Balkanlar’da Ortak Bir Geleceğin Mimarı Olarak Eğitim
"Eğitim; başta aile olmak üzere okullar, kurslar ve üniversiteler vasıtasıyla verilen eğitim, bireyi hem kendi toplumuna hem de yaşadığımız dünyaya uyumlu hale getirerek, onu çağın gerektirdiği bilgi, beceri ve değerlerle donatmayı amaçlamaktadır."
Arnavutluk
Arnavutluk’ta ilk üniversite 1957 yılında kurulan Enver Hoca Üniversitesi’dir. Üniversitenin ismi 1992 yılından sonra Tiran Devlet Üniversitesi olarak değiştirilmiştir. 1938 yılında Arnavutluk halkının %80’inin okuma yazma bilmemesi, ülkedeki eğitim sorununun ne denli kritik seviyede olduğunun en büyük kanıtıdır. Öyle ki bu oranın dağlık bölgelerde %95’e kadar çıktığı belirlenmiştir. Kaynaklarda söz konusu dönemde ülkede sadece 643 okul olduğu ve okullaşma oranının %25 seviyesinde seyrettiği belirtilmektedir. Krallıkla yönetilen ülkeyi bu koşullarda devralan Enver Hoca, 1949 yılında 12-40 yaş arası kişilerin okuma yazma öğrenmesi için gece okulları kurmuştur. 1955 yılına gelindiğinde uygulanan eğitim politikaları sonucu ülkede 12-40 yaş arasında okuma yazma bilmeyen hiç kimse kalmadığını açıklayan Enver Hoca hükümeti, eğitim yatırımlarını tüm iktidarı boyunca yıldan yıla sürekli arttırmıştır. Örneğin 1983 yılındaki devlet bütçesinin %10,7’si eğitime ayrılmıştır. Hükümetin yaptığı eğitim harcamaları yanı sıra ülkedeki okullaşma oranları da sürekli artış göstermiştir. Okul öncesi eğitime kayıt yaptıran çocukların sayısı 1938’de 2.400 iken 1983’te 103.000’e yükselmiştir. Ülke nüfusunun üç kat arttığı bu süreçte okul öncesi eğitime kayıt yaptıran öğrenci sayısının 50 kat arttığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde anaokulu sayısı 116, anaokulu öğretmeni sayısı da 104 kat artmıştır. Bu artış sadece anaokullarında değil ilk, orta ve yükseköğretim seviyelerinde de gözlemlenmiştir. Şöyle ki, 1938 yılında ülkede sadece dört veya beş yıllık eğitim veren 643 ilkokul bulunurken 1938-1983 yılları arasında sekiz yıllık eğitim veren ilkokul sayısı 0’dan 1.621’e, ortaokul sayısı 11’den 333’e, üniversite sayısı 0’dan 8’e yükselmiştir. Eğitim kurumlarındaki bu artışa paralel bir şekilde öğretmen ve öğrenci sayılarında da artış yaşanmıştır. 1938 yılında 56.300 öğrenci ve 1.551 öğretmenin bulunduğu ülkede, 1983 yılında öğrenci sayısı 713.600’e, öğretmen sayısı ise 39.342’ye yükselmiştir. Komünist yönetim altındaki diğer ülkelerde özellikle Müslüman aileler çocuklarını “komünist” olurlar korkusuyla okula göndermezken Arnavutluk için böyle bir durum söz konusu olmamıştır. Arnavutluk’ta hangi din mensubu olursa olsun bütün ebeveynler çocuklarının okula alınması için öğretmenlere çeşitli ikramlarda bulunmuşlardır. Komünist yönetim döneminde verilen eğitimle genç nesillerin Marksist-Leninist dünya görüşünü benimsemeleri ve yeni sosyalist toplumun inşasında aktif rol almaları amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra bu dönemde dinî eğitim tüm ülkede yasaklanmış ve Arnavutluk’un resmî dini olarak Ateistlik benimsenmiştir. 1990’lı yılların başına kadar Arnavutların bu tarz bir eğitimden geçmiş olmaları, kendilerinin günümüzde halen sol (komünist) kökenli partileri yoğun bir şekilde desteklemelerini açıklayan unsurlardan biridir. Komünist rejimin çökmesinden sonra Marksist-Leninist dünya görüşüne sahip olma ilkesi eğitim sisteminin hedefleri arasından çıkarılmıştır. Bu yeni dönemle birlikte dinî eğitim göreceli olarak serbest bırakılmış ve yaygınlaştırılmıştır. Yapılan revizyonlar sonucunda, günümüz Arnavutluk eğitim sistemi, geleceğin Arnavut vatandaşlarına ülkenin ekonomik büyümesi ve kalkınması için gerekli bilgi, beceri ve kapasiteyi sağlamayı amaçlamaktadır. Arnavutluk’taki eğitim sistemi, çıkarılan üç eğitim yasası ile görev ve sorumlulukları tanımlanan Eğitim ve Spor Bakanlığı tarafından yönetilmektedir. Ülkedeki eğitim süreci aşağıdaki seviyelerden oluşmaktadır:- Okul öncesi eğitim (3-6 yaş arası)
- İlköğretim (6-15 yaş arası)
- İlkokul (6-10 yaş arası, 1-5. sınıf)
- Ortaokul (11-15 yaş arası, 6-9. sınıf)
- İkincil öğretim (16-18/19 yaş arası, 10-12/13. sınıf)
- Düz lise (16-18 yaş arası, 10-12. sınıf)
- Meslek lisesi(16-18/19yaşarası,2+1+1/2+2yıllık eğitim)
- Belli bir alana odaklanmış eğitim liseleri (spor, sanat, yabancı dil vb.; 16-18/19 yaş arası)
- Lise sonrası öğretim
- Yükseköğretim
- Kısa dönem (2 yıllık eğitim, 120 ECTS)
- Lisans programları (3 yıllık eğitim, 180ECTS)
- Yüksek lisans programları (2 yıllık eğitim, 120 ECTS)
- Doktora programları (3 yıl ve üzeri eğitim)
"Komünist yönetim döneminde verilen eğitimle genç nesillerin Marksist-Leninist dünya görüşünü benimsemeleri ve yeni sosyalist toplumun inşasında aktif rol almaları amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra bu dönemde dinî eğitim tüm ülkede yasaklanmış ve Arnavutluk’un resmî dini olarak Ateistlik benimsenmiştir."
