Balkanlarıma kavuşmak
Hiç görmediği annesine duyduğu özlemle çok büyük heyecan içerisinde olan bir çocuk gibiyim, Balkanlardan söz açıldığında.
Balkanlar denilince sadece Türk popülasyonu gelmez benim aklıma. Önce müzik bandları gelir. Muhteşem orkestralar gelir. Sonra resimlerinden tanıdığım Üsküp; annemlerin minik bir turla gittiği Selanik, bir başıboş Alman turistin ağzından Transilvanya, 89 göçünün etkisinde kalmış; durumla yüzleşmiş bir çocuk olarak Deliormanlı, Kırcaali, Plovdiv. Her köyde bir disko olduğu fikri ve Stoichkov sevgisi.
Bosna Savaşı, kazılan mezarlar, Bosnalı analar ve yine Avrupa’nın her zamanki tavrı gelir benim aklıma.
Sütçü Ramiz, Zorba herkesin aklına gelir benim gibi. Ama Karolina Goceva gibi muhteşem bir sesin varlığını bilmezdim, uğraşıp araştırmasam. “Dojde Vreme” nin anlamının “Bir Zamanlar” olduğunu bilemezdim Özlem’ime sormasam.
Bu kadar mı kompleks; heyecan dolu; sonsuz bir coğrafya olabilir. Ne kadar da karakterime uygun diyorum bazen ki benim gibi yerinde duramayan birisi için.
Görmeliyim Shutka’yı; ellerini sıkmalıyım tanıdığım yüzlerin. Gitmişken Vardar Köprüsü’nü adımlamamak olur mu? Nefesini içime doldurmalıyım Karadağ’ın denize inen sert yamaçlarının. Bir Yunan adasında bir güzel kızla baş başa kalmalıyım ve her yer kekik kokmalı. Buz gibi, kar altında Klezmer müziği ile ciganı aynı anda dinlemeliyim. Akordeon ve kemanın birbirini ancak bu derecede sevdiği bu muhteşem coğrafyayı bünyeme yedirmeliyim dedim.
Dedim ya. Rodopların o muhteşem yeşilliğinde, yüzleri maskeli Pomak gelinlerinin düğünlerinde baş köşede oturmadan bitirmemeliyim rüyamı.
Arnavut yemekleri yemeliyim tüm seyahatim boyunca. Ne de olsa bekler beni Santeliana, Tiran’da. Kosova’da da bekler artık. Ne de olsa özgür değil mi ?
Ve uyanırım bu muhteşem hayalimden. En kısa zamanda tekrar uyumak ve Balkanlarıma kavuşmak için.