SUSİTAŞ, uzun yıllara dayalı bir firma. Çek-Aç Kapağı, Türkiye’ye ilk onun sayesinde geldi. Esas önemlisi, İzmir Karataş Lisesi Öğretmenlerin bir araya gelerek kurduğu ve Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) nun en eski 3.firmalarından bir tanesi olması
İsmini su ürünlerinden esinlenerek almış. Yönetim Kurulu Başkanı Cihangir Hür’ün konuğu oluyor ve Susitaş’ın hikayesini kendisinden dinliyoruz.
Susitaş kaç yılında kuruldu?
1982 yılında çoğunluğun İzmir Karataş Lisesi Öğretmenleri olarak, Abdürrezzak Tuğcu, Hayri Güneş, Orhan Tekne, İlyas Çolak, Ali Esen, Cihangir Hür gibi öğretmenlerin girişimleriyle ve o zamanın 100 bin lira ile 500 bin lira arası paylarla toplam 11 milyon sermaye ile 49 ortaklı bir Anonim şirketi kuruldu.
O günden bu güne ortak sayısı arttı mı eksildi mi?
Ortak sayılarımız, o günlerden günümüze sermaye artışlarında çalışanların da ortak olması ve Siyami hocam ve Hayri hocamı kaybedince, onların çocukları ortaklara dahil oldu. Ali Esen’in çocuklarının dahil olmasıyla ve verasetlerle birlikte şimdiler de 80 ortaklı 4 milyon TL ödenmiş sermayeli bir işletme olduk. Şimdiler de Emin Koçak’ı kaybettik. Çok ortaklı yapıyı bozmadan bu günlere kadar yaşayan nadir gıda şirketlerinden birisiyiz. Tarıma dayalı, üretimden ihracat yapan gıda işletmeleri yaşayan pek fazla yok ve uzun ömürlü olmuyorlar. Biz de çok badireler atlattık.
KÜÇÜLEREK DAYANDIK
Ne gibi sıkıntılar yaşadınız?
1982 yılından 1989 yılına kadar, dönemin ihracatı teşvik adına ekonomik programlar uygulanması nedeniyle para kazandık ve büyüdük. 90’lardan sonra gelen iktidarlar enflasyon artışı yüksek ve kur artışı enflasyonun altında kaldığı için yerli tarıma dayalı gıda imalat ve ihracatçıları karlılıklarını önceleri kaybettiler. Sonra zarara girmeye başladılar. Önemli bir kısmı da 2000’li yıllara kadar yok oldu. 90 ila 2000 yılları arasında kurulan firmaların çoğu yok oldu. Biz o döneme küçülerek dayandık diyebilirim. 1999 yılında sektörün sıkıntılarını dile getirmek adına meslek odaları adaylığımı koydum. Ege Bölgesi Sanayi Odası Meclis Üyesi oldum ve sektörü orada temsil ettim. Ancak çözüm üretemedik. Sorumlulara, sorunlarımızı anlatıyorduk ama Türkiye’yi yönetenler sorun çözme konusunda yeterli hassasiyet ve duyarlılıkları gösteremediler. O dönemin iktidarları yaşamadı ve yok oldular. Daha sonra 2000’li yılların dalgalı dönemlerine geldik. 2003 yılında kurların geriye gitmesinden dolayı sektör tamamen ithalata bağımlı, ithal ürünleri işleyerek ihracata bağımlı hale geldik. Ancak dahil de işleme kapsamında ürünler getirerek yaşamımıza devam ettik. 20003’ten sonra varlıklarımızın önemli bir kısmını kaybederek yaşamımızı sürdürdük. 2007’den itibaren Tarım Bakanlığının yok olan firmaları yeniden canlandırmak için uyguladıkları programlar başladı. Kırsal Kalkınma Destekleri adı altında sektöre reel bir destek başladı. Bu destekler ile makine ve ekipmanlarımızı yeniledik. Yeni üretimler yapma çalışmalarına başladık. Gerçekten faydalı bir katkı oldu bize. 2006 yıllarında kapatalım artık, ihracat yapamaz hale gelince devam etmeyelim, dediğimiz yıl olmuştu. Ancak bu destekler ile yeniden hayata devam etme kararı aldık. Kırsal kalkınma ile 500 bin liralık bir proje hazırladık. O sıralar da kızım da üniversite’yi bitirmişti ve projeyi kızım hazırladı. Cirolarımız 2010 yılından itibaren yeniden yükselmeye başladı.2003 ila 2007 arasındaki yaralarımızı sarma dönemindeyiz. İzmir Kalkınma Ajansı ciddi bir destek oldu diyebilirim. Oraya da 800 bin liralık bir proje hazırlandı. Bunun 400 bin lirası hibe bir program ve uygulama reel bir uygulama olduğu için bizim için çok ciddi bir destek oldu. Hem Tarım Bakanlığı’nın Kırsal Kalkınma Desteği, hem de İzmir Kalkınma Ajansı’nın desteği ile üretim yelpazemiz artmış oldu.