Bosna-Hersek
2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Yugoslavya Cumhuriyeti’nin altı ülkesinden biri olan Bosna-Hersek, 1990’lı yıllara kadar bu ülkenin çatısı altında kalmıştır. Bu sebeple de ilk olarak Yugoslavya eğitim sistemine değinmek gerekmektedir. Yugoslavya eğitim sistemi de Arnavutluk’taki komünist eğitim sistemi gibi Marksist dünya görüşüne sahip bireyler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bunun için Yugoslavya’yı oluşturan tüm cumhuriyetlerde ve özerk bölgelerdeki okullarda öğrencilere Marksizm hakkında özel dersler verilmiştir. 2. Dünya Savaşı öncesinde 5-24 yaş arasındaki Yugoslavyalı gençlerin sadece %27,3’ü okula kayıt yaptırmışken, ilkokulu bitiren öğrencilerin ancak %4’ü ikincil eğitime kayıt yaptırmıştır. Müslüman ebeveynler ise okullara karşı duydukları şüpheden dolayı özellikle kız çocukları olmak üzere çocuklarını okula göndermemeyi tercih etmiştir. Savaş sonrasında Yugoslavya hükümeti, ulusal eğitim sistemini yeniden inşa etmek amacıyla büyük yatırımlar gerçekleştirmiştir. Bu yatırımlar neticesinde 1953 yılında hiç eğitim almayanların oranı Yugoslavya genelinde %42,1, Bosna-Hersek’te ise %67,2 iken bu oranlar 1981 yılında Yugoslavya’da %17,3’e, Bosna-Hersek’te de %25,2’ye gerilemiştir. Eğitime yapılan yatırımlar öğrenci-öğretmen oranlarında da iyileşmelere neden olmuştur. 1950’li yıllarda Yugoslavya genelinde 1 öğretmen ortalama 59 öğrenciye ders verirken bu sayı 1980’li yıllarda 20’ye gerilemiştir. Yugoslavya’da ilkokulu bitiren öğrencilerin ikincil eğitime kayıt oranları %90 seviyesine çıkarken, 20.000 olan üniversite öğrenci sayısı da 347.000 olmuştur. Bu süreçte 26 olan üniversite sayısı 322’ye çıkmıştır. Ancak Bosna-Hersek’te özellikle Müslüman aileler çocukların okullarda komünist yapılacağı endişesiyle -ki bu bir kuruntu olmayıp çoğu zaman gerçekleşen bir olaydır- çocuklarını ilk dört yıllık eğitimden sonra okutmak istememiştir. Bu da Müslümanların eğitim oranlarının ülkedeki diğer gruplara göre daha düşük seviyede kalmasına neden olmuştur. Slovenya’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle başlayan Yugoslavya’nın dağılma sürecinde, bağımsızlığını en ağır koşullarda elde eden ülke Bosna-Hersek olmuştur. İnsanlar, Bosna Savaşı sırasında uygulanan etnik temizlikten kurtulmak için mensup oldukları etnisitenin hâkim olduğu yerlere göç etmek zorunda kalmıştır. Yaşanan bu göç hareketleri, ülkenin demografik yapısını da değiştirmiştir. Savaş öncesinde ülke genelinde Boşnak, Sırp ve Hırvatlar beraberce yaşarken, savaştan sonra üç farklı etnisitenin yoğun şekilde yaşadığı bölgeler ortaya çıkmıştır. Savaş yıllarında çocukların eğitimi çoğu zaman kesintiye uğramış, okulların yarısından fazlası ağır hasar görmüş, geriye kalanların çoğu ise evleri yıkılan insanlar tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Bu koşullara rağmen birçok öğretmen, her türlü zorluk ve tehlike altında, özellikle ilkokul seviyesinde eğitim vermeye devam etmiştir. Ancak savaştan dolayı birçok öğretmenin mesleği bırakması veya ülkeyi terk etmek zorunda kalması sebebiyle eğitimsiz kişiler öğretmen olarak hizmet vermeye başlamıştır."Yugoslavya eğitim sistemi de Arnavutluk’taki komünist eğitim sistemi gibi Marksist dünya görüşüne sahip bireyler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bunun için Yugoslavya’yı oluşturan tüm cumhuriyetlerde ve özerk bölgelerdeki okullarda öğrencilere Marksizm hakkında özel dersler verilmiştir."
