Balkanlar’ın en yeni ülkesi: Kosova
BÖLGENİN SÜSÜ AZINLIKLARDIR
Azınlıklar bölgelerin süsüdür. Bunlardan bir tanesini kaldırırsanız ülkenizin karakterinde bir unsur eksik kalır. Bahçenizdeki serçeleri ve bülbülleri kovalasanız bahçe yine sizin bahçenizdir ancak tadı kalmaz mekanın. Bir süre sonra ise bahçeniz kurttan böcekten geçilmez oluverir. Kosovalılar da bahçelerini istila edecek tehdidin ne olduğunu iyi bilirler. Prizren sokaklarında geziyorsunuz, Türkçe hayatın içerisinde tam kalbinde bu şehirde. Şimdi Kosova’da doğru giden işleri de sıralamak buna benziyor. Ülkeyi ülke yapan adalet, milleti millet yapan ise değerlerdir. Kosova yöneticilerince belli ki ülke olmayı, sağa sola İskenderbey denen Gjergji Kastrioti heykelleri dikmek ve boş buldukları park ve meydana Rahibe Teresa anıtları dikmek manasında algılamış. İçi boş bir devlet, değersiz ve boş nutuklarla boş milliyetçilikle frensiz motorsuz yokuş aşağı gidiyor ki durdurana aşk olsun. Bağımsızlık öncesinde batıya bazı gizli sözler mi verildi de devleti yönetenler bu kadar sağır kalabiliyorlar değerlerine acaba? Priştina’da şehrin sakini olan yüz binlerce Müslüman’a yetmeyen merkezdeki küçücük Beyazıt Camii yüzyıllardır Priştina’nın ihtiyacını sırtlamış birkaç minik camii ile birlikte. Ancak son yıllarda cemaat buraya sığmadığı için parlamento binasının önünde namaz kılarak durumun çözümünü hükümetin gözüne sokmaktan başka çare bulamamış.
KATOLİK KATEDRALİ
VATİKAN’DAN GELEN PAPAZLAR
Evet, ülkenin yeniden silkinerek kendine gelmesi ne kadar da zor görülüyor değil mi? Vatikan’dan gelen kardinaller veya papazlar şehirde en üst düzeyde karşılanıyor, şehirdeki her ayin devlet televizyonlarında ve özel kanallarda ciddi bir zaman ayrılarak gösteriliyor. Dahası kilise devasa ve başkentin birçok noktasından görülecek ve şehrin siluetini değiştirecek bir yükseklikte ve önemli de bir alan kaplıyor. Eskinin minareli siluetine sahip şehri artık değişim yoluna çoktan girmiş bile. Albert Jakaj, Kosova'daki Katolik bir papaz. Ve kimi ailelerin kendilerine Katolik olmak için geldiklerini belirtiyor ve "İnsanlar aslına dönmek istiyorlar biz de buna yardım ediyoruz" derken aslında şu ana dek Hıristiyan edilen Arnavutların çoğunun da yurtdışında bir hayata kavuşturulduğunu da istemeden itiraf ediyor. Zira geçmişte kimi Hıristiyan edilen kişilerin bir süre sonra İslam'a döndükleri görüldüğü için artık aklı çelinen kimseler ya apar topar yurtdışında eğitim, sağlık ya da çeşitli gerekçeler ile bu ülkelere gönderilip Kosova'daki Müslümanlar’dan koparılarak daha da aktif olarak yetiştirilmekteler. En azından bu yöntemden daha da iyi verim alınıyor. Hatta bunlardan iyi Hıristiyan olduğuna inanılanları tekrardan Kosova'ya geri gönderiliyor. Kiliseler inşa ediliyor, gençlere burs veriliyor ve şehirlerin çehresi yavaş yavaş değişiyor. Peki Priştina’da hükümetçe bu kadar önem verilen ve büyük bir alanı tahsis ettikleri Katolik Arnavutlar ülke nüfusunun kaçta kaçı? diye soralım. Zorlama rakamlarla dahi yüzde 3 ila yüzde 3,5. Yani hepsi hepsi tüm ülkede 70 bini bile bulmayan bir cemaat. Şehirde ise daha da az sayıdalar. Birçok uzman, Katoliklerin dini bayramlar dışında Pazar günleri bu kiliseyi doldurabileceklerinden dahi şüpheli. Peki Kosova’nın kaçta kaçı Müslüman? Yüzde 90 ekseriyeti. Pek tabii ki azınlık haklarını korumak, bahçedeki bülbülleri beslemek çoğulculuktur ancak çoğunluğun hakkı verilmemiş, ihtiyaçları karşılanmamışken evdeki evladının bulgurunu bahçesindeki kuşlara veren kişinin de eğer evladına düşmanlık beslemiyorsa aklı yoktur. Fakat anlaşılan devlet politikası bağımsızlık öncesi ülkeyi idare eden Rugova’nın Avrupalılara ve ABD’ye verdiği sözlerin