Balkan Savaşları

Milletimiz için büyük bir facia olan Balkan Savaşları’nın yüzüncü yılını aşmış bulunmaktayız. Batılı devletlerin bile tahmin edemedikleri bu sonuç hakkında herhangi bir görüş ortaya koymadan, tarih kitaplarından derlediğim bilgileri sayın okurlarımıza aktarmak istedim. 1911 yıllında İtalyanlarla Trablus'ta yapılan ve kaybedilmiş olan bu savaş, küçük Balkan devletleri için bir fırsat teşkil etmiştir. Aslında Osmanlı topraklarının paylaşımı konusunda aralarında anlaşamadıkları gibi Osmanlı’dan da korkuyorlardı. Rusya'nın desteği ve çıkacak olan bir ihtilâfa Rusların hakemliğini kabul etmeleri sonucu bu savaşın habercisi olmuştur. Rusların  Balkanlarda çıkacak olan bir savaşa müsaade etmeyecekleri şeklindeki yalan teminatına Osmanlının inanmış olması, Rumeli’deki en iyi 120 tabur askeri terhis etme gafletine, bir de 3 Temmuz 1910 tarihinde  Kiliseler ve Mektepler Kanunu’nu çıkartarak, Makedonya'daki Sırp, Yunan ve Bulgar azınlıkları arasında hakemlik yapması, Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ arasındaki en büyük ihtilâfı ortadan kaldırmıştır. Nitekim 13 Mart 1912 tarihinde Bulgaristan-Sırbistan ve 29 Mayıs 1912 de ise  Bulgaristan-Yunanistan gizli ittifakları gerçekleşmiş, Karadağ'ın da katılımıyla bu dört küçük Balkan Devleti Osmanlı'ya karşı uygulayacakları savaş projeleri ile toprak taksimini bile görüşmüşlerdir. Bu da yetmiyormuş gibi Bâb-ı Âli  Sırbistan'ın Avrupa'dan getirttiği son model ağır topların, Selânik Limanı’na çıkartılarak oradan demiryoluyla Belgrad'a nakline müsaade etmiş olması da akıl alır gibi değildir. Kısa bir süre sonra çıkacak olan Birinci Balkan Savaşı’nda Türklere ateş kusacak olan bu topların Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kendi topraklarından geçirilmesini müsaade etmemiştir. Dolayısıyla Türkiye yani Makedonya yolu olmaksızın bu topların Sırbistan'a geçişi mümkün değildi. Bu aynı zamanda bir diplomasi zaafı idi.

 

İMANIM KADAR EMİNİM

 

