Balkan Yarımadası’nda Nüfus Sayımı Çilesi
Etnik ayrımı ile ilgili konuşmak dahi söz konusu değildi. Bu sorunu rejim bastırmıştı ve bir tabu hale getirilmişti. Yugoslavya Federasyonu komünist rejim ile birlikte yaşamını yitirdi. Bundan dolayı etnik sorun ortaya çıkmaya başladı, başlamakla yetinmedi daha ileri gitti. Bu sebep Balkan Yarımadası’nda birkaç yeni ve ufak ülkenin doğmasına neden oldu. Aynı zamanda bu sorunu Balkan Yarımadası’nda 20 yıl zarfında yaklaşık 100 bin kişi hayatı ile ödedi. Artı 2–3 milyon kişi kendi topraklarından oldu. Balkanlar ile ilgili yapılan etnik araştırmalar genelde Birinci Dünya Savaşı’nı sıfır nokta olarak almaktadırlar. Bu bölgede çizilmiş sınırlar da Osmanlı İmparatorluğu bölgeden çekilirken, batı ülkelerinin yaptığı hatalardan dolayı iki dünya savaşı çıkarmıştır. Balkanlar böyle bir acı geçmişe de sahiptir. Son yüzyılda bu bölgede bütün güçlü ve kuvvetli batı ülkeleri bir çözüm peşinde gibi görünmektedir. Fakat çözüm ararken başlangıç olarak bölgenin etnik yapısını göze almadan çözüm üretmek istemektedirler. Herkes kısa vade çıkarlar peşinde olduğundan dolayı çözüm üretirken, her seferinde yanlış yapmaktadırlar. Bu yanlışlar yapılırken bölgede yaşayan aşırı ırkçı gruplara ilham kaynağı oldular. Aşırı ırkçı gruplar bölgede yalnız ölüm ve savaşlar getirdi. Bölgenin etnik yapısı ve demografik yapısı araştırılsaydı, eminim şimdiye kadar kalıcı bir çözüm bulunabilirdi. Bildiğimiz gibi bugün Balkan coğrafyasında olan ülkeler (Avrupa Birliği’ne tam üye olan) Yunanistan, Bulgaristan, Hırvatistan, Slovenya ve Romanya, (Avrupa Birliği’ne girmek isteyen) Arnavutluk, Türkiye, Makedonya, Kosova, Karadağ, Sırbistan ve Bosna-Hersek. Bütün bu ülkelerin etnik yapısı iç içe girmiş durumdadır. Doğal olarak soruyoruz, neden bu kadar küçük bölgede, çok ülke yaşamaktadır? Politik sınırlar neden etniğe göre çizilmemiştir? Balkanlarda kaç tane ırk yaşamaktadır? Hangi dil konuşulmaktadır? Bütün bu sorulara doğru cevap verirsek eminim Balkanlardaki sorunların ne olduğunu da öğrenmiş olacağız. Sorunun ne olduğunu öğrendikten sonra çözüm bulmak daha kolay olabilir. Balkan Yarımadası’nda olan ülkelerden Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Slovenya ve Hırvatistan’ı ayrı bir gruba ayırarak farklı bakıştan bakmamız gerekir. Diğer ülkeleri ise başka bir grup olarak araştırmamız gerekir. Diğer yani ikinci grupta olan ülkelere (Sırbistan, Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Yunanistan, Karadağ ve Bosna-Hersek) baktığımızda bunlar aralarında etnik bağ olan ülkelerdir. İkinci grupta olan ülkelerde aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi olanlar Yunanistan ve Bulgaristan’dır, diğer ülkeler ise birliğe girmek isteğindedir. Balkan Yarımadası’nda olan etnik gerginliği Avrupa Birliği ile bağımlı bir şekilde yürütmek zorundayız. Çünkü Avrupa ülkelerine İkinci Dünya Savaşı esnasında yaşadıkları ırkçılık savaşları yalnız ölüm getirmişti, fakat yarım asır geçmeden bakıyoruz ki bu ülkeler aralarındaki ırkçılığın ikinci plana atıldığını görmekteyiz. Irkçılık gündeme geldiğinde herkes diyor ki “Artık o karanlık günler geri kaldı”. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya-Fransa arasında olan ırkçılık düşmanlığı, yeni gelen nesiller zamana bırakarak barış içerisinde yaşamaya başladılar. Bu ülkeler ırkçılığı ön plana almadan bir toplulukta yaşamaktalar. Bundan dolayı Avrupa ülkelerinin bu güne gelmek için geçtiği yollar çok önemlidir. Bu yolları örnek alarak Balkanlarda çözüm yolunu bulabiliriz.