- Okul öncesi eğitim (0-6 yaş arası)
- Zorunlu ilköğretim (6-15 yaş arası)
- Bosna-Hersek’in bazı eyaletlerinde 5+4, bazılarında ise 3+3+3 olarak organize edilmiştir.
- İkincil öğretim (15-19 yaş arası)
- Düz lise o Meslek lisesi
- Belli bir alana odaklanmış eğitim liseleri (spor, sanat, yabancı dil vb.)
- Yükseköğretim
- Lisans programları (3 veya 4 yıllık eğitim, en az 180 en fazla 240 ECTS)
- Yüksek lisans programları (1 veya 2 yıllık eğitim, 60 ya da 120 ECTS, lisans programıyla birlikte toplam 300 ECTS)
- Doktora programları (3 yıl eğitim, 180 ECTS)
Kosova
Yugoslavya’nın dağılmasından sonra kurulan yeni ülkelerden olan Kosova da Bosna-Hersek’te olduğu gibi öncesinde Yugoslavya eğitim sistemine tabiydi. Yugoslavya Federatif Cumhuriyeti’nin iki özerk bölgesinden biri olan Kosova’da 1953 yılında hiç eğitim almamış kişilerin toplam nüfusa oranı %71,2 iken, söz konusu oran komünist sistemin eğitime yaptığı yüksek yatırımlar neticesinde 1981 yılında %27,9’a gerilemiştir. Ancak Kosova’da da Müslüman aileler komünist rejimin verdiği eğitime şüpheyle yaklaştıklarından bu oran Yugoslavya altındaki tüm diğer ülke ve özerk bölgelere kıyasla yüksek kalmıştır. Kosova’da 1953-1981 arası okula kayıt oranları ilkokulda %24,7’den %51,5’e, ikincil eğitimde %2,3’ten %15,3’e, yükseköğretimde %0,1’den %3,3’e yükselmiştir. Okula kayıt yaptıran kişi sayısındaki bu artış, 1948’de %37,5 olan okuma yazma oranının 1981’de %82,4’e yükselmesine neden olmuştur. Yugoslavya’nın kurulduğu ilk yıllarda eğitim sadece Sırp-Hırvatça dilinde verilirken 1968 yılındaki anayasa değişikliği ile eğitimde yapılan bazı reformlar sayesinde ülke genelindeki azınlıklar Sırp-Hırvatça dışında kendi dillerinde de eğitim görebilecekleri kurumlara sahip olmuştur. Bu bağlamda 1987 yılında yayımlanan istatistiklere göre ülke genelinde Arnavutça dilinde eğitim veren ilkokul sayısı 1.221, lise sayısı ise 112 olarak açıklanmıştır. 1968 yılındaki anayasa değişikliğini takiben 1969 yılında Kosova’da Arnavutça dilinde eğitim veren ilk üniversite olan Priştine Üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversitenin kurulmasından sonra 1970 yılında Arnavutluk’taki Tiran Üniversitesi ile yapılan bir anlaşma sonucunda, Priştine Üniversitesi müfredatı Tiran Üniversitesi’nden ihraç edilmiştir. 1981 yılında üniversiteye 47.000 öğrenci kayıt yaptırmıştır. Bu öğrencilerin %75’ini Arnavut gençler oluşturmuştur. 1970’li ve 1980’li yıllarda dünyada yaşanan ekonomik sıkıntılar Yugoslavya’nın ve dolayısıyla da Kosova’nın ekonomik durumunu oldukça kötü etkilemiştir. Bu süreçte ülke genelinde kendilerine yönelik yapılan negatif ayrımcılığa daha fazla katlanamayan Arnavut asıllı öğrenciler, 11 Mart 1981 tarihinde büyük protestolar gerçekleştirmiştir. Yugoslavya yönetimi, bu protestoları gerekçe göstererek daha önce Kosova Arnavutlarına tanımış olduğu sözde hakları geri almıştır. Arnavutluk ile 1970 yılında yapılan ve Priştine Üniversitesi’ne Arnavutça eğitim müfredatının temin edilmesini sağlayan anlaşma da bu süreçte iptal edilmiştir. Bundan sonra da üniversitenin ihtiyaç duyduğu müfredat Sırp-Hırvatça dilinden Arnavutçaya çevrilmeye başlanmıştır. Kosova eğitim sistemi, ülkenin özerkliğinin aşamalı bir şekilde kaldırıldığı 1989 ve 1990 yıllarında ciddi bir değişime uğramıştır. 