1912 yılı 15 Temmuz’da Meclis-i Meb'ûsân'da bir konuşma yapan Hariciye Nâzırı  Asım Bey " Balkanlardan imanım kadar eminim" sözünü sarfederek savaş ihtimalinin bulunmadığını iddia etmiştir. Oysa Asım Bey bu makama gelmeden önce Sofya Büyükelçiliği yapmış bir zat idi ve Bulgarların ihtirasları ile Balkanların durumunu bilmesi gerekirdi. Onun yerine gelen Hariciye Nâzır Ermeni Gabriel Noradungiyan Efendi'nin Türklere karşı beslediği hisler şüpheli idi. Rusya'nın savaş çıkmayacak şeklindeki teminatının kesin olduğunu hükümete bildirerek 120 tabur askerin hiç sebep yokken terhis edilmesine sebep olmuştur. Bu kadar hata Balkan Savaşları’nın kaybedilmesinin en önemli etkenleridir. Küçük Balkan devletlerinin Osmanlı'ya çatma cüretini göstermesi biraz da şans ve büyük devletlerin Hıristiyanlık hislerine bırakılmıştı. (Yılmaz Öztuna  " RUMELİNİN KAYBI") Nitekim savaş başlar başlamaz büyük devletler, Balkan devletlerinin savaşı kazanacağına ihtimal vermemeleri sonucu başta Fransa Başbakanı Poincare olmak üzere, savaşın sonucu ne olursa olsun toprak değişikliğine razı olmayacaklarını bildirmişlerdir. Hâlbuki en iyi birliklerini terhis eden hükümet  hiçbir şekilde savaşa hazır değildi. "Başkumandan Vekili Harbiye Nazırı Birinci Ferik Nazım Paşa" bir ya da iki hafta içerisinde Sofya'ya gireceğini söylüyordu. (Anayasa'ya göre Başkumandan Padişah  idi) 8 Ekim 1912 günü Küçücük Karadağ Prensliği  Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaş açtı. Türkiye; 18 Ekim’de Sırbistan ve Bulgaristan ve birkaç gün sonra ise Yunanistan ile savaşa girdi. Bulgaristan'a karşı Birinci- Ferik Abdullah Paşa’nın komutasında 5 kolordudan müteşekkil ŞARK ORDUSU görevlendirilmişti. Edirne Müstahkem Komutanlığı’ndaki kuvvetler ise Şükrü Paşa'nın emrine verilmişti. Yunanistan'a karşı bir kolordu ve Yanya Kalesi’ndeki kuvvetler bırakılmıştı. İşkodra Kalesi’ndeki kuvvetler ise Karadağ'a karşı toplanmıştı. Makedonya'yı Sırbistan'a  karşı daha sonra  Sadrazam olacak olan Garb Ordusu Komutanı Birinci-Ferik Ali Rıza Paşa savunacaktı. Sadrazam Ali Paşa’nın damadı olan Birinci -Ferik Nâzım Paşa savaş idare edecek yeteneğe sahip değildi. Türk Ordusu seferberliği geç yapabildi. Terhis edilip Anadolu'ya gönderilen 120 tabur asker savaşın sonunda bile silah altına alınamadı. Erzincan-Şam ve Bağdat'ta bulunan ordulardan asker getirtilemedi. Yemen ve Hicaz’daki kuvvetlerin sevki zaten mümkün değildi. Osmanlı Ordusu’nun levazım ve nakliye teşkilâtı çok kötüydü. Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen  Merkezleri İstanbul-Edirne ve Selânik olan I, II ve III. orduların bu dört küçük Balkan devletini ezmesi lâzımdı. Avrupa Devletlerinin de genel kanaati bu yöndeydi. Nazım Paşa’nın hiçbir hazırlığı olmayan ordu ile Bulgaristan'a taarruz etmesi hezimetin başlangıcı olmuştur. 21-23 Ekim tarihlerinde Bulgarlar Edirne -Kırklareli arasında kalan Pınarhisar muharebesini kazandılar, Türk Ordusu çözüldü ve dağıldı. Kırklareli düştü ve düşman Çatalca önlerine geldi. 16–19 Kasım tarihlerinde Çatalca'da müthiş bir hamle yaptı; ancak burada karşılaştığı direniş sonucu orada çakılıp kaldı. Sırplar ise 20 Ekim’de Priştine'yi aldılar ve iki gün sonra da Kosova'da Garb Ordusu’nu yendiler. Sırplar Veliaht (daha sonra Kral) Aleksandar Karagorceviç komutasındaki ordusuyla Karadağ ve Bulgar kuvvetleriyle birleştiler. Güneye doğru ilerleyen Sırp ve Bulgar birlikleri İştip -Üsküp ve Manastır'a girdiler.