23 ANA KALEMDE ÜRETİM
Kaç çeşit üretim yapıyorsunuz?
Kapari ana ürünümüz olmak üzere, onun yanına enginar ekleme başladık. Sonra iç piyasa da biber ve salatalık turşuları birçok yerlerde köfteci ve kokoreççiler, çiğ köfteciler de ürünün yanında ücretsiz servis edilmeye başlayınca orada bir tüketim artışı başladı ve onların üretimlerini yapmaya başladık. Şu anda 23 ana kalem üretim yapıyoruz. Bunun yanında ambalajlarının değişik versiyonlarıyla sayı daha artabiliyor. Közlenmiş biber ve patlıcan iç piyasada tüketimi artan ürünlerimiz. Evlerde yapılan şişe domates ile ticari olanlarla ev hanımları arasındaki farkı yakaladık. Neden hazır almıyorlar da kendileri yapıyorlar diye. Hazırların hepsi salçalık domateslerden yapılıyor, ev hanımları ise sofralık domateslerden yapıyorlardı. İkisi arasında tat ve lezzet farkları var. Bizde hanımların yaptığı metodlarla ev türü sofralık domateslerden ev yapımı rende domates yaparak bir ürün geliştirdik çok tutuldu. Piyasada yüzde yüz pekmezler olmadığından mısır nişastası karışık ürünlere inat, yüzde yüz pekmez denemeleri yaptık. Türkiye baharat ambarı olmasına rağmen baharat ihracatçıları çoktur ama iç piyasada paketlenmiş baharatlar çok pahalı ve maliyetleri yüksek olduğundan daha ekonomik boylar olarak otel mutfaklarında restoran mutfaklarında kullanılmak için ihracatçılardan hazır baharatlar alarak sadece burada sipariş üzerine paketlemeler yapıyoruz. Sirke olarak sanayi sirkeleri dediğimiz tat verici ve ya lezzet çıkarıcı sirkeler yoktu onların versiyonlarını üretmeye başladık. Mandalina, portakal, nar, kızılcık sirkesi gibi. Su ürünleri olarak tuzlu balık, füme balık, havyar bizim iş konumuz olduğu için sipariş aldıkça Türkiye’deki ürünleri işleyip pazarlıyoruz.
Nerelere ihracat yapıyorsunuz?
Başta Almanya olmak üzere, İtalya, Amerika, Kanada ve Avrupa Birliği ülkelerine ihracat yapıyoruz.
Balkan ülkelerine ihracatınız?
Balkan ülkelerine ihracat yapmak için yeni talepler gelmeye başladı. Daha doğrusu Balkan ülkelerine servis yapan gıda toptancıları ve gıda satıcıları bizden de mal almaya başladılar. Son günler de İzmir Nakliye Şirketi’nin sahibi Necdet Yazar,(İZNAK) Balkan ülkelerine satmak için bir miktar mal aldılar. 32 bin Euro civarında bir mal teslimimiz oldu. Biz imalatçıyız ve pazarlamacıların bizden talep etmesiyle ihracatımızı yapıyoruz. Netice olarak burası üniversal bir konserve fabrikası. Türkiye’de ham maddesi olan ve ya ham maddesi ithal edilebilecek her türlü gıda maddesinin konservesini yapan bir işletmeyiz.
SANAYİ ODASI’NIN YAŞLI FİRMALARINDAN
Sorunlarınız oluyor mu?
Şişe cam son yıllar da yapı değişikliğine gitti. İstanbul’daki fabrikalar yerine İstanbul dışında fabrikalar oluşturmaya başladı. Bu taşınmalar da ciddi bir cam ambalaj sıkıntısı oldu. İthal ambalaj çok pahalı olduğu için kullanamıyoruz. Yeni fabrikalar devreye girerse düzelir diye bakıyoruz.
Ürünleriniz iç piyasa da ne kadar talep görüyor?
Bizim ürünlerimiz iç piyasada tüketilmeyen tüketilme alışkanlıkları az olan daha ziyade yurtdışın da gelişmiş ülkelerin marketlerin de tüketimi çok olan ürünler Kapari gibi. Onun için ambalajlı ürünler de ihracat yapmak mecburiyetindeyiz. İhracat yapmak için de Uluslar arası rekabetin göbeğinde bulunuyoruz. Bizim ürettiğimiz ürünle için dünyanın her yerinden teklif alıyoruz. Uluslar arası rekabette de maliyetler çok önemli oluyor. Örnek olarak Bergama’dan bazı ürünleri İzmir’e getirip işlemek için nakliyeye verdiğimiz para akıl almaz derecede. Yani ürünü Bergama’dan ücretsiz alsak, İzmir’e getirmek için nakliyesi uluslararası fiyatları aşıyor.
Bunun sebebi nedir?