BATI BALKANLAR’IN DEMOGRAFİK YAPISI
Bugünlerde, Batı Balkanlar’da yer alan ülkelerde nüfus sayımı yapılmaktadır. Batı ülkeleri veya başka bir ülke için nüfus sayım yapmak bir bürokrasi işidir. Fakat bu ülkelerde halkın sayımı bir çıkmazdır. Demografik yapıyı daha net görebilmek için tabiî ki nüfus sayımı yapılmak zorundadır. Fakat son yüzyıl içerisinde bu topraklarda dünya savaşı ve aralarında olan savaşlardan dolayı demografik yapıyı artık çözmek çok zordur. Savaşlardan dolayı Balkan yarım adasında etnik yapısı çok fazla değişime uğradı. Osmanlı İmparatorluğu Balkanlar’dan çekilirken Batı Avrupa ülkeleri desteği ile dine dayalı ulus-devletler kurumunda destek verirken, Müslüman yönetimli devletlere destek yoktu. Balkanlar’da en eski ırk ise Arnavut ırkıdır. Bugün Arnavut ırkı uluslar arası tarihsel cemiyetinde Pelazg-İlir-Arberesh ırkına en yakın ırktır. Yani diğer deyiş ile bugünkü Arnavutlar Pelazg ırkının mirasçılarıdır. Daha sonra M.S. 5. yüzyılda bu topraklara farklı ırktan gelen Slavlar vardır. Slavlar güneye genişlerken en fazla bugün Kosova’ya kadar gelmişlerdir. Daha sonra 12. yüzyılda Türkler Balkanlara yerleşmeye başladı. Kısacası yalnız 3 ırk Balkan Yarımadası’nda görünmektedir. İnanç açısından Balkan coğrafyasında Hıristiyan (Katolik ve Ortodoks) ve Müslüman çokluk olarak bulunmaktadır.
Edirne Anlaşması ve ardından Grek (Yunanistan) ulus-devleti kurulduktan sonra Balkanların etnik yapısı değişimin başlangıcı olarak alabiliriz. Daha sonra Berlin Anlaşması Balkan Yarımadası’nda büyük göçlere neden oldu. Örnekler çok var fakat biz birkaçına değineceğiz. 1878 yılında ekonomik krizi ile birlikte Osmanlı ve Sırbistan arası yapılan anlaşmada bugün Niş (Sırbistan) bölgesinde yaklaşık 564 Arnavut Müslüman, kendi topraklarını bırakarak göç etmeye zorlandı, bu topraklardan uzaklaştıran halk genelde Kosova’nın güneyine, bugünkü Makedonya, Grek (Yunanistan) ve Türkiye’ye dağılarak yerleştiler. İlk defa bu göçle birlikte “MUHACER” kelimesi kullanmaya başlandı. Bugün Niş bölgesinde hiç Arnavut Müslüman yaşamamaktadır. Diğer etnik değişim ise Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Kuzey Sırbistan’dan Ortodoks halkı teşvik amaçlı, Kosova ovalarına Sırp kralının emri ile dağıtıldı. Yani Arnavut Kosovalıların en iyi toprakları elinden alındı ve Sırp Ortodokslara verildi. Bu değişim uzun sürmedi çünkü Sırp kralının desteği kesilince, Ortodoks halkı geri döndü. Balkan coğrafyasında yaşanan en büyük halk değişimi (Mübadele) ise 1923 yılında yapıldı. Türkiye ve Grek(Yunanistan) arasındaki anlaşmaya göre Anadolu’da yaşayan Ortodokslar Grek(Yunanistan)’da yaşayan Müslümanlar (Türk, Arnavut) ile yer değiştirdi. Bu büyük değişimde yaklaşık 1 bir milyon kişi Türkiye’ye yerleşti. Yunanistan bu kadar ile durmadı İkinci Dünya Savaşı bitiminden hemen sonra Çameria’da yaşayan Müslüman Arnavut halkı tamamen katliam (Etnosid) yaparak göçe zorladı. Çamerialı Arnavut Müslüman halkından büyük bir kısım Arnavutluk topraklarına yerleşti diğer kısım ise Türkiye, Amerika ve Avrupa ülkelerine dağıldı. Son iki yüzyıldır Balkanların demografik yapısı sık sık değişti. Fakat yukarda saydığımız örnekler etnik yapıyı abartılı bir şekilde değiştirmiştir. On yıllar süren savaşlar sayesinde nüfus yapısının değiştiği örneklerinden biri de Türkiye’dir. 1913 yılında Türkiye’nin nüfusu 15,8 milyondu. 1923 yılında yaklaşık 12 milyona düşen nüfus, 1927 yılında ise 13,6 milyon ulaşmıştı. Kısa yıllar içerisinde nüfus sayısının çok fazla değişmesi beraberinde bütün bölgenin demografik yapısının değişmesini getirdi.
