Balıkçı, denizlerin efendisidir

İzmir’de fast-food büfeleri gibi, balık-ekmek büfeleri açalım ve bunu İzmir’e yayalım istiyoruz. İzmir’de, balık-ekmek kursu açıldığını ve bayanların da gittiğini gördüm. Çok memnun oldum. Yeni yeni İzmir’de balığı sevdirmeye başlıyoruz, ama bu nokta da yerel yönetimden daha çok destek bekliyoruz.     Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz de, Japonlar kişi başı günde 16 gram balık tüketirken, bizler neden 1,3 gram balık tüketiyoruz diye sorguladık ve Ege Bölgesi Gırgır Balıkçılar Derneği Başkanı ve Deniz Ticaret Odası  İzmir Şubesi Meclis Üyesi Mehmet Aksoy’un eşine açtığı Reis Balık Evi’nin konuğu olduk.   Öncelikle balıkçı barınakların neden yetersiz diyoruz?   Ege Bölgesi’nin en büyük ve önde gelen sorunları liman. Barınma sorunları ve karaya çıkış noktaları. Bizim Ege Bölgesi’nde 1970’li yıllar da yapılmış olan balıkçı limanları, günümüzün şartlarına uygun değiller. 2005 yılından sonra Tarım Bakanlığı’nın almış olduğu önlem; 2005’ten sonra yeni ruhsat vermiyor, balık sektörünün artışını durdurdular. Ama 1970’den 2005’ e kadar teknoloji o kadar çok gelişti ki, balıkçı tekneleri büyüdü, teknenin içinde soğuk hava deposu olmaya başladı. Avcılık ve avlama şekilleri değişti ve ağlar büyüdü. Tekneler de büyümek zorunda kaldı. Ancak biz lojistik olarak limanları Ege’de büyütemedik. Böylece 1970’li yıllarda yapılmış olan limanlara kaldık. Şimdi her fotoğrafta ilkel bir balıkçı limanı görüyoruz. Bu görüntülerden oldukça üzüntü duyuyoruz.  Ege Bölgesi’ne ait has bir görüntü olduğunu da söyleyebilirim.  Ege’de balıkçılık büyüdü ama dışarıda lojistik olarak büyüme hiç olmadı. Ege’de balık üretimi büyüdü ve arttı. Buna karşın denizde son sistem yatırımlar yapıldı. Ama lojistik olarak hiçbir şey yapılmadı. İnsanlarımız çiftlikler için denizi kiralıyorlar, ama kara da bir karış yer kiralamıyorlar.   Buna sebep nedir?   Çünkü bu işe bakan 8-10 tane bakanımız olduğu için, bir bakanımız izin veriyor ise diğer bakanımız izin vermiyor.  Sonra insanlar bakıyor “deniz de ne kadar güzel balık kafesleri var” diyorlar. Ama “ne kadar çirkin bir balık boşaltma yerleri var” diyorlar. Ne kadar zor şartlar altında balık boşaltıldığını görüyorlar.   Balıkçı ve balık avcısı olarak neler talep ediyorsunuz?   Balık çiftlikleriyle beraber, lojistik desteklerimiz ve limanlarımız olsun istiyoruz. Balığı tuttuğumuzdan, karaya getirene ve halkımıza ulaştırana kadar, sağlıklı gitmesini istiyoruz. EGE BÖLGESİ SIRTI DENİZE DÖNÜK YAŞIYOR   Rize’lisiniz, Karadeniz’de nasıl farklı mı peki?   Karadeniz’de böyle değil. Karadeniz’de, buz dolu araba hemen teknenin yanına geliyor ve yanaşıyor. Balığı direkt tekneden arabaya götürüyor. Biz Ege’de balığı tekneden dışarıya, dışardan da tekrar arabaya taşıyoruz.  