntılı bir analiz yapmak elbette mümkün değildir. Bu kısa çerçeve içinde biz yalnızca konunun önemine dikkat çekmeye çalıştık. Meselenin etraflıca ele alınması Osmanlılık siyasetinin de gerçek anlamıyla ortaya konmasını sağlayacak önemli bir adım olacaktır. Bu adım, ulus devlet sınırlarını zorlayan günümüz Türkiye’sinde yeni bir hayata geçmesine giden yolda önemli bir aşama olacaktır. Balkanların sosyolojisini anlamak yeni Türkiye sosyolojisini anlamakla eş anlamlıdır.
Benzer Videolar