tutulması esası üzerine kurulu. Pek tabii ki biz bu sözlerin hiç birini bilmiyoruz. Ancak icraatlardan bir şeyi okuyabiliriz. Rugova da Kosova’da adeta kutsallaştırılmaya çalışılıyor. Bilmeyenler bu ülkeyi Rugova’nın kurduğunu zannedebilir çünkü propaganda hat safhada. Her yere asılan resimleri, devlet dairelerinde resim ve büstleri ile Rugova karşınıza çok yerde çıkıyor. Sanki Kosova Kurtuluş Ordusu’na “Bir avuç aşırı uç” “terörist” lafını eden Rugova değilmiş gibi bir hal var. Soranlara, ‘Ailem Müslüman’dı ama ben bir dine inanmıyorum’ diyen İbrahim Rugova, Kosova’nın şu anki durumunun temelini atmış olan kişidir. Rugova’nın ölmeden önce Katolikliğe geçtiği yolunda da en yakınlarından rivayet çok ciddi ifadeler söz konusu. Bunu Kosova’ya uluslar arası destek sağlamak için yaptığını iddia edenler mevcut olsa da, kendisi ile konuşan ve bunu soran hiçbir gazeteciye karşı durumu yalanlamış değil. Oysa ülke, bağımsızlık için pazarlık masasına Rugova’nın ciciş “barışçıl” politikaları değil UÇK(Kosova Kurtuluş Ordusu) adındaki milli ordunun Miloseviç’in ordusuna vurduğu zafer darbeleri ile gelmişti. Derler ya hani, “Kahramanlar ölenlerdir. Adını duyduklarımız, büstlerini diktiklerimiz onlar üzerinden kahraman olurlar sadece. Bizeyse alkışlamak kalır.”
ADEM YAŞARİ GERÇEĞİ
Adem Yaşari, Kosova’nın hürriyet fitilini ilk ateşleyen dağ gibi bir insandı. Drenica’da kahramanca savaşıp şehit düşeli beri Kosova’nın başına gelenler eminim onun kemiklerini sızlatmaya yeterlidir. Şimdilerde adı sembolik olarak birkaç yere verilmesine rağmen hayatını Kalküta’da geçirmiş olan Rahibe Teresa’nın büstleri ile doluyor ülke. Sanki Kosova’da birileri ülkenin köklerini aldığı İslam kültürünü görmezlikten gelmek bir yana bunu unutturmak için elinden geleni yapıyor. İşte Türklere karşı geliştirilmeye çalışılan bu kuru milliyetçiliğin de içerisinde bu his gizli. Onları ait oldukları İslam medeniyetinin önderi olan ülkeye yabancılaştırmak ve bunu da usulüyle hissettirmeden gerçekleştirmek. Başarılılar mı sizce? Birkaç resimle görelim isterseniz. Resimler tam ibretlik. Kosova'da halkı Hıristiyanlığa çekmek için 400'den fazla misyoner örgüt faaliyet gösteriyor. Bunlardan birisinin internet sitesi linkini meraklılar için vermekte fayda var. http://singfiel.com/prishtina_church_property.html
Hani misyonerlerin sürekli birşeyler vaad ettiğini duyarız ya, işte bu sitede önceden Müslüman olan ailelere Priştina yakınlarında bir çiftlik hediye edildiği ve buraya ileride yapacakları evinde bir ev kilise olmasının planlandığı yazmakta. Adeta reklam verircesine kullanılan şu ifadeler de çok çarpıcı ve düşündürücü. "Kilisemiz bu günlerde ciddi fırsatlar kapsamaktadır. Ülkede faaliyetlere başlangıcından itibaren 10. yılında kiralık imkânlarla çok sayıda olmasa da bir grup gence iş vermektedir" diyor ve bazı bilgileri daha veriyor. Araziyi satın alan Hıristiyan edilmiş kişilerin Müslüman geçmişe sahip kişiler olduklarını ve ileride buraya bir ev kilisesi kuracaklarını belirtiyor. Ancak şu çok enteresan ki bu araziyi söz konusu kişiler satın almadan evvel bölgelerindeki en fakir kimseler olarak tanınmaktalar. Yani arazi bunlara bir şekilde aldırılmış desek en doğrusudur. Ancak Kosova'da şu anki sistem başörtüsünü yasaklamak gibi kültürüne Fransız kalmış kişilere teslim halde olmalı ki, Misyoner örgütlere tek bir ses çıkarmayan veyahut çıkaramayan Kosovalı yöneticiler, başını açmayı reddeden üniversite öğrencisi Florinda Zeka'nın okulunu terk etmesini sağladılar. Şüphesiz bu, Kosova'da olan biteni gösteren olayların binde biri nispetindedir. İşte sevgili Mehmed Akif! Baba yurdun Kosova'nın hali. Sen ki evet Arnavutsun, işte perişan yurdun.