1989 yılında yapılan bazı düzenlemeler sonucunda Kosova’daki liselerde Sırp-Hırvatça dil eğitimi zorunlu ders olarak verilmeye başlanmış, 1990’lı yıllarda hazırlanan yeni müfredatta da Arnavut kültürünü ve dilini yansıtan unsurlar azaltılıp Sırp kültürü ve tarihi öne çıkarılmıştır. Ayrıca, liseye kayıt yaptırmak isteyen bütün öğrencilerin Sırp dili ve edebiyatı sınavında başarılı olmaları zorunlu hale getirilmiştir. Bütün bunların yanı sıra, 1990 yılının Eylül-Aralık aylarında Priştine Üniversitesi’nde görevli olan Arnavut asıllı personel ve eğitim gören Arnavut öğrenciler üniversiteden atılmıştır. Yaşanan bu gelişmeler üzerine Kosova vatandaşları İbrahim Rugova liderliğinde, dağılma sürecinde olan Yugoslavya’nın dayattığı eğitim sistemini boykot etmeye başlamış ve çocuklarının eğitimlerini tamamlayabilecekleri “Paralel Eğitim Sistemi”ni geliştirmişlerdir. Bu eğitim sistemi ile dersler camilerde, evlerde yahut garajlarda verilmeye başlanmıştır. Eğitimde yaşanan bu problemin aşılması için dönemin Sırbistan Cumhurbaşkanı Miloşeviç ve Kosova Cumhurbaşkanı Rugova arasında, Arnavut öğrenci ve öğretmenlerin okullarına geri dönmelerine izin veren bir anlaşma imzalanmış ancak bu anlaşma hiçbir zaman uygulanmamıştır. Takip eden yıllarda bu tarz başka girişimler de olmuş fakat hiçbirinden sonuç alınamamıştır. 1999 yılında yaşanan Kosova Savaşı’nın sonuna kadar bu eğitim sistemine devam edilmiştir. Paralel eğitim sistemi için ihtiyaç duyulan finansman yurt dışında yaşayan Kosovalı Arnavutların gönderdiği paralardan sağlanmıştır. Bazı tahminlere göre bu sisteminin yıllık bütçesi 45 milyon Amerikan dolarıdır, ancak bu miktarın sadece yarısının dağıtılabildiği belirtilmektedir. Karşılaşılan birçok zorluğa ve düzensizliğe rağmen, paralel eğitim sisteminde 1995 yılında 386.511 öğrenci eğitim görmüştür. Hatta 1999 yılında Kosova’da yaşanan yoğun baskı ve çatışma ortamında bile, 267.000 öğrenci bu sistemde eğitimine devam etmiştir. Savaşın sona ermesinden sonraki dönemde, Kosova eğitim sistemi Birleşmiş Milletler Kosova Geçici Yönetimi (UNMIK) tarafından yönetilmiştir. Savaş sonrası ilk eğitim-öğretim yılı olan 1999-2000 döneminde Kosovalı Arnavut öğrenciler 10 yıl önce kovuldukları okullarına geri dönmüştür. Ayrıca çatışma yıllarında hasar gören eğitim kurumları restore veya yeniden inşa edilmiştir. Takip eden süreçte eğitim sisteminin yönetimi aşamalı bir şekilde Kosovalı yetkililere devredilmiş ve 2002 yılında Rexhep Osmani, Kosova’nın ilk Eğitim Bakanı olmuştur. Kosova’da kamu ve özel kurumlar aracılığıyla yürütülen eğitim faaliyetlerinin sonraki yıllarda küresel çağdaş standartlara göre düzenlenmesi için reformlar gerçekleştirilmiştir. Yapılan düzenlemeler sonucunda Kosova eğitim sistemi, hazırlanan Üniversite Öncesi Eğitim Yasası ve Yükseköğretim Yasası’na göre şu şekilde belirlenmiştir:- Okul öncesi eğitim çocuk yuvaları (0-6 yaş)
- İlk ve ortaöğretim (6-15 yaş)
- İlkokul (6-11 yaş, 1-5. sınıf)
- Ortaokul (11-15 yaş, 6-9. sınıf)
- İkincil öğretim (15-18 yaş, 10-12. sınıf)
- Düz lise
- Meslek lisesi
- Belli bir alana odaklanmış eğitim liseleri (spor, sanat, yabancı dil vb.)
- Lise sonrası mesleki eğitim (18 ve üzeri yaş)
- Yükseköğretim
- Lisans programları (3 veya 4 yıllık eğitim, en az 180 ve en fazla 240 ECTS)
- Yüksek lisans programları (1 veya 2 yıllık eğitim, 60 ya da 120 ECTS, lisans programıyla birlikte toplam 300 ECTS)
- Doktora programları (3 yıl eğitim, 180 ECTS)
- Kosova Cumhuriyeti, sınırları içerisindeki dinî özerklikleri ve dinî anıtları garanti ve koruma altına alır.
- Dinî gruplar kendi iç yapılarını, dinî aktivite ve törenlerini düzenlemede serbesttir.
- Dinî gruplar anayasa ve hukuka uygun olmak kaydıyla dinî okullar ve yardım vakıfları kurma hakkına sahiptir.
