Balkanlardaki Osmanlı Kültüründen esintiler -2
Çok da eskilere gitmeye gerek olmadan dedelerimizin, ninelerimizin sık sık “Edeb Ya Hu!” dediklerine şahit olmuşuzdur. Bu onların Mevla’yı görüyor gibi yaşamaya arzularından kaynaklanmakta. O varken başkasına bakmaz, onu unutup hallere girmezlermiş. Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa öyle hareket etmişler. “Bizi takip eden, her halimizi perdesiz, engelsiz gören, şu anda bizim durumumuza bakan Allah var!” dercesine, manayı hatırlamak ve hatırlatmak için de her yere “Edeb Ya Hu!” yazmışlar. “Allah’ın huzurunda edep” demekmiş bu. Edebin bu izlerini Balkan insanında hâlihazırda bile görmek mümkündür. Osmanlı, Rumeli ya da Balkanlar’da öylesine benimsenmiştir ki, Osmanlı kültürü dendiğinde akla hemen Balkan kültürü gelir. Balkan kültürünü öğelerine ayırdığınızda ekser öğenin Osmanlı’nınkiyle denk düştüğünü görürsünüz. Onca hırpalanmışlıklarına, sahipsiz kalmalarına, reddedilmelerine rağmen, Osmanlı’ya dair birçok kültürel özellik ve güzellik bugün dahi coğrafya ülkelerinde ayaktadır. Balkan insanın gayreti, samimiyeti ve hürmeti bunda en önemli etkendir. Osmanlı kültürünü yaşamak onlar için bir ayrıcalık vesilesi olmuştur. Ülkemizde unutulan birçok değer bugün hala Balkanlar’ın meltemidir. Gönülleri okşamaya devam etmektedir. Hayvanların su içebilmeleri için yapılmış mermer havuzcuklar birçok eserde hala mevcuttur. Zaman zaman ayağımıza takılarak “bizi unutmayın” der gibiler. Kapı tokmaklarından tutunda, kapı halkalarına değin içtimai yaşamımızda çok azı kalmış Osmanlı kültürünün esintileri ruhumuzu okşar. Osmanlının nefaset ve nezaketine göndermeler yaparlar. Bu nefasetten biri iki yudum örnek vereyim. Cümle kapısı; halkalarındaki ipi ( bu çoğu zaman bir kurdeledir ) bir- iki kez dolanıp kapatılmışsa, ev sahibi, “çok kısa süreliğine bir yere gittim. Hemen geleceğim biraz bekleyiniz” diyormuş gelenine. Yok, bir fiyonkluk düğüm atılmışsa, “komşuya gittim yakın zamanda geleceğim” anlamını taşıyormuş atıla düğüm. İp ya da kurdele defalarca sarılıp, düğümlenmişse, “uzak mesafeye gittim. Bir kaç gün yokum. Boş yere bekleme” diyormuş. Konuşan kapılar, dile gelen tokmaklar, haberci niteliğindeki halkalar ve her rengi farklı mana ifade eden pencere önü çiçekleri. Onlara dikkatlice baktığınızda; bu milletin edep, ahlâk, komşuluk ile örf ve âdet anlayışını şekillendiren kültürün izlerini görürsünüz. Günümüzde oldukça silikleşen izlerini..Tüm bunlara Balkanlarda bulunan bir çok mekanda rastlamak olası. Hepsi ince düşüncenin eseri. İnsana ve inanca saygının en güzel örnekleri olarak Balkanlarda yaşama damgasını vurmaya devam ediyor.
OSMANLI TARZI EVLER
Avlunun uygun bir köşesine inşa edilmiş Osmanlı tarzı evler; komşuluk, emniyet ve istikameti kıble gibi faktörlere bağlı kalınarak konumlandırılmış. Bunların içerisinde en çok dikkat edilense, kıble olmuştur. Çünkü Müslüman Osmanlı ailesi için bu o kadar önemlidir ki, yalnız ibadet ederken değil; yatarken, otururken, yerken-içerken, sokağa çıkarken ve diğer birçok ihtiyaçta kıbleyi asla unutmamışlar. Onu hayatının her anında mutlak surette hesaba katmışlar. Osmanlı dünya görüşü gereği, camilerini, vakıf eserlerini ve devlete ait kurumlarını sağlamlığın ve gücün sembolü olan taş malzemeyle yaparken; evlerinde dayanıksız malzeme kullanmıştır. Bununla da, bâkî olanın ALLAH (c.c.), kıyamete kadar devam etmesi gerekenin de DEVLET olduğunu zikretmişler cümle âleme.
BEN BURADAYIM DİYOR
Zaten, bugüne ulaşabilen eserlere baktığınızda da bunu çok net görebiliyor insan. Bu husus adeta, “ben buradayım” diyor eserler üzerinden. Evlerin içe dönük, dışa kapalı olarak inşa edilmesi, İslâmî aile yapısının hassasiyetiyle doğrudan alâkalıdır. Buda Osmanlının kültürel inceliklerindendir. Osmanlı evlerinin önemli bir diğer özelliği de, dışarıdan bakıldığında, zengin ve fakir evlerini ayırt etmenin oldukça güç olmasıdır. Tevazu ve alçak gönüllük burada ön plandadır. Bu özellik de Osmanlı kültürünün olmazsa olmazıdır. Mütevazılık. Günümüz evleriyle kıyasa dahi girmek istemiyor insanın canı. Kıyas düşüncesi bile kaba geliyor bana. O caanım eserlerle bugünün pejmürdeliğini aynı kefeye koymaya vicdanım el vermiyor bir türlü. Kültürel değerlerimizden ne denli uzak olduğumuzun canlı birer kanıtı olarak karşımızda duruyor günümüz evleri. Ve ürkütüyor akl-ı selim olanlarımızı. İnancımızla yoğrulmuş kültürümüzün kaybolan izlerini bir bir üzerlerinde taşıyorlar. Nezaketten, incelik ve estetikten nasibini almamış, insanı ve inancı merkeze koyamamış, helal ve haram ayırdı yapılmadan inşa edilmiş bu beton yığınları. Bu yüzden de, insanımız aradığı huzuru bulamamaktadır. Osmanlı evlerine ve hele ki, bu evlerden oluşan Osmanlı sokaklarına baktığında duyduğu huzuru, aldığı hazzı kendi evinden ve sokağında duyamıyor. Bu durumda değişmesi gereken tek şey kültürel yozlaşmamızdır. Bir an önce öz değerlerimize dönmemiz gereklidir. Derin huzur, öz değerlerimizdedir. İnancımızdadır. İnancımızı hayatımızın her safhasına aktarabilmemizdedir.