Yunanlılar ise  6 Kasım’da Preveze'yi aldılar ve Veliaht (sonra Kral) Konstantin komutasındaki büyük kuvvetlerini Selânik üzerine gönderdiler. Selânik’i savunmakla görevli Jandarma Paşası Tahsin Paşa, tek silâh atmadan güçlü Kolordusu’nu silâhları ile birlikte Yunanlılara teslim etti. Sırp ve Karadağlılar Tiran Limanını ve Draç'ı -Ohri'yi- Debre'yi aldılar Arnavutluk'un tamamı Sırp ve Karadağlılar tarafından işgâl edildi. Kasım Ayı içerisinde Türkler her tarafta mağlup edilmiş ve yalnız Edirne-İşkodra ve Yanya kaleleri dayanıyordu. 3 Aralık’ta Bulgarlarla anlaşma imzalandı. Bu anlaşmada inanılmaz bir madde ise Çatalca önlerinde çakılıp kalan Bulgar Ordusu’nun Edirne'den Türk Ordusu’nun bulunduğu bölgeden geçecek olan tren ile kendi ordusunu besleyecek olması, buna karşılık aynı şeyi Türk Ordusu’nun yapamayacağı, dolayısıyla Edirne'nin açlığa mahkûm edileceği de imzalanmış oluyordu. 16 Aralık’ta Londra'da İngiliz Hariciye Nâzırı Sir Edward Grey'in başkanlığında toplanan konferansta barış imzalanamadı ve  6 Ocak 1913 tarihinde bu konferans dağıldı. İşte Batılılara inanmanın sonucu. Hani savaşın sonucu ne olursa olsun, Balkanlarda herhangi bir değişiklik kabul edilmeyecekti. Osmanlı’nın beklenmedik bir şekilde yenilmesi sonucu büyük devletler Balkanları himaye altına almak kaydıyla ileri sürdükleri bu statüko esasını bir daha telaffuz etmediler. Bulgarlar Şubat ve Mart aylarında Çatalca savaşlarında Osmanlı’ya büyük kayıplar verdirmişti ancak düşmanın  kayıpları da büyüktü. Edirne  büyük bir yiyecek sıkıntısı içerisindeydi. Silah ve tahkimat durumu iyiydi. Edirne gıda sıkıntısı çekmeseydi, Bulgarlara yardıma gelen iki Sırp tümenine rağmen Bulgarlar Edirne Kalesi’ni düşüremeyecekti. Nihayet 5 ay ve 5 gün süren muhasaraya direnen Şükrü Paşa 26 Mart 1913 tarihinde teslim oldu. Edirne'ye gelen Kral Ferdinand, bu kahraman Komutanı tebrik etti ve kılıcını geri verdi. Edirne'ye giren Bulgarlar Selimiye Camii’ne girerek tahribat yaptı. Yine Edirne kadar kahramanca direnen Epir Eyalet Merkezi olan Yanya Kalesi de 6 Mart’ta Yunanlılara teslim oldu. Bir vatan haini olan Draç Milletvekili Esat Toptani Paşa, İşkodra'yı savunan Mirliva Hasan Rıza Paşa’yı öldürttükten sonra, bu Arnavut Vilâyet merkezini Karadağlılara teslim etti. Meşrutiyet idaresinde aradıklarını bulamayan Arnavutlar Türkleri arkadan vurmaktan çekinmediler. Böylelikle Osmanlı’nın Rumeli’yi kaybı tamamlandı. Makedonya -Arnavutluk-Trakya ve Epir elden çıktı. Osmanlı ayrıca Girit- Rodos ve Oniki Ada’yı da kaybetmiş oldu. Birinci Balkan Savaşı 7 ay 22 gün sürmekle beraber, Türk bozgunu Ekim ayının son üç haftasında gerçekleşti. Bu savaşın sonunda Balkanlar’da gerek sınırlar ve gerekse demografik yapı dengeleri tamamen değişti. Bu durum birinci Dünya Savaşı’nın da habercisi olmuştur. Londra Muahedesi; 30 Mayıs 1913 tarihinde Türkiye tarihi boyunca, imzaladığı en feci antlaşmalarından birini Londra'da imzaladı. Bu muahede ile Türkiye Edirne'yi Bulgaristan'a bırakmış oldu.,

Rumeli 550 yıldır Türk Yurdu idi. Birçok bölgede Türkler ekseriyette idiler. Bu büyük felâketten sonra yüz binlerce Türk, her şeylerini bırakarak, eriye eriye İstanbul'a eriştiler. Yollarda çeşitli saldırılara uğradılar. Ustrumca'da bir camiyi cemaati ile beraber yaktılar. Bilhassa Bulgarların yaptıkları zulüm, tüyler ürpertici oldu. On binlerce Türk, kadın, ihtiyar, çocuk ve bebekler dahil olmak üzere her türlü işkenceyle katledildi. Malkara'da kaz çalan üç Bulgar askerini, halk yakalayıp askerlerin boynuna kazları asıp teşhir edince, cuma namazından çıkan cemaat silahla taranmış ve 63 Türk hunharca ve kalleşçe katledilmiştir.