Makedonya
Kosova ve Bosna-Hersek gibi 2. Dünya Savaş’ından sonra Yugoslavya Cumhuriyeti yönetimi altında kalan Makedonya’da da eğitim sistemi yeni nesilleri Marksist dünya görüşüne sahip bireyler olarak yetiştirmeyi amaçlamıştır. Yugoslavya’nın eğitime verdiği önem Makedonya’daki okullaşma oranlarını da olumlu şekilde etkilemiştir. Şöyle ki, 1953 yılında nüfusun %50,7’sinin hiçbir eğitimi bulunmazken, bu oran 1981’de %17,5’e gerilemiştir. Ayrıca, 1948 yılında toplam nüfusun %40,3’ü okuma yazma bilmezken bu oran 1981 yılında %10,9 olmuştur. Diğer taraftan, incelenen ülkeler arasında etnik köken açısından Bosna-Hersek’ten sonra en çeşitli nüfus yapısına sahip ülke Makedonya’dır. Bu bağlamda -daha önce belirtildiği üzere- Yugoslavya eğitim sisteminde yapılan reformlar neticesinde, ülkede yaşayan Arnavut ve Türkler için kendi dillerinde eğitim görebilecekleri okullar açılmıştır. Bu dönemde Yugoslavya genelinde eğitim dili Türkçe olan 66 ilkokul ve 4 lise vardır. Her ne kadar eğitimde farklı etnisitelere yönelik belli bazı koşullar sağlanmış olsa da eğitim sistemi temel olarak Marksist dünya görüşüne sahip nesiller yetiştirmeyi hedeflemiştir. Bundan dolayı da Müslüman aileler zorunlu eğitimden sonra çocuklarını “komünist” olup İslam’dan uzaklaşabilecekleri endişesi ile okula göndermemiştir. 1991 yılında, Yugoslavya’nın dağılma sürecinde, bağımsızlığını en kolay elde eden ülke olan Makedonya’da aynı yıl yeni bir eğitim sistemi inşa edilmeye başlanmıştır. Bu dönemde ülke nüfusunun %25’inden fazlası Arnavutlardan oluşmasına rağmen, Arnavutça dilinde eğitim veren bir üniversitenin kurulmasına izin verilmemesi, 2001 yılında Makedonya’da yaşayan Arnavutların Makedon güvenlik güçleri ile çatışmasına yol açmıştır. Bu savaşın sonlanması için imzalanan ve aynı zamanda Makedonya’daki Arnavutların durumunu ve taleplerini yansıtan en önemli metin olan Ohri Çerçeve Antlaşması (OÇA) ile Arnavutçanın ülkede ikinci resmî dil olması ve Arnavutların kamuda daha fazla yer alması gibi konular üzerinde anlaşılmıştır. Bu bağlamda yeni çıkarılan ve sonradan çeşitli düzenlemeler yapılan eğitim yasasına göre, Makedonya eğitim sisteminden Marksist görüşe sahip gençlerin yetiştirilmesi amacı çıkarılmış ve azınlıklara daha fazla hak tanınmaya başlanmıştır. Bunun yanı sıra yeni eğitim anlayışı, genel anlamda öğrencilerin koşullarını iyileştirerek daha eğitimli bireyler olarak yetişmelerine imkân verecek genel ve uygulanabilir bilgileri edinmelerini, temel insan hak ve özgürlüklerini tanımalarını, farklılıklara saygılı olmalarını, aralarındaki farklılıklara rağmen iş birliği sağlayabilmelerini, karşılıklı hoşgörüye sahip olmalarını hedeflemektedir. Söz konusu hedeflere ulaşmak için Makedonya’da kamu ve özel kurumlarda yürütülen eğitimin ilkeleri, farklı eğitim seviyeleri için çıkartılan yasalarda şu şekilde belirlenmiştir:- Okul öncesi eğitim-çocuk yuvaları (0-6 yaş arası)
- Zorunlu ilk ve ortaöğretim (6-15 yaş arası)
- İlkokul (6-11 yaş arası, 1-5. sınıf)
- Ortaokul (11-15 yaş arası, 6-9. sınıf)
- Zorunlu ikincil öğretim (15-18 yaş arası, 10-12. sınıf)
- Düz lise
- Meslek lisesi
- Belli bir alana odaklanmış eğitim liseleri (spor, sanat, yabancı dil vb.)
- Lise sonrası mesleki eğitim (18 ve üzeri yaş)
- Yükseköğretim
- Lisans programları (3 veya 4 yıllık eğitim, en az 180 ve en fazla 240 ECTS)
- Yüksek lisans programları (1 veya 2 yıllık eğitim, 60 ya da 120 ECTS, lisans programıyla birlikte toplam 300 ECTS)
- Doktora programları (3 yıl eğitim, 180 ECTS)
Avrupa’da Müslüman Azınlıklar
İslam dünyasındaki eğitim durumunun incelendiği bu çalışmada, Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları ülkelerde eğitim alanında karşılaştıkları sorunlar ele alınmaktadır. Bu bağlamda Avrupa ülkelerinde Müslümanların eğitimi ile ilgili temel bilgiler yansıtılmaya çalışılacaktır. Ancak her ülkenin eğitim alanında farklı metotlarla ölçüm yapmasından dolayı Müslümanların eğitimi konusunda ortak bir veri bulunamamaktadır. Bu sebeple çalışmamızda yerel kaynaklardan ziyade eğitim alanında uluslararası araştırma kurumlarının yayımlanmış olduğu bazı istatistikleri kullandık. Bu noktada Avrupa’da yaşayan Müslümanların eğitimi hakkında yapılan çalışmaların çoğunun gerçek durumu yansıtmadığını da söylemek gerekmektedir. Çünkü diğer pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da Batılı ülkeler, kendileri dışında olan herkese yaptıkları haksızlıkları örtbas etmektedir.Avrupa’da Müslümanlar ve Eğitim
