BALKANLAR’DAN GELEN SOĞUK HAVA DEĞİL!
Türkiye Cumhuriyeti yaklaşık 550 yıl Balkanlar’da hüküm sürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını taşımaktadır ve kurulduğu tarihten itibaren yüzünü Batıya dönmüş, Asyalı kimliğinden çok Avrupalı ve Balkanlı kimliğine vurgu yapmıştır... Geçtiğimiz günlerde Balkan turuna çıkan gazetemiz yazarı Mustafa Süs ile Balkan ülkelerindeki sorunları ve Türkiye’nin bu ülkeler üzerindeki etkisini konuştuk. Çarpıcı açıklamalarda bulunan Süs ile geçen o keyifli bir o kadar da düşündürücü röportajımız…
Öncelikle Balkanların tarihinden, İslamlaşmasından söz eder misiniz?
Ben tarihçi değilim, istatistiksel ve akademik verilerle konuşmayı da pek bilmem açıkçası. Tarihçi olsanız bile elinizde gerçek bir tarih yok. Balkanlarda yaşayan insanlara soruyoruz tarihsel süreç hakkında bilgi verin diye… Bize gerçek tarih öğretilmiyor, diyorlar. Türkiye’ye dönüyoruz, hakeza öyle. Maalesef durum bu.
Biliyorsunuz, İstanbul’un fethinden önce Balkanlar fethedildi.
Yahyâ Kemâl"e sormuşlar:
“–Türkler Viyana kapılarına nasıl gitti?” diye… O da:
“–Türkler Viyana kapılarına kılıçla mı gitti zannediyorsunuz? Hayır, Osmanlı, Viyana kapılarına bulgur pilâvı yiyerek ve Mesnevî okuyarak gitmiştir.” cevabını vermiş.
Burada, bulgur pilavının mütevaziliği simgelediği, Mesnevi’ninse kucaklayıcılığına ve ötekileştirmemesi yönüne vurgu yapılmıştır.
Kılıçsız fetih de insanların İslam’ı seçmesine sebep olmuş fethedilen yerler yavaş yavaş İslamlaşmıştır.
Balkanlar sizin için ne ifade ediyor?
Balkanlar bizde hep soğuk hava dalgasının geldiği yer olarak bilinir. Hava durumlarında bu bilinçli yapılan bir şey midir yoksa gerçekten soğuk hava dalgasının geldiğini vurgulamak için mi söylenir bilemiyorum ama Balkanlara gidene değin hep böyle bilirdik. Zaten tarih kitaplarına da bakarsanız Balkanları anlamayalım diye herkes elinden geleni yapmıştır.
Balkanlar benim için, üstü kapatılmış, gerçekleri karartılmış, istila ve asimile edilmiş bir bölgedir.
Peki, bugün Balkanlarda durum nedir, yapılması gerekenler nelerdir?
Balkanlardaki durum tam anlamıyla içler acısıdır. Çocuklara okullarda Türk düşmanlığı öğretilmektedir. Osmanlı’yı zalim, sömürgeci olarak görüyorlar, Müslüman çocukları bile!
Gümülcine (Yunanistan), Pirizren, Üsküp, Piriştina (Kosova), Novi Pazar (Sırbistan) Saraybosna gibi şehirlerde Osmanlı kültürü etkisini yitirmemiş, geleneklerimiz devam etmekte ama bunların dışındaki şehirlerde, görebildiğim kadarıyla, köklerden kopmalar yaşanmış. Bu saydığım şehirlerde de –sahip çıkılmaz ise- kopmalar yaşanacaktır.
Neler yapılabilir sorusuna gelince;
- Yurt dışında faaliyet gösteren Yunus Emre Enstitüsüne, TİKA’ya, Maarif Vakfına destek olmak.
- Devletlerarası ilişkiler kaygan zeminde, Balkanlarda her devlet söz sahibi olmak istiyor. Başta Amerika olmak üzere, Avrupa Birliği ülkeleri, Arabistan, Mısır gibi Arap ülkeleri de oralarda boy gösteriyor. Bu saydığım ülkelerin tek bir ortak amacı var: Türkiye’nin Balkanlardaki gücünü kırmak. Evet, durum gerçekten bu. Türkiye güçlenirse, Balkanlara hakim olursa ellerinden kayıp gideceğini biliyorlar. Türkiye’ye düşman olan kim varsa bu saydığım ülkeler onlara destek veriyor. Bunu kırmak için de, kaygısı, davası olan her Milli ve Yerli Sivil Toplum Kuruluşlarının Balkanlarda boy göstermesi gerekiyor.
- Balkanlara yapılacak olan turlar, kesinlikle turistik amaçlı değil, bilinçli yapılması gerekiyor ve yapılacak turları da gene bu kuruluşlar organize etmeli. Kar amacı güden turların rehberleri Balkanları asla doğru anlatmıyor.
- Balkanlardan sürekli “Türkiye Turu” adı altında insanların (öğrenci, genç, kadın, erkek, gazeteci, akademisyen) taşınması gerekiyor. Türkiye’ye gelenlerden edindiğimiz bilgilere bakılırsa, Türkiye’ye gelmeden önce bize düşman olanlar, gelip gördükten sonra fikirlerini değiştiriyorlar.
- Türkiye’nin güçlü olmasını istiyorlar oradaki kardeşlerimiz. Nifak tohumu ekip, bizi ayrıştırmaya çalışanlara prim vermeden Yeniden Büyük TÜRKİYE’yi inşa etmemiz gerekiyor.