Balkan Rüzgarı

Karşılıklı fikir alış verişinde bulunurken, bir an basın kuruluşlarının insan hayatında ne kadar önemli olduğunu, yaşamımızda ciddi bir yer teşkil ettiğini düşündüm. Ziya Gökalp in dediği gibi, “Yirminci yüzyılın en önemli kuruluşu basındır”. Nitekim İstiklal şairimiz Mehmet Akif  de;”Kürsülerin en yükseği” demek suretiyle bu gerçeği dile getiriyor. Gurbetteki soydaşlarımız için ne kadar önemlidir bu tür programlar, gazeteler…Bir soluktur, bir nefestir, gurbetten gelen bir dosttur,mektuptur, haberdir… Bu nedenledir ki okuyucu ve izleyici olarak kendimiz ve ailemiz için izlediğimiz programlarda seçici olmamız kaçınılmazdır. Burada televizyon ve gazeteleri nasıl takip etmek gerektiği ile ilgili uzun uzun bahsedip konunun özünü kaçırmak istemiyorum. Fakat kişiliğimizin gelişiminde, çocuğumuzun yetiştirilmesinde, kısacası hayatımızda ciddi etkisi olan bu müthiş buluşta  seçici davranmak mutlaka gerekiyor. Aksi takdirde sonucu ağır faturalar öderiz diye düşünüyorum. Pazarda sağlığımızı düşünerek bir domatesi, bir portakalı bile seçerek aldığımızı aklımıza getirirsek, ruhumuzun sağlığını düşünmemek safdillik olur. Bakın 1986 Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel enfes bir tespit yaparak diyor ki; “Ahlak alanında toplumumuzun el yordamıyla ilerlemekte olduğunu itiraf edelim. Önceliklerimiz maalesef yanlış seçiştir. Uzay meseleleri, ahlaki araştırmalardan daha fazla ilgi çekmektedir. İnsan ayda yürümekte, ama benzerlerine yaklaşmaktan kaçınmaktadır. Okyanusun derinliklerini, kainatın sırlarını incelemekte, ama kapı komşusuna ilgisiz kalabilmektedir. Ömür uzamış, ama yaşlılık yükte, beddua edilecek hale dönüşmüştür.” Kaç kişi bu güzel tespite itiraz edebilir ki…
Bir program yapımcısı, bir köşe yazarı için bu iş bir ateş yakmak olmalıdır. Yani her yazı, her söyleşi bir ateş yakmadır. Sonra da o insanları ateşin başına çağırmak. Birileriyle o ateşin başında ısınmak ne güzel…
Türk halkının ortalama 5 saat TV seyrettiği gerçeğinden hareket edersek, programları seyrederken dikkat etmemizin önemi ortaya çıkar. Gelin konuya girmişken birkaç istatistiki verilere kısaca değinelim. AR-GE raporlarına göre Türkiye de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235. sırada yer alıyor. Okumaya ise yılda yalnızca 6 saat vakit ayırıyoruz.(Bu oran Balkan ülkelerinde ise değişiklik gösteriyor).Dolayısıyla Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumdayız. Türkiye TV izleme oranları bakımından dünyada 4. sırada. 75 yıl yaşayan bir Türk 9 senesini TV karşısında geçiriyor.
Maalesef TV seyretmeyi, birkaç şarkıcının veya futbolcunun özel hayatı, talk-şov dedikodularını öğrenmek olarak görüp, bunları daha bir önemser olduk. Çaresizlik, çaresizlik, çaresizlik... 
Jacop Riis in beğendiğim bir anekdotu ile bu haftaki yazımı bitireyim;”Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil  kırmak, küçük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüzbirinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen son vuruş değil, ondan öncekilerdir.


Benzer Videolar