Asırlar öncesinde, günümüz İspanya sınırları içerisinde yer alan Endülüs’te yaşayan Müslümanlar, eğitim alanında insanlık tarihinde çığır açan çalışmalar yapmıştır. Müslümanların eğitime katkılarının bu denli yüksek seviyede olduğu Avrupa’da, Müslümanların eğitimini ele alan çalışmalar genellikle 2. Dünya Savaşı sonrası dönemi, özellikle de 1980’li yıllardan sonrasını incelemektedir. Bunun temel nedeni 1950’li yıllarda Avrupa’da yaşayan Müslümanların toplam nüfusa oranının yok denecek kadar az olmasıdır. Yayımlanan verilere göre 1950 yılında 548 milyonluk toplam Avrupa nüfusu içerisindeki Müslüman sayısı 10,7 milyondur. Bu sayıdan Balkanlar’da ve Rusya’da yaşayan Müslümanlar çıkartıldığında Avrupa’daki Müslüman sayısı 1 milyonu bile aşmamaktadır. Avrupa ülkeleri 2. Dünya Savaşı sonrasında baş gösteren vasıfsız işçi gereksinimlerini karşılamak üzere gelişmekte olan ülkelerden işçi talebinde bulunmuşlardır. Bu bağlamda bu dönemde Avrupa ülkelerine yoğun göçler yaşanmıştır. İngiltere ve Fransa gibi ülkelere olan göçlerin büyük bir kısmı eski sömürge ülkelerinden gerçekleşirken Hollanda ve Almanya’ya göç edenlerin büyük çoğunluğu Türkiye, Yugoslavya ve Fas gibi sömürge olmayan ülkelerden gelmiştir. Söz konusu göçlerin yanı sıra Avrupa’da yaşayan Müslümanların Hristiyanlara kıyasla daha yüksek doğurganlık oranlarına sahip olması, Müslümanların toplam nüfus içindeki oranlarında sürekli bir artışa yol açmıştır. Şöyle ki, 1950’li yıllarda Avrupa’da %2 civarında olan Müslüman nüfus, 2015 yılında %6 olmuştur. Müslüman nüfusun en yoğun olduğu Avrupa ülkeleri sırasıyla Fransa, Almanya ve İngiltere’dir. Bugün sadece bu üç ülkede 13 milyon civarında Müslüman yaşamaktadır ki, söz konusu rakam bu ülkelerin toplam nüfusunun %6,3’üne denk gelmektedir."İngiltere ve Fransa gibi ülkelere olan göçlerin büyük bir kısmı eski sömürge ülkelerinden gerçekleşirken Hollanda ve Almanya’ya göç edenlerin büyük çoğunluğu Türkiye, Yugoslavya ve Fas gibi sömürge olmayan ülkelerden gelmiştir."
Müslümanların Eğitimine Yönelik Veriler
Avrupa ülkelerinin farklı eğitim sistemlerine sahip olmaları ve Müslüman çocukların eğitimlerine yönelik veriler yayımlamamaları, Avrupa’daki Müslümanların eğitime kayıt oranları, başarı oranları gibi göstergelere ulaşılmasını mümkün kılmamaktadır. Ancak bu alandaki eksik verilere rağmen yine de bazı düşünce kuruluşları dünya genelinde Müslümanların eğitimi hakkında bazı çalışmalar yapmıştır. Bunlardan birisi PEW Research Center’ın yaptığı farklı dinlere mensup öğrencilerin ortalama kaç yıl eğitim aldıklarını yansıtan araştırmadır. Söz konusu çalışmada dünya genelinde Müslümanların eğitim görme süresinin ortalama 5,6 yıl olduğu belirtilmektedir. Bu ortalama, dünya eğitim görme süresi ortalaması olan 7,7 yılın altındadır. Diğer dinlerle kıyaslandığında sadece Hinduların Müslümanlardan daha az süre eğitim gördükleri sonucu çıkmaktadır. Müslümanların eğitim görme süreleri de yaşadıkları bölgelere göre farklılık göstermektedir. Şöyle ki, Amerika’daki Müslümanlar ortalama 13,6 yıl eğitim görürken Avrupa’dakiler 9,5, Ortadoğu ve Asya’dakiler 5,9 ve son olarak Sahra-altı Afrika’daki Müslümanlar da 2,6 yıl eğitim görmektedirler. Avrupa’daki Müslümanlar ABD dışındaki ülkelere göre daha uzun süre eğitim görseler de içinde yaşadıkları toplumlardaki gayrimüslimlere kıyasla eğitim görme süreleri daha kısadır. Avrupa ülkeleri ayrı ayrı kıyaslandığında Müslümanların yoğun bir şekilde yaşadığı Almanya, İspanya ve Fransa’da sırasıyla Müslümanlar gayrimüslimlere göre 4,2; 3,2 ve 2,9 yıl daha az eğitim görmektedirler. Müslümanların yoğun olduğu bir diğer ülke olan İngiltere’de ise tersi bir durum söz konusudur ve burada Müslümanlar gayrimüslimlerden 0,2 yıl daha uzun süre eğitim görmektedirler. Aynı raporda hesaplanan başka bir veriye göre, Avrupa’daki 25 yaş üstü Müslümanların %5’inin hiç eğitim almadığı; %16’sının ilkokul, %63’ünün lise, %16’sının da üniversite mezunu olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşın gayrimüslimler arasında hiç eğitim almamışların oranı %2, ilkokul mezunlarının oranı %12, lise mezunları oranı %60 ve üniversite mezunlarının oranı %25’tir. Bu verilerden, Müslümanların eğitimlerini gayrimüslimlere kıyasla daha düşük seviyede tamamladıkları anlaşılmaktadır. Bu noktada ilginç olan bir başka veri ise ABD’deki 25 yaş üstü Müslümanların %57’sinin yükseköğretim mezunu olduğu, buna karşın aynı oranın gayrimüslimler arasında %40 seviyesinde kaldığıdır. Ancak ABD’de yaşayan Müslümanların