 

İKİNCİ BALKAN HARBİNİN ÇIKMASI

 

Yunanistan ve Sırbistan'ın zararına Bulgaristan aç gözlü bir şekilde Makedonya'nın tamamını almak istiyordu. Birinci Balkan Savaşı’na katılmayan Romanya’da Bulgaristan'dan toprak talebinde bulundu. Bulgaristan bu talebi reddetti. Bulgaristan önce Yunanistan ve Sırbistan'ı ani bir saldırıyla tasfiye edip sonra da Romanya'ya dönmek istedi ve 29 Haziran 1913 günü Sırbistan ve Yunanistan'a savaş ilân etmeksizin taarruz etti. Ancak kuzeyden Romen Ordusu Bulgaristan'a girdi. Karadağ’da Bulgaristan'a harb ilân etti. Türkiye ise 18 Temmuz günü savaşa girdi. Bulgaristan perişan oldu. 21 Temmuz günü Türk Ordusu Edirne’yi tekrar geri aldı. Üç ay 26 günlük feci bir Bulgar işgalinden sonra nihayet Edirne kurtarılabilmişti. Türk Ordusu Batı Trakya'yı işgâl etti. Burada ezici çoğunlukta bir Türk nüfus hakimdi. Fakat büyük devletler bu toprakları iki ay sonra Bulgarlara bıraktırdılar. Daha sonra bu topraklar 1918 yılında Yunanistan'a verildi. Meriç Nehri’nin Batısındaki Dimetoka Türkiye'ye bırakılmıştı. Bu kaza büyük devletlerce 1915 yılında Bulgaristan'a cihan harbine girmesi kaydıyla verilmiştir. (Şimdi ise Yunanistan'dadır.) 10 Ağustos 1913 günü Bükreş Muahedesi’yle 42 gün süren İkinci Balkan Savaşı noktalanmıştır. Bulgaristan Birinci Balkan Savaşında elde ettiği birçok toprağı elinden çıkarmıştır. Makedonya ise Sırp-Bulgar ve Yunanlılarca taksim edilmiştir. Balkan Savaşları’ndan sonra bağımsız Arnavutluk Krallığı kurulmuştur.

Osmanlı'nın son kazandığı savaş 1897 yılında Yunanlılara karşı elde ettiği Tesalya Savaşıdır. Ancak bu savaşın sonunda büyük devletler mağlup olan Yunanistan'a Tesalya'yı vermşler ve Yunanlıların ödemesi gereken savaş tazminatını da Yunanlılar Türklere ödememişlerdir. Makedonya'da doğmuş ve burada 18 yıl yaşamış biri olarak, bu satırları yazarken atalarımızın bu güzel topraklarda adil bir şekilde hüküm sürdüklerinden dolayı onur duyuyorum. Buraları 550 yıl boyunca imar etmişler. Sabun-el sanatlarını--hamamı getirmişler-ilk kez kanalizasyon yapmışlar, tütün-pamuk-pirinç ve susam tarımını getirmişler. Kahve Osmanlı’ya her nekadar Hindistan'dan geldiyse de, Rumeli’ye İstanbul'dan gelmiştir. Bugün bile Balkanlarda " Bana bir Türk kahvesi yapınız " deyimi kullanılmaktadır. Türklerin Balkanlarda bıraktığı sayısız bedesten-han -hamam-köprü- ve çeşitli taşınmaz yapıların bir kısmı halen ayaktadır. Deyimlerden-örf  ve adetlerden, yemeklerden tutun da birçok konuda Balkanlarda halen Türk izlerine rastlanmaktadır. Atalarımız nurlar içerisinde yatsınlar.

 

 

 

 

Benzer Videolar