Balkanların Renkleri,Sesleri ve Dizeleri

25 Nisan 2024 - 02:52

1977 İzmir doğumlu çok yönlü sanatçı, Ege Ünv. Ziraat Fak. Toprak Mühendisliği ve A.Ü.Halkla İlişkiler Uzmanlığı , Ege Ünv Eğitim Fakültesi Pedagojik Formasyon Bölümlerinden mezun oldu. İçerisinde Ege Ünv Bilgisayar programcılığı ,Siyaset Okulu dâhil birçok eğitim programını bitirdi . Resmi ve özel kurumlarda resim ve bilgisayar öğretmenliği yaptı. Temel resim eğitimini çok küçük yaşlarda annesi ressam Nüket Bağra’dan aldı . Küçük yaşlarda başlayan resim ve edebiyat çalışmalarında o dönemlere ait ödülleri de bulunmakta olan sanatçı daha sonra Kosova ‘ya giderek sayın Dr.Ethem Baymak atöyesinde Sanat Tarihi , Desen ve Resim Teknikleri üzerine eğitimini geliştirmiştir. Sanatta köklerimizden beslenerek yol alırken özgün olmanın gerekliliğine inanan sanatçı aldığı Toprak Mühendisliği ve Resim eğitimlerinin bir getirisi olarak kendi geliştirdiği kum dokulu karışımı ile kendine has bir teknik yaratmıştır ve KUMSAL YANSIMALARI dizisi ile ‘Kumların Ressamı’ olarak tanınmaktadır. Ayrıca akrilik, yağlıboya, suluboya serilerinden oluşan eserleri bulunmakta ve çocuk kitapları için çizimlerde yapmaktadır. Bugüne dek çoğunluğu yurt dışında olmak üzere on sekiz kişisel,yüz ‘e yakın karma sergi açan sanatçı , yurt içi ve yurt dışında çok sayıda sergi, çalıştay ve uluslararası organizasyonlara katılmıştır .Kendisi de sanat küratörlüğü yapmakta ve kendi tekniği ile ilgili olarak bir çok bienal ve önemli sanat fuarlarından özel davet almaktadır.. Uzmansal çalışmalarını Türkiye, ,Balkan ülkeleri , İtalya, Mısır ,Bahreyn ,Karadağ gibi ülkelerde zaman zaman sürdüren sanatçı; “İtalya Regolad de Arte Vakfı” tarafından 2011 yılında düzenlenen yarışmada dünya üçüncülüğü ödülüne değer görülmüştür. Toplum sorunlarına kayıtsız kalmayan sanatçının birçok Sivil Toplum Kuruluşu’nda kurucu üye ve aktif yönetim kurulu üyeliği bulunmaktadır. Eserleri bir çok resmi ve özel koleksiyonlarda bulunan çok yönlü sanatçının; resim çalışmalarıyla birlikte yürüttüğü edebiyat çalışmaları da bulunmaktadır.Dergi editörlüğü , köşe yazarlığı , eleştiri,deneme,araştırma ve şiir kitapları yazmakta ve bu konularda ki araştırmaları ile bir çok bilimsel toplantılara katılmakta olan sanatçı Sanat çalışmalarını İzmir Karşıyaka’da bulunan atölyesinde sürdürmektedir..

Fatma Elvin Öztürk

Balkanların Renkleri,Sesleri ve Dizeleri

Balkanların Renkleri,Sesleri ve Dizeleri
Son Güncelleme :

27 Ocak 2013 - 22:00

529 okuma
(Last Updated On: 10/02/2014)

Mırıldanıyor türkü Safiye’ye karyola niye dar gelir. Sahi niye dar gelir diye soramıyorum kendime hikâyesi var çünkü birinci ağızdan esprili ağızdan öğrendiğim. Hemen sarılıyorum telefonuma üstadımın halini hatırını soruyorum önce sağlık haberlerini alınca başlıyorum satırlarıma

 