Bu kadar sık ve abartılı bir şekilde etnik yapısı değişen Balkanlar, patlamak üzere olan bir barut fıçı olarak dönüşmüştür.
NÜFUS SAYIMI GERGİNLİĞİ VE KİMLİK ÇATIŞMASI
2011 yılının başından itibaren, Balkan ülkeleri Avrupa’ya uyumlu bir şekilde nüfus sayımı yapmaya başladılar. Bazı politikacılar bunu bir fırsat olarak gördü. Diğer taraf ise aşırı ırkçılar tepkini göstermek için en uygun zamanı olarak gördüler. Bu duruma bölgenin etnik yapısını karmaşık olduğunu ile birlikte bir araya getirince sonuç bilinmez olur ve böyle oldu, çoğu bölgelerde nüfus sayım hiç yapılmadı diğer bölgelerde yarıda kaldı. Balkan ülkelerinde ilk nüfus sayımını yapan Bulgaristan oldu, daha sonra, Sırbistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Karadağ ve Bosna-Hersek nüfus sayımı eğer yapıldığı şekilde “sayılırsa”, yaptılar demektir. Bana sorarsanız, bu konuda hiçbir Balkan ülkesi başarılı olamadı. 2011 yılını sanki Balkanlar’da nüfus sayım yılı sayabiliriz, çünkü yukarıdaki saydığımız ülkeler Avrupa Birliği’ne girmek istedikleri için mecburen nüfus sayımı yapmak zorundadır. Batı Balkan ülkeleri sayımı ile ilgili kısaca bir bakış atarsak tabloyu görebiliriz.
Sırbistan, yılbaşından beri nüfus sayım yapmak için hazırlanmıştı. Bundan dolayı Sırp Cumhurbaşkanı bölgede yaşayan Sırp temsilcileri toplayarak onlardan Sırp etnikliğin nüfus sayımlarında kendilerini göstermesini istedi. Bu isteğin amacı ise başka ülkelerde olan Sırpların kendileri Sırp ırkından göstererek yaşadığı ülkede özel statü kazanarak, yaşadıkları ülkenin “ulus-devlet kurucusu statü” olarak alma amacına ulaşacaklardı. Yaptığı hamle ile nüfus sayımı başlamadan zaten gerginliği başlatmış oldu. Bu açıklamayı yaptıktan sonra Karadağ ve Hırvatistan tepkilerini dile getirdiler. Bu kadar ile kalmadı sayımı ertelemek için diplomatik yolara düştüler ve Avrupa’nın gözünü yummak için, bizim finans kaynaklarımız yok bundan dolayı sayımı şimdilik yapamayız – diyerek sayımı son bahar gerçekleştirdiler. Nüfus sayımı esnasında Presheva Vadisi’nde yaşayan Arnavut azınlık nüfus sayımını boykot etti. Sancak Bölgesi’nde de yaşayan Arnavut Müslümanlar ve Boşnakların nüfus sayımı sıkıntılı geçti, gerçek bir nüfus sayımı yapılamadı. Karadağ’da, nüfus sayımı yapıldı fakat politikacılar için en zor günleriydi, çünkü Sırp hükümeti ve Sırp Ortodoks kilisesi, Karadağ’da yaşayan halkına çok baskı yaptı. Karadağ’da yaşayan halk genelde Ortodoks dinine aittir, bundan dolayı kendileri etnik olarak ne yazmasını gerektiği konusunda tereddütte kaldılar yani Sırp mı yoksa Karadağ ırkından mı olduklarını söyleyemediler. Bu kararsızlık içinde birbirlerini suçlayarak ve küfürler ortasında nüfus sayımı yaptılar.