büyük çoğunluğunun yükseköğretim mezunu olması, aynı zamanda bu ülkeye İslam dünyasından yoğun bir beyin göçü yaşandığının da kanıtıdır. Eğitim konusunun Avrupa’daki Müslümanlar için problem teşkil eden alanlardan biri olduğu açıktır. Yukarıdaki veriler, diğer ülkelere kıyasla Avrupa ülkelerinde çok daha fazla sayıda ilk ve orta dereceli okul öğrencisi Müslüman çocuk bulunmasına rağmen bu çocuklar arasındaki başarı oranının düşük olduğunu ve bu çocukların büyük çoğunluğunun yükseköğretim aşamasına geçemediğini göstermektedir. Ancak günümüzde her ne kadar Müslüman öğrenciler gayrimüslimlere kıyasla daha başarısız görünse de mevcut durumun ilk nesil Müslüman ailelerin çocuklarının elde ettikleri başarıdan daha iyi seviyede olduğu da ortadadır. 1990’lı yıllarda okula giden Müslüman çocuklar, Avrupalı akranlarına kıyasla bir veya iki sınıf geride kalmıştır. O dönemde çok az sayıda Müslüman öğrenci genel orta eğitime katılma şansı yakalarken bugün çok daha fazla sayıda çocuk ortaöğretime devam edebilmektedir. 1990’lı yıllarda olduğu gibi günümüzde halen devam eden önemli bir sorun ise, Müslüman çocukların çoğunlukla düşük seviyeli okullara gönderilmesi meselesidir. Öğrenme ve sosyal iletişim performansını olumsuz etkileyen bu okullara devam eden çocuklar, eğitimlerini genellikle yarıda bırakıp bu okullardan ayrılmaktadır.Mültecilerin Eğitimi
Avrupa’da yerleşik Müslümanların yanı sıra, son dönemde başta Suriye’deki savaştan kaçanlar olmak üzere çok sayıda Müslüman mülteci bulunmaktadır. Yaşanan bu yoğun göç dalgası, mültecilerin daha insani koşullarda yaşamaları ve temel insan haklarından faydalanabilmeleri için ilgili ülke yönetimlerinin yeni ve etkili politikalar geliştirmelerini gerekli kılmaktadır. Bu noktada mültecilerin eğitimi konusu da büyük önem arz etmektedir. Ancak mültecileri ülkelerine almamak için her yola başvuran, hatta sınırlarını dikenli tel örgülerle kapatacak kadar ileri giden Avrupa ülkelerinin eğitim konusunda mültecilere yönelik uyguladığı politikalarda başarılı oldukları da söylenemez. Mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin Cenevre Sözleşmesi’nde ve Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde, çocukların temel eğitim hakkı garanti altına alınmasına rağmen, Avrupa ülkelerindeki mülteci çocukların büyük çoğunluğu bu haklarından mahrum bırakılmaktadır. Avrupa ülkeleri tarafından göz ardı edilen bu konunun ileriki zamanlarda toplumun bütün kesimlerini etkileyeceği ise muhakkaktır. Zira mültecilerin eğitim yolu ile topluma kazandırılması yerine, uygulanan ırkçı ve ayrımcı politikalar, mülteciler üzerinde ciddi sosyal ve psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Bu tarz sorunlarla büyüyen genç mülteci nesillerin ise, bir aidiyet kuramadıkları Avrupa toplumlarında problem davranışlar sergileme potansiyelleri ister istemez yüksek olacaktır. Avrupa özelinde mültecilerin eğitimine yönelik istatistiki herhangi bir veri bulunamamakla birlikte, dünya genelinde ilkokul çağındaki mülteci çocukların ancak %50’sinin, lise çağında olanların ise %25’inin okula devam edebildikleri belirtilmektedir.Eğitim oranlarının bu kadar düşük olması, mültecilerin gittikleri ülkelere uyum sağlama konusunda yaşadıkları sorunların da temelini oluşturmaktadır. Öte yandan mülteci öğrencilerin çoğunun göç edilen ülkenin dilini bilmemesi ve her öğrencinin bilgi düzeyinin farklı olması, bu konuda geliştirilen politikaların başarısız olmasının bir başka sebebidir. Mültecilerin eğitim alanında karşılaştıkları önemli bir diğer sorun ise, kendi ülkelerinde gördükleri eğitimi geldikleri ülkelerde belgeleyememeleridir. Özellikle ülkelerindeki savaş ve benzeri durumlar sebebiyle mülteci konumuna düşen öğrenciler, ülkelerinden ayrılırken gerekli belgeleri çoğunlukla yanlarına alamamaktadır. Ancak bu belgeleri almış olanlar da çoğu zaman ülkelerindeki savaşı suistimal eden bazı kişilerin sahtecilik yapmaları sebebiyle şüpheyle karşılanmaktadır. Ayrıca göç ettikleri ülkelerde genellikle yasal olarak çalışma imkânı bulamayan mülteciler, çocuklar da dâhil ailedeki herkes, bulabildiği düzensiz, düşük ücretli işlerde çalışmak durumunda kalmaktadır. Bu da çocukların eğitim imkânı bulsalar dahi ya okula devam edememeleri ya da çalışmaktan yorgun düştükleri için aldıkları eğitimin verimli olmaması gibi bir sonuç doğurmaktadır. Bütün bu sorunların aşılması için ise Avrupa devletlerinin öncelikle mülteciler hakkında daha olumlu söylemler ve politikalar ortaya koymaları gerekmektedir. Bu bağlamda, eğitim yoluyla sadece mültecilerin değil aynı zamanda kendi toplumlarının da mülteciler konusunda eğitilmesine, toplumsal hoşgörüyü ve duyarlılığı artıracak politikalar geliştirilmesine ağırlık vermelidirler. Bunun için okulların yanı sıra STK’lar ve medya kuruluşları aracılığıyla da projeler gerçekleştirilmesi büyük önem arz etmektedir.Sonuç