Balkanlarin1Sabaha uyanıyorum, eskiden olsa gözlerimi açamazdım gece çalışır sabah ağlaya sızlaya işlerimi yapardım ya da zaten yastıkla olan buluşmamdan vazgeçemeyip başımı üstünden çekemezdim. Yeni aşıkların yaz düeti gibiydik yastığım ve ben. Bu ararlar bir şeyler oldu bana erken yatar erken kalkar oldum. Girdim atölyeme bu sabah aldım kahvemi açtım gazetemi okumaya başladım. Bir yandan da radyom usul usul tıngırdamakta. E malum kış artık sokaklarımda Balkan ezgileri yayılmıyor, şöyle rahatça damat alayı dinleyemiyorum bende bekliyorum radyo insafa gelirde belki şansıma bir ezgi mırıldanır bana … Gazeteme yumuldum derken bir tını bizim oralardan .Gülümseme yayılıyor dudaklarıma ben bu sesi tanıyorum … Mırıldanıyor türkü Safiye’ye karyola niye dar gelir. Sahi niye dar gelir diye soramıyorum kendime hikayesi var çünkü birinci ağızdan esprili ağızdan öğrendiğim. Hemen sarılıyorum telefonuma üstadımın halini hatırını soruyorum önce sağlık haberlerini alınca başlıyorum satırlarıma … Balkanların seslerinden biri o, yıllardır özünü yüreğini kökenini türkülerlere kulaklarımıza üfler. Balkan ezgilerini tanıtır bizlere canla başla çalışır, samimi sıcak tavrı da cabası Rüstem Avcı’nın.

Kosova hikâyemde tanışmıştık kendisi ile. Yine Kosova’ya doğru yol aldığım, mavi çiçeklere bulandığım, kişisel sergimi açmak için yola çıktığım o bahar gibi günlerden biri idi. İzmir’ e yaz oraya göre bahar olan günlerden. Rüstem hocamda Sanatla Uyanmak festivali için oraya davetli gelen sanatçılardan bir idi. Zaten olmaması mümkün mü yüreğinin müziğinde yaşıyor o ezgiyi. Sesinin tellerinde dinlendiriyor Balkanları. Sonuçta o da oralı. Ailesi, 1951 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçmen olarak gelen Rüstem Avcı, İskeçeli (Xanthi) Necla hanımla evli, biri kız iki çocuk babası. Hem evinde hem yüreğinde hem sesinde dillenmesi normal değil mi türküleri. Tanışıyoruz festivalde hoş sohbette dem vuruyoruz söze. İşte burada duyuyorum Safiye ‘ye karyolanın niye dar geldiğinin hikâyesini anlatmaya başlıyor.

 

 

 

TRT’DE RADYODA CANLI YAYIN KONUĞUYUM

Hanım sunucu sordu Safiye’ye karyola neden dar gelir? Ben dedim Rumeli Balkan kadını manken gibi güzeldir şişman olan benim, benim yüzümden dar gelir karyola dedim. Sunucu zor anlar yaşadı tabi sayem de. O zaman sormayın efendim böyle sorular dedim. Sanatın dili, dini, ırkı, cinsiyetimi olur kardeşim. Türkü bu zamanına ve yöresine aittir o günkü duygulara düşüncelere dem vuran, köklerimizi bize çağrıştıran bir aracıdır tıpkı kalem, gibi tıpkı resim gibi. Diye anlatıyor e nasıl sorayım kendime şimdi ben. Radyoda çalarken bu türkü sadece gülümsüyorum işte inceden inceye bu anekdot ile birlikte. Biliriz duyarız hep adını  tanışana kadar insanları bazen araştırmayız. Akşam odama çekildiğimde alıyorum laptopumu biraz karıştırıyorum. Ertesi sabah yanında alıyorum soluğu ve başlıyor anlatmaya kendisini benim kalemim de.

Rüstem Avcı: Sanat hayatımı özellikle Rumeli Türküleri üzerine yoğunlaştırdım. İki yıl İstanbul Belediye Konservatuarı eğitiminin ardından 1982 yılında İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldum. Erzurum Radyosu THM “Ses Sanatçısı” sınavını 1984 yılında kazandım, 1986 yılında, görev yerini TRT İstanbul Radyosu’na naklettirdim. Ses sanatçılığı yanında İstanbul Radyosu’nda iki yıl “Gönlümüzün Dilinden Sazımızın Telinden” adlı açıklamalı haftalık radyo programları hazırladım. Haftada 3 defa TRT Radyosu 4. kanalında dinleyiciyle “Yurdun Dört Bucağından” adlı türkü programını sundum. Çeşitli eğitim kurumlarında da “THM Repertuarı” ve “Bağlama” dersleri veriyorum. Türkiye ve ülke dışında yaptığım saha çalışmaları ile Halk Müziği Repertuarına yüzlerce Rumeli Türküsü kazandırdım, bunların büyük bir kısmını notaya alarak yayımlamış ve ayrıca seslendirerek geniş kitlelerce tanınmasını sağladım. Batı Trakya kaynaklı, Arda boylarına ben kendim gittim, Yüksek tepede harman tozu savrulur, Rodop Dağları çiçek döşeli, Sepet sepet yumurta gibi türküleri Rumeli Türküleri repertuarına kazandırdım. “