Kosova’da, nüfus sayımı bir şekilde yapıldı fakat orada da sıkıntılı geçti. Kuzey Kosova’da yaşayan Sırp azınlıklar Belgrat politikacılarının baskından dolayı nüfus sayımını boykot ettiler. Diğer bir sıkıntı ise Kosovalı Arnavut halkı yaklaşık yüzde 30 Avrupa ülkelerinde gurbetçi olarak yaşamaktadır. Bundan dolayı büyük bir kısmı sayılamadı.
Makedonya’da, nüfus sayımı yarıda kaldı çünkü Makedon hükümeti nüfus sayımını yaparken bilerek Arnavutların yaşadığı şehirlerde farklı yaptırımlar uyguladı. Bundan dolayı Arnavutlar nüfus sayımını boykot ettiler. Makedonya’da yaşayan Arnavut halkı ise çoğu Avrupa ülkelerinde gurbetçi olarak yaşamaktadır. Bundan dolayı Arnavut politik partileri nüfus sayımının Ağustos ayından yapılsın istediler fakat Makedon hükümeti kabul etmeyince sonuç olarak nüfus sayımına boykot yapıldı. Arnavutluk, nüfus sayımı yapılırken dünyanın en önemli medyaları takipteydi. Reuters Haber Ajansı muhabiri bu konu ile ilgili haber yaparken şöyle yazdı; Güney Arnavutluk’ta Korça şehrinde Shengjer kasabasında yaşlı bir bayan (Stela Mustafaj) nüfus sayım memuru evine geldiğinde, kendi ailesini kökünü, resmi bir evrak göstererek onlara ikna etmeye çalışıyor. Evrakta bayanın ailesi Yunanistan doğumlu ve Müslüman isimlerimiz olsa da biz Yunanlıyız – diyerek ekliyor – biz Yunanistan’dan İkinci Dünya Savaşı esnasında buraya geldik ve Arnavutluk komünist sistemi yüzünden burada kaldık. Şimdi ise bizim çocuklarımız Yunan vize almak için saatlerce sırada beklemek zorunda kalıyorlar. Biz bir vatan satıp ve diğerin satın almak istemiyoruz.”
Reuters muhabiri gördükleri ve duydukları yazmaktadır, her kes bu haber okuyunca düşünmek hakkı vardı ki, Arnavutluk hükümeti nasıl olur ve bunların haklarını kısıtlamıştır? Fakat bu doğru değildir. Çünkü, bayan (Stela Mustafaj), muhabir ve herkes biliyor ki Yunan hükümeti bu kişilere her ay maş veriyor. Bu maaşı alırken “Ben Yunanlıyım” cümlesinin altında imza attıktan sonra para veriliyor. Aynı zamanda nüfus sayımı yapılırken nüfus sayım evraklarında kendileri isteyerek Yunan uyruğunu yazsınlar ki suni bir şekilde Arnavutluk topraklarında yaşayan Yunan uyrukluğu sayısı yükselsin ve daha sonra Arnavutluk’ta bu azınlık devlet kurucu statüsünü kazansın. Zaten Yunan hükümeti Arnavutluk’ta yaşayan Arnavut Ortodoks dinine mensup olanlara düzenli bir şekilde emekli maaşı vermektedir. Tekrar bayanın hikayesine dönmek istiyorum, Stela Mustafaj ailesi ve onun gibi İkinci Dünya Savaşı’ndan önce bugün Yunanistan politik sınırları içerisinde yüzbinlerce Arnavut Müslüman yaşamaktaydı, fakat Yunanistan hükümetinin “Megali İdea” “Büyük Yunanistan” planı uygulamada temiz Ortodoks ulus-devleti kurmak için bu topraklarda yaşayan Arnavut Müslümanları tamamen göç etmeye zorladılar. Büyük ihtimalle yukarda söz etiğimiz bayanın ailesi bunlardan biridir. Büyük ihtimalle birkaç Euro maaş için bu şekilde konuşmaktadır. Bugün Yunanistan’da yaşanan ekonomik krize rağmen, Yunan devleti iflas eşiğine olsa da, ilginçtir ki bu maaşlar hiç kesilmiyor.
KOMŞULUK İLİŞKİLERİ
Balkan Yarımadası’nda Balkan harbinden önce yaşayan devletler politik sınırlarını genişletmeye çalışırken, Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesi ile barış anlaşması yaparak yeni devletler kurulmuştu. Aynı zamanda bu devletlerin politik sınırları belirlenirken Arnavutlara çok büyük haksızlık yapılmıştır.
