AYM’NİN OYUNU…

Milletin iradesi… Bu söz, laf olsun diye söylenmemiştir. Atatürk; “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” derken, egemenliğin, üstünlüğün millet iradesine ait olduğunu işaret eder… Ancak yine bir darbe anayasası olan 61 Anayasası’yla bir mahkeme kurulur ve üyelerini Cumhurbaşkanı atar. Düşünsenize, hayatı boyunca hakimlik yapmamış, hatta hukuk eğitimine bile ihtiyacı olmadan herhangi bir bürokrat, milletin iradesi üzerine hüküm tesis edebiliyor. Meclis’te kanun çıkıyor, muhalefet partilerinden biri bunu alıp, kendi yapamadığı muhalefeti AYM’ye yaptırmak için mahkemeye başvuruyor. Atanmışlar, seçilmişlerin verdiği kararı iptal edebiliyor. Baştan aşağı sakil bir durum, tepeden tırnağa saçma sapan bir yapı… Bu mahkemenin bireysel başvurulara da bakabilmesi için bir düzenleme yapılmıştı biliyorsunuz. Memleketimizde adaletsizliğe uğrayan o kadar çok insan var ki bir anda başvurular tavan yaptı ve yüzbinleri buldu. Fakat AYM, başvuru sırasına göre değil, adamına göre, mevzuuna göre karar vermeye başladı. Mesela Twiter ve Facebook’u iletişim özgürlüğü deyip apar topar gündeme alarak karara bağladı. Demedi ki bu mecralarda insanlara iftira atılıyor, genç kızlar taciz ediliyor, özel hayatları ortalığa saçılıyor, böyle iletişim özgürlüğü olmaz… Diyemedi, çünkü Amerika’nın al-i menfaatleri milletin menfaatinden üstündür onlara göre. Aziz Yıldırım’ın hakkında karar verdi adil yargılanmadı diye. Niye çünkü arkasında Fenerbahçe vardı. Şimdi de Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutukluluklarını adil bulmadı ve apar topar tahliyelerini sağladı. Can Dündar bir gün gazeteciliği olmayan, yaptığı belgesellerle ve TRT arşivlerini talan edişiyle tanınan bir adamdır. Ne ara gazeteci oldu, ne ara Genel Yayın Yönetmenliği yapma kararı aldı ve Cumhuriyet’e başladı takip edemedik. Üstelik Mit TIR’ları haberini manşet yaptıktan sonra, 1,5 milyonluk evini 3,5 milyona, malum çevrenin avukatlarına sattı, bu da belgelendi… Erdem Gül’ün gazeteciliğini ne ben ne de başka biri tartışamaz. Siyasi olarak taban tabana zıt kutuplarda olsak bile, gazeteciliğine laf söyleyemeyiz. Daha da ötesinde adam gibi adamlardandır. Birlikte aynı koridorlarda gazetecilik yapmışlığımız da vardır, yani kendisini tanır biliriz. Yaptığı haberde kurban seçildiği, Can Dündar’ın yanındaki duruşundan ve çevresine söylediklerinden belli oluyor. Buna rağmen Can’ı ayırmadan ikisinin de tutuksuz yargılanmasını destekliyoruz. Ancak insan sormadan edemiyor; “Mehmet Baransu’nun (ki nefret ederim kendisinden), Hidayet Karaca’nın günahı ne ki başvurularını bir türlü gündeme almıyor. Galip Öztürk, ben ve bizimle ceza almış arkadaşlarımın günahı ne ki iki yıldır bekliyoruz. Bu kararı tartışmıyorum. Bu kararı apar topar gündeme aldıran bir güç var. Kimdir bu güç veya kimlerdir ki, yüzbinlerce başvurunun arasından twiter’i, facebook’u, baş örtüsünü cımbızlayıp gündeme aldırıyor. Ölçü ne, kıstas nedir?” Bu sorular aydınlanmadan AYM’nin verdiği, vereceği her karar tartışmalıdır. Yarın benim dosyamı da cımbızlasa durum yine değişmeyecek. Bu şaibeden kurtulmaları imkansız gibi görünüyor. İçeriden ve dışarıdan, Arap baharı benzeri provokasyonlarla ülkemizi savaş alanına çevirmek isteyen onca düşman varken, bir de bu garabetlerle insanların adalet duygularını zedeleyen uygulamalara kim dur diyecek? Hükümetin bu konuda elinden bir şey gelmiyor. Bugün bana yapılan yarın sana da yapılacak! Bunun farkına varmazlarsa meclis iradesi AYM eliyle sivil darbecilerin eline geçecek. AYM’nin kararı, sonra çıkacak maksadı, demedi demeyin..!
Benzer Videolar