Tek sebebi Türkiye’de yakıt pahalı olması ve üzerinde aşırı vergiler olması. Dünya’nın en pahalı yakıtını kullanıyoruz. Şirketin ürünlerini taşımak için bir kamyonet aldık. Ulaştırma Bakanlığı bir K Belgesi çıkarmış. Nedir bu K Belgesi? Bu vergi alınacak ise alınsın, ama o belgeyi çıkarmak için bir sürü evrak gerekiyor. Bir K Belgesi için bu kadar kırtasiyeye ne gerek var. Amaç taksi gibi sınırlamak ise tamam. Gelir elde etmek için şu kadar para yatırılacak dense insanlar yatırsın geçsin. Bir zamanlar Deli Dumrul Vergisi vardı. Geçenden 3 Akçe, geçmeyenden ise 5 Akçe alınırdı. Bir taraftan Tarım Bakanlığı kırsal kalkınmayı desteklemek üzere destek veriyor. Diğer taraftan verdiği desteği kat kat fazlasını başka kurumlar tokatlayarak alıyorlar.
Sanayi Odası’nın en yaşlı 3.firması olmak nasıl bir duygu?
Sanayici olarak Batı’da birçok firma ile çalışıyoruz. 150–200 hatta 300 firmalar görüyoruz. Biz Sanayi Odası’nda 1982 yılı’nda kurulmuş olan 3. yaşlı firmayız. Birinci yaşlı firma, Tamtat, 1958 yılı’nda kurulmuş. İkinci yaşlı firma Tukaş. Ancak Oyak desteği ile ayakta duruyor. Susitaş. İzmir’de Ege Sanayi Odası’na bağlı firmalar içerisinde kendi sektöründe 3. yaşlı firma. Ege Bölgesi’nde 18 gıda firması olarak son sırada yer alıyor. 1958 yılı’ndan önce kurulmuş hiç bir gıda firması yaşamıyor. Firmaların yaşaması lazım. Firmalar yaşamaz ise sadece yöneticileri yaşatmanın önemi yok. Siyaset bunları yaşatırsa, kendisi de yaşar. Yaşatmaz ise kendilerinin de yaşama şansları yok. Firmaların yaşayabilmesi için yaşayabilecekleri ortamı ve istikrarın bozulmaması lazım. Siyasi istikrar ne kadar uzun olursa firmaların yaşaması da uzun olur.
DOLARIN YÜKSELMESİ İHRACATÇI ADINA VERİMLİ
Yeni ürünler olacak mıdır?
Dünyayı takip etmeye çalışıyoruz. Başkaları hangi ürünlere doğru gidiyor, geleneksel ürünler, tatlar gibi. O yön de sürekli geliştirmeye çalışıyoruz.
Dolar’ın yükselmesini nasıl buluyorsunuz?
Sadece ihracatçı için değil, Türkiye cari açıklarını azaltmadığı ve kapatmadığı sürece üretim ve ihracatla cari açığın kapatılması yerine sıcak para ile açıklar kapatılıyor ise eninde sonun da bu gelen bu gelen sıcak paranın ve cari açığın nedeninin bu ülkenin insanları ödemek mecburiyetinde kalacaktır. Dolar’ın artışı belki konforumuzu ve lüksümüzü biraz azaltacak ama. Kurun doğru olması lazım. Parayı sıcak parayla, şunla bunla dövizi sıkıştırırsan bir gün mutlaka patlayacaktır. Para şimdiye kadar enflasyonun düşürülmesi için döviz baskı altına alındı. Bir saadet zinciri yaşadık, ama cari açığı dövize dönüştürmediğimiz sürece bu bizim başımızda sopa gibi duruyordu. Keşke enflasyon oranında para iyi ayarlanabilseydi. Türkiye cari açığını azaltır, kendi kaynaklarıyla bunu kapatır diye düşünüyorum.
Mesajınız neler?
Ben 1970 yılı’ndan beri sanayi alanında çalışıyorum. Senelerce Sanayi Odası’nda elimiz de kavanoz ve kapaklarla derdimi anlatmaya çalıştım. Duyarlılığı olan tek dönem yaşadık. O da ANAP dönemi. Hangi öneri ile o günün bürokratına, siyasetçisine gittiysek, o gün kabul edildik. O zamanlar Ekrem Pakdemirli Devlet Planlama Müsteşarıydı. Sayın Müsteşarım, diye gittiğimiz zaman akla uygun, bürokrasiyi azaltacak, toplumun yararına hangi öneri ile gittiysek o gün kabul ediliyor ve ertesi gün tebligatı yayınlanıyordu. O zamanın milletvekillerine de hangi öneri ile gitsek, o milletvekili, o öneriyi alıyor hemen uygulamaya geçiliyordu. Demirel hükümeti döneminde de çok yakınlarımız vardı, ancak ne öneri götürdüysek duvara tosluyordu. ANAP dönemi sonrası, aynen duvar gibi, kime ne söylesek almıyor. Ulaştırma Bakanımıza sormak istiyorum. İzmir İstanbul otobanına Ankara asfaltı üzerindeki yerlerde karayollarının insanlara ne teklif ettiğine bakmış mıdır? Baksınlar bakalım, karayolları insanlara ne teklif etmişler.