Yugoslavya’nın dağılması sürecinde kanlı savaşlar yaşanan multi-etnik yapıdaki Balkan ülkelerinde, farklı etnik kökenlerden insanlar arasında sağduyu, saygı ve sevginin oluşturulmasında eğitim çok önemli bir role sahiptir. Zira davranışçı psikolojiye göre eğitim, kişilerde istenen davranış değişikliklerini oluşturma sürecidir. Bu anlayıştan yola çıkarak Balkanlar’da yaşayan ve çoğu zaman birbirleri hakkında olumlu düşüncelere sahip olmayan bireyler arasındaki iş birliği, saygı ve sevginin eğitim yoluyla geliştirilebileceğini söylemek mümkündür. Aynı zamanda Avrupa genelinde çoğu zaman ikinci sınıf muamelesi görmüş olan Müslümanlara yönelik artış gösteren İslam düşmanlığının önüne geçilmesi; Müslümanların ve kendilerini dışlanmış hisseden bütün insanların radikalleşmesinin engellenmesi adına da eğitim çok önemlidir. Ancak çoğu zaman kullanılan müfredat ve eğitimcilerin milliyetçi tutumları gibi sebeplerden dolayı bu amaca ulaşmak bugüne kadar pek mümkün olamamıştır. Bosna-Hersek’te veya Kosova’da görüldüğü üzere, bölge ülkelerinin eğitim müfredatı bazı durumlarda 1990’lı yıllarda savaştıkları ülkelerden ithal edilmektedir. Bu da toplumlar arasındaki mevcut fay sebep olmaktadır. Tarihî açıdan ele alındığında, bu çalışmada incelenen bütün Balkan ülkelerinde, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde komünist yönetimlerin eğitime yaptığı büyük yatırımlar sonucu okuma yazma oranlarında, okula kayıt yaptıran öğrenci sayısında, eğitim kurumları ve öğretmen sayılarında ciddi artışlar olduğu görülmektedir. Ancak bu dönemde eğitim sisteminin hedefi Marksist dünya görüşüne sahip nesiller yetiştirmek olduğundan, Müslüman ebeveynler çocuklarını komünist olurlar endişesiyle okula göndermekten kaçınmıştır. Bu yüzden söz konusu yıllarda Müslümanların yaşadığı bölgelerde okullaşma oranları diğer bölgelere göre daha düşük seviyelerde seyretmiştir. Ayrıca yine bu dönemde, en sert uygulaması Arnavutluk’ta olmak üzere, bütün bölge ülkelerinde dinî eğitim yasaklanmış ve örgün eğitimde Müslüman öğrencilere çeşitli baskılar uygulanmıştır. 1990’lı yıllarla birlikte komünist yönetimlerin tek tek çökmesi ve ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmaya başlamasıyla eğitim hedeflerinde de değişiklikler yaşanmıştır. En önemlisi de bundan sonra eğitimin Marksist dünya görüşüne sahip gençler yetiştirme amacı ortadan kalkmıştır. Bölgede bağımsızlığını daha zor kazanan Bosna-Hersek ve Kosova’da eğitim sisteminin tekrardan inşası için uzun yıllar gerekmiştir. Bosna-Hersek’te kurulan yeni eğitim sistemi, ülkedeki tüm diğer sistemler gibi karmaşık olup verimli bir şekilde çalışmamaktadır. Kosova’da ise 1990’lı yıllarda artan Sırp baskılarına tepki olarak eğitim boykot edilmiş ve alternatif bir model olarak “Paralel Eğitim Sistemi” geliştirilmiştir. Bu sistem ülkede 1999 yılında yaşanan savaş sürecinde de devam etmiştir. Bu dönemde Makedonya’da Arnavutların eğitim alanında maruz kaldığı negatif ayrımcılık, Arnavut halkın Makedon hükümetiyle çatışmasının temel sebeplerinden biri olmuştur. Bu çalışmaya konu olan Balkan ülkeleri 2000’li yıllara görece daha adaletli eğitim sistemleri ile girmelerine rağmen halen çeşitli aksaklıkların mevcut olduğu ortadadır. Makedonya’da Müslüman Türk öğrencilerin din ve ahlak dersinde Hristiyanlığı anlatan bir kitaptan eğitim görmek zorunda kalmaları bu durumun en dikkat çeken örneklerinden biridir. Balkan ülkelerinde okullaşma oranları, bir öğretmenin ortalama kaç öğrenciye ders verdiği ve hükümetlerin eğitim harcamalarının özeti, aşağıdaki tabloda verilmiştir. Tablo değerlendirirken bu ülkelerde veri toplamada belli sıkıntılar yaşandığı gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir.- Toplumlar arasında kökleri uzun bir geçmişe dayanan nefreti azaltmak için nasıl bir eğitim sistemi getirilmelidir?
- Bu sistemin uygulanması için alınacak önlemler neler olmalıdır?
- Ülkelerin eğitim sistemlerini belirlerken egemenliklerini başka ülkelere teslim etmelerinin önüne nasıl geçilebilir?
- Çocuklar ve gençler dışında, eğitimin önemi hakkında yetişkinleri bilinçlendirmek için neler yapılmalıdır?