Balkan Yarımadası’nda yaşayan komşuluk ilişkileri ile ilgili Balkan Harbi zamanında Sultan II. Abdülhamit şöyle tespit etmiştir; “…… Sırplarla Bulgarlar birbirine sevmezler, Bulgarlar Romenlerden nefret ederler, Bulgarlar ve Yunanlılar kendi aralarında birbirine ölesiye düşmandırlar. Bulgarlara göre Makedonya’da kendi milletleri hâkimdir. Yunanlılar ise Makedonya’daki Yunanlıların zorla Bulgarlaştırıldıklarını iddia ederler. Kiliseler arasında 1870 senesinde meydana çıkan itilaf, Bulgarlarla, Yunanlıları tamamen ayırmıştır… …”. Bu tespitler halen devam etmektedir hata birkaç tane ek te son yıllarda eklenmiştir. Sultan II. Abdülhamit tarafından bu tespitler yaparken, Balkan coğrafyasında toprakların büyük bir bölümünü Osmanlı Devleti’ne aitti. Yani Batı Trakya ve etnik Arnavutluk toprakları, Balkan devletlerinin hedefi olmuşlardır. Batı Trakya’da yaşayan Müslümanlar kendi toprakları ile birlikte Yunanistan’a verildi. Etnik Arnavutluk’un toprakları ise parçalandı. 1912 yılında bu topraklarda 3 milyon Arnavut yaşamaktaydı. Fakat politik sınırları çizerken Arnavutluk sınırlarının içerisinde yalnız 1 milyon nüfusu kapsadı. Bu demek ki Arnavut milletinden 2 milyonu Yunanistan ve Sırbistan aralarında paylaştılar. Yapılan büyük haksızlıklar sonucu, bir asırdan beri süren iyi komşuluk ilişkileri, düşmanlık ilişkileri döndü. 1940 yılında İtalya, Yunanistan’a saldırdıktan sonra, Yunanistan ise Arnavutluk’u suçlayarak, savaş ilan etti. En ilginci ise bu kanun bugün de yürürlüktedir. Balkan Yarımadası’ndaki devletlerarası komşuluk ilişkileri ise tıpkı on iki çıkışlı trafik ışığı olmayan bir kavşaktır. Bu kavşakta herkes birbirine girmiş ve hiç kimse birbirlerine yol vermek istemiyor. Komşuluk ilişkileri olumlu gitmesi için kavşakta trafik ışığı şarttır.
Balkan Yarımadası’nda olan devletlerin komşuluk ilişkilerine bir göz atarsak şöyledir; Yunanistan hükümeti Avrupa Birliği’ne tam üye olsa da, kendi ülkesinde hiçbir azınlık tanımamaktadır, fakat Arnavutluk hükümetine karşı baskı yaparak Yunan azınlıkları şişirmektedir, ayrıca deniz sınırlarını değiştirmek için elinden geleni yapmaktadır. Makedonya’nın ismine de itiraz etmektedir. Bunlar buzdağının görülen parçasıdır. Sırbistan ise Kosova’yı devletleşme yolunda engellemektedir. Bosna-Hersek devletinin başarısız olması için elinden geleni yapmaktadır. Karadağ hükümetinin içişlerinde müdahale etmektedir ve devam edebiliriz. Balkan Devletleri bu gibi sorunlar ile boğuşmaktadır. Avrupa Birliği penceresinden komşuluk ilişkileri bakarsak belki ufukta bir umut ışığı görünebilme şansına yakalayabiliriz. Avrupa Birliği bu konu ile ilgili henüz aynı fikir değillerdir. Bu fırsatı şu anda AB’ye tam üye olan Yunanistan kendi çıkarları için kullanmaktadır. ABD dış politikasında Balkan Yarımadası’nda sorunları çözmenin öncelik olmadığını görmekteyiz. Negatif etki yapan yani Balkan ülkeleri arasındaki gerginliğin yükselmesini isteyen diğer bir ülke ise Rusya’dır. Çünkü Rusya her ne bedel olursa olsun Akdeniz’e çıkış istemektedir. Balkan Yarımadası’nda olan gerginlikleri sakinleştirmek için şimdilik en uygun ülke ise Türkiye’dir.