 

ULUSLARARASI KÖPRÜDÜR MÜZİK

 

Balkanlarin2Dilini anlamadığımız, kültürünü benimsemediğimiz milletlerin bile müziğinin ritmine kaptırabiliyoruz kendimizi zaman zaman. Diğer bir deyişle uluslararası bir köprüdür müzik. Ve bütün insanlarda, bütün milletlerde ve bütün çağlarda aynı duyguları anlatır hep. Kimi zaman aşkı, kimi zaman sevgiyi, kimi zaman şikâyeti ve kimi zaman da hüznü veya mutluluğu anlatır. Belki melodiler farklı, belki tarzlar, enstrümanlar farklı, ama duygular ve desenler hep aynı kızım diye tamamlıyor cümlesini. Rüstem hocayı hem türkü de hem sohbette dinlemek çok keyifli esprili üslubu ve işine hakim oluşu ile daha bir dikkat kesiliyorum konuşmalarımıza. Kökenlerimizden bahsediyoruz bir ara ben anlatıyorum nerelerden olduğumu e bre diyor aynı toprak işte. Gülüşüyoruz. Benim evim de Balkan mahallesinde İzmir’de diye anlatıyorum. Yaz geceleri her gün bir düğün var ve türküler çalınır benim mahallemde damat alayları çekilir diye anlatıyorum. Sevdiğim türkülerin ilk ağzını bulmuşum nasıl dinleyeceğim derken biraz gururla karışık bir sevinç yaşıyorum. Kapanış programında Rüstem hocam benim tablolarımın önünde dillendirecekmiş o güzel eserlerini e nasıl gururlanmayayım ki?  Sohbetimize kaldığımız yerden devam ederken Rüstem hocam  “Tabii, şimdilik bu gibi ufak tefek grupların da türküleri okumaları güzel. Diyerek sözü alıyor eline. Keşke eğitim alsalardı daha güzel olurdu diyip başlıyor anlatmaya. ‘’Eğitim olmazsa ne olur dejenere olur. Trakya’da Urfa türküleri söylüyorlarsa yanlış yapıyorlar. Tamam, onları da söylesinler ama kendilerini bilsinler önce. Kendini bilmeyen insan bir adım öteye gidemez. Ben bunu Bulgaristan`da gördüm 1995`te. İspari kasabası belediye başkanı beni davet etti. Ben de tek başıma gittim. Orada bana amatör gruplar eşlik etti. Baktım amatör gruplar bizim Türkiye’de çıkan son kasetlerin parçalarını, doğu deyişlerini o kadar güzel çalıyorlar ki şok oldum. Hemen oradaki grup başkanını çağırdım. Dedim ki siz yanlış yapıyorsunuz,

-Niye hocam, Balkanlar insanı hüznü ve sevinci yaşamayı birleştirebilmiştir, biz türkü söylüyoruz, Anadolu özlemi var bizde” dediler.

Dedim ki siz Bulgaristanlısınız neden Bulgaristan türküleri söylemiyorsunuz?

-Eee bilmiyoruz ki eskiler sülerdi dediler.