YÜZDE 8 HIRİSTİYAN OLMUŞ
ALLAH’A EMANET GİDİYOR
Ancak Kosovalılar bu insanlara karşı henüz bağışıklık kazanabilmiş değiller. Yeni bir devlet oldukları gibi yep yeni fikirlere de açıklar ve hangi ilacın kendilerine iyi geleceğini bilmeyen bir hasta psikolojisi ile geleni alma eğilimindeler. Onları doğru yönlendirmeleri gereken devlet büyüklerinden ise hiç bahsetmiyorum. Ülke zaten Allah'a emanet gidiyor. “Biri size karşılıksız ekmek verdiğinde ardından gelecek olan telkini ve propagandayı bekleyiniz. Telkin yoksa ekmeği veren kişi sadece Müslüman’dır” der 17.yüzyılda Balkanlar’ı gezmiş olan bir gezgin. Kosovalılar ekmeğin nereden geldiğini sorgulamadıkları zor günlerinde kendilerine uzanan ellerce ait oldukları medeniyetten koparılmakta olan bir millet. Kosova hükümetini geçelim dünyada her sorumlu iktidar ve devlet, yurt dışındaki vatandaşlarına ve soydaşlarına karşı sorumluluk hissi ile gönderdiği her göçmenin eğitim, dil ve dini hizmetleri için de memurlar ve sorumlular tayin eder. Biz Almanya’ya işçi gönderdiğimizde beraberinde İmam, Müezzin ve gasil ve kayyım da göndererek insanımızı orada yok olmaktan koruduk. Çünkü biz, değerleri ile devlet olmayı başarmış bir ulusuz. Peki Kosovalı yöneticilerin bu konuda bir hizmeti var mı? derseniz peşinen söyleyeyim; Hiç de harmanlarına kar yapıyor gibi değiller. Dertleri yok bu konuda. Kosova’dan 300–400 bin kişinin göç edip gitmiş olması ise onlar için en fazla her yaz ülkeye gelecek olan dövizler ve ülkede beslenecek ve hizmet götürülecek daha az nüfus demek. Daha az memur ve daha az maaş ile Avrupa’dan ve Türkiye’den gelecek paraların cebe indirilecek kısmının da daha fazlası demek. Zira küçük bir halkı, tenha bir ülkeyi idare etmek en kolayıdır. Hüner, kalabalıkları medeniyet ve refahın zirvesine taşımakta yatar. Kosova’daki son nüfus sayımı beklenen iki milyonun üzerinde bir rakam yerine iki milyonun hayli altında bir seviyede çıktı. Çünkü 400 bine yakın Kosovalı şu anda ülkelerinin dışında yaşamaktalar. Kapı açan ülkeler ise Hıristiyan dünyasının ağa babaları. Bir daha bu nüfusun Kosova’ya dönmesi de imkânsız artık. Kimse ayda 150 Euro’ya talim etmek için kuru bir vatan sevgisi ile Avrupa ülkelerinden gelip de, bulunduğu şartları terk ederek kurulu düzenini bozacak değil günümüz dünyasında. Hemen ilave etmekte fayda var ki Kosova hükümetlerinin yurtdışındaki Arnavut diasporasını ülkeye çekmek için hiçbir gayreti ve planını şu ana dek okumadık ve görmedik. ABD, Avrupa ve dünyanın geri kalanı, Kosova’yı haritalarında Sırpların taktığı isim ile “Kosovo Metohija” olarak yazmaktayken Türkler kendi çizdikleri bütün haritalarda açık açık “Kosova” yazdılar.
BAĞIMSIZ KOSOVA ÜLKÜSÜ
Eğer bunları Arnavut milliyetçiliği adına yapıyor iseniz, ülkenizin her yerine, sağına soluna astığınız Amerikan bayrakları ve Bush fotoğraflarını kaldırmaktan başlayabilirsiniz. Ya da bir uçak bileti alıp yurt dışına çıkın ve ülkenizin intibasına dışarıdan bir bakın. Avrupa’ya benzemeye çalışmak yolunda girdiğiniz onca şekle rağmen hiç de Avrupalı gibi durmuyorsunuz. Ne de bir Arnavut ülkesi gibi duruyorsunuz. Öz bayrağınızdaki kartala ve milli renklerinize dahi tahammül etmeyen ve sizi bir başka bayrakla kendi renklerini empoze ederek tanıyan Avrupalı Birliği’ne işin bir yerinde, tarihin doğru bir noktasında, doğruları söyleyecek “NJE MINUTE!” diyecek olan yöneticileriniz çıkana dek, bu sözler baki kalacaktır. Al bayrağı ve halkının hiçbir güce köle olmaması rüyası ile toprağa düşen Adem Yaşari’nin anısına yazımı ebediyete kadar sürecek olan Türk-Arnavut kardeşliğine armağan ediyorum.
Bekir Yüksel HOŞ / Akademisyen