Sıkıntılarımızı dile getiriyoruz ama çözüm yok. Şimdiler de biraz geliştirdik ama sadece limanlarda yapılmış olan yapıları geliştirdik. Ege Bölgesi denize sırtı dönük yaşıyor. “Denizci millet, denizci ülkeyiz diyoruz, ancak olamıyoruz. Ege Bölgesi denizden çok bir şey beklemiyor. Ege’nin incisi İzmir olarak bir yarım adada bulunuyoruz. Biz bu yarım adayı iyi kullanamıyoruz. Yani balık yemiyoruz. Bizdeki balık yeme kültürü sadece cumartesi- pazar. Heyet olarak Ankara’ya gittik ve orada izlenimlerim. Akşam vatandaş evine giderken her gün balığını alıyor ve evine gidiyor. Ama İzmir’de insanlar evine giderken hazır büfelere, fast-food’lara yöneliyor.   Sizin önerileriniz neler?   İzmir’de fast-food büfeleri gibi, balık-ekmek büfeleri açalım ve bunu İzmir’e yayalım istiyoruz. İzmir’de, balık-ekmek kursu açıldığını ve bayanların da gittiğini gördüm. Çok memnun oldum. Yeni yeni İzmir’de balığı sevdirmeye başlıyoruz, ama bu nokta da yerel yönetimden daha çok destek bekliyoruz.   Derya Kuzusu projenizden bahseder misiniz?   Büyükşehir Belediyesi’nin “süt kuzusu” projesi yaptığı gibi, biz de çocuklarımıza, “Derya Kuzusu” olarak, balığı çocuklara sevdirmek adına, balık projesi yapalım istedik. Bu projeyi derneğimizin genel sekreteri, Semih Salnur hocamız ile tasarladık. Urla Belediyesi’ne sunduk. Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar destek verdi. Ayrıca Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi de projemize destek vererek, “Böyle bir projeye destek verelim ve başlatalım “dediler. Amaç, halkımıza balığı sevdirmek ve balığı yedirmek. Bu projenin İzmir’e yayılmasını istiyoruz.   FAST-FOOD DENİZE TAŞINSIN   Projeniz için İzmir’in kayıklarına da talip oldunuz değil mi?   İzmir’in, 15-16 adet kayıkları var. Şu anda bu kayıklar İnciraltı’nda biraz atıl durumda bulunuyor. Deniz Ticaret Odası ve birlik olarak, hocamızı da yanımıza alarak, birlikte bu kayıkları bize vermelerini istedik. “Bütün bakım ve giderleri bize ait olmak üzere”  dedik. Madem İzmir’in kayıkları diyoruz, İzmir’i tanıtmak ve nostalji yaratmak adına, biz bu kayıkları alalım, Pasaport’ta, Karşıyaka, İnciraltı ve yaz ayları Çeşme’de, Urla’da bunları paylaştıralım diyoruz. Hem kayıkların görselliği ortaya çıksın, hem de insanlar bu kayıklardan balık-ekmek yesin. Her kayıkta iki personel çalıştırarak istihdam yaratalım istiyoruz. Madem karada yapamıyoruz, Fast-food’u denize taşıyalım istiyoruz. İstanbul- Eminönü’nü kimse unutmuyor. “Eminönü’nde balık yedik, neden İzmir’de balık yiyemiyoruz” deniliyor. Örneğin Sardalye’yi İzmir’de tutuyoruz, ama Ankara’da daha tazesini yiyoruz.   Bu neden peki?   Ankara, her gün çok tüketildiği için bizden Sardalye istiyor. İzmir’de ise tüketilmiyor. Ankara’da bu kadar balık yeniliyor, İzmir’de neden yenilmiyor anlamak mümkün değil.  En iyi balık Ankara’da yenilir diyorlar. Ben de hayır diyorum. Balık nerede tutuluyor ise orada yenilir.   Projenin Mimarı   “Derya Kuzusu proje” ile destek veren, Su Ürünleri Yüksek Mühendisi Semih Salnur, şöyle konuştu;   Mehmet Aksoy başkanımızın bize verdiği heyecanla güzel bir projeye başladık. Ancak, insanlara anlatamadığımız bir yön var.  Balık olarak bizim her şeyimiz doğal. Hiç bir kimyasal kullanmadan denizin elde ettiği doğal ürünü insanlara yiyecek olarak sunuyoruz. Balık-ekmek esasında bir öğündür, salatasıyla, soğanı ve balığıyla. Bir öğrencinin bir öğününü karşılıyoruz aslında. Derya Kuzusu projesini önemsememizin sebebi, hem balığı sevdirmek, hem öğrenciye yüzde yüz doğala yakın ürünü kendilerine yedirebilmek. Ayrıca Omega 3’ü öğrencilere verebilmek beyin gelişimin de çok önemli. Ayrıca bir farkındalık yaratıp, şu anda fast-food çılgınlığı içinde olan insanların sağlıklarını kazandırabilmek adına kendimizi adamış vaziyetindeyiz. Obezite, şeker ve kötü ve sinsi gelişen çoğu hastalığın sebebi olarak şu anda yiyeceklerimiz sebep gösterilmektedir. Artık herkes doğal ürünlere yönelmek istiyor. Üç tarafımız denizlerle çevrili ve cennet gibi vatanımız var, böyle bir imkanımız olmasına rağmen, biz balık yemekten kaçıyoruz. Kokusunu bahane ediyor, temizlemesinden şikayet ediyoruz. Belki kokuyor ama sağlığımızı kazandırıyor. Balık girmeyen eve doktor girer derler. Hafta da iki kez balık yemek zorundayız.   DOĞA İLE MÜCADELE EDİYORUZ, BÜROKRASİ İLE MÜCADELE EDEMİYORUZ   Güzelbahçe limanından bahseder misiniz?   Güzelbahçe’de çok modern bir balıkçı limanı başlandı ve yakında bitecek. Ege’ye has bir balıkçı limanı olsun istiyoruz. Bunun yapımında Dernek Başkanımız Mehmet Aksoy’un çok emeği vardır. Herkes imkansız bakıyordu, ancak liman oldu. Şimdi işletmesi için, “işletilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz” diye hiç kimse bir şey sormuyor. Ama herkes işletilmesine talip. Biz buna karşıyız.   Balıkçılar üvey evlat muamelesi mi var?   Evet, balıkçıya parasız gözüyle bakılıyor. Ulu Önder Atatürk,      “Köylü milletin efendisidir” demiş. Balıkçı da denizlerin efendisidir. Biz tu kaka bir sektör değiliz. Balıkçı asla bir berduş takımı da değildir. Barınaklarımız iyi görünmese de, balıkçılarımız, mesleği, kişiliği, avcılığı hem de duruşlarıyla efendi bir kişiliğe sahiptir. İstanbul’daki en eski mesleği yapıyoruz diyebilirim. Biz doğa ile mücadele etmeyi göze alıyoruz, ama bürokrasiyle mücadele edemiyoruz, Mücadele etmeyi bilmediğimiz için de hep kaybeden taraf oluyoruz.   Size ait Bakanlık talebiniz var değil mi?   Bizim bulunduğumuz yer şu anda Su Ürünleri Genel Müdürlüğü. Burası  kuruldu, sağolsun Bakanlık bu konuda destek verdi. Ama biz konuyla ilgili dertlerimizi anlatabileceğimiz kendimize ait bir Bakanlık istiyoruz. Biz tarımın altında bir iştigal konusu olarak değil. Denizcilik Bakanlığı ayrı bir iştigal konusu olduğu için bunu talep ediyoruz. 25 milyon hektar kara alanımız var,26 milyon hektar deniz alanımız var.Bu nokta da rakamların önemi  ortaya çıkıyor. Denizciliğin her kolu ile ilgili, deniz ve denizcilik  geleceğe ışık tutan bir sektör olduğuna dikkat çekmek istiyoruz.   Balıklara hanım eli değdi   İlk kez bir balıkçının eşi olarak balık dükkânı işleten Sevil Aksoy,” Balıkçılık erkek işi ancak, neden kadın da yapmasın diyerek bu mesleğe girdim ve yapabilirim diye düşündüm diyor. Çok mutlu olduğunu söyleyen Aksoy, istedikten sonra her kadının başarabileceğini vurguluyor ve bayanlara da tavsiye ediyor. Aksoy, Bayanların yapamayacağı hiçbir şey yok diyor. Sabah 9’dan akşam 22’ye kadar iki bayan pişirici ustasıyla hizmet veriyor.                  
Benzer Videolar