O akşam bizi grup olarak davet ettiler, elime aldım sazı, bildiğim Rumeli türkülerini söyledim. Benden habersiz hepsini kaydetmişler. Aradan birkaç sene geçti. Gittiğimde baktım ki ezberlemişler. Şimdi dedim mesaj yerine ulaştı. Kendini bilmek çok önemli bir şey. Bir Malatyalı, Malatya türküsü söylüyorsa çok güzel, ama bir Trakyalı da Trakya türküsü söylemiyorsa bence yanlıştır. O kültürel bir eksikliktir bence. Bu tip grupların o günlerin popüler parçalarını bu tip faaliyetlerde okumaları tamamen ekonomik nedenlerdir. Şimdi ben kalkıp ta 500 yıllık türküyü söylersem seyirci beni yuhalar diye düşünüyor olabilirler. Ama sizin oralar da köklere özlemden çalınıyor demek ki. TRT`nin öyle bir amacı yok. TRT`nin amacı nedir? Kültürü taşımak. Kültürü yaşatmak. Ama sevdirmek yerel grupların işi. O türküyü defalarca çala çala o türküleri sevdirebilirler. Zaten türkü güzelse o türkünün yayılmaması mümkün değil. “Safiye’me de karyola dar gelir” türküsünün orijinalini dinlemek istemezsiniz, çünkü olmamış. Ben ne yaptım, kendi kültür arşivimde pişirdim, kotardım, güzelleştirdim ve seyirciye o şekilde sundum. Cilaladım yani, ham maddeyi mamul hale getirdim. Ama dediğim gibi orasının havasını bilmek, koklamak lazım. Ben Rodoplara gittiğimde hiç zorluk çekmiyorum. Neden? Çünkü “Rodop Dağları Çiçek Döşeli” türküsünü biliyorum. Ben bunu söylerken orasını görüyorum da ondan. Bizim kültürümüzü radyoda korumaya ve yaşatmaya devam etmeliyim. TRT vasıtasıyla Balkan müziğini hem yaşatmaya hem de tüm dünyaya duyurmaya diye ekliyor sözlerine. Biraz soluklanıyoruz öğle vakti de geldi hadi yemeğe diyorlar bizi arastadan sohbetten kaldırırken. Hımm köfteler müthiş. Hangisini yesek az yiyeyim aman of derken bir bakıyorum koca tabağı bitirmişim kilo alacağım vallahi.

 

BÜNYEM ALIŞIK DEĞİL SABAH ERKEN KALKMAYA

Karnım acıkmış besbelli eski günleri anarken belleğimde köfteler geldi ise aklıma, kahvaltı vakti gelmiş demek ki. Bünyem alışık değil ki sabah erken kalkmaya. Ah Elvin ah Ethem hocamın deyimi ile dembelsin dembel. Kulakları çınlasın ne kızardı erken kalkmıyorum diye sabahları telefon ettiğinde. Artık kalkıyorum hatta sabahları yazıyorum satırlarımı. E bir şeyi kırk kere kafama kakmak lazımmış sanırım. Ben gece kuşu idim gece çalışırdım, yazımı gece yazar, gece resim yapardım .Oda söylenirdi sabahın hayrından yararlan, gün ışığının kerametinden diye .Haklıymış ne diyeyim zaten hangi konuda haklı değildi ki işle ilgili. Nerde kalmıştık karnımızı doyurduk bir güzel sıra sohbetin dallarında gezinmeye geldi e kahvemizi de söyleyip başlıyoruz kaldığımız yerden. Müzik her kesime hitap eder. Nağmelerin birbirlerini kuyruklarından yakalayıp sıralanmasından oluşurda sizde o coşkunun içinde bir oraya bir buraya savrulursunuz. Bedeniniz bile sizden izinsiz katılır bu coşkuya beyninizi dinlemez. Aklınız dur dese de bacaklarınıza onlar daha bir coşku ile koşmaya başlar namelerin peşinden. Hele ki bir de bu nağmeler kendi yöresinin, kültürünün, dilinin ve melodilerinin motiflerini taşıyorsa eh işte yemede yanında yat deyimi tam bu sıra için. Çünkü o zaman türkülerde adeta kendini görebiliyor, memleketinde bir gezintiye çıkabiliyor çoğu zaman. İşte bacaklar sadece nağmelerin peşinden değil memleketinin sokaklarına doğru çekiyor halaylarını. Hele gurbette yaşayanlar için özel bir yere sahiptir memleket türküleri. Ana-babaya kimi zaman yar’a ve memlekete duyulan hasretten dolayı değişik bir duygu yoğunluğuyla dinleniyorlar belki de. Aldım sazımı elime ha bire anlatıyorum da anlatıyorum. Biraz da sazı gerçek sahibine Rüstem Avcı’ya bırakalım o anlatsın biz dinleyelim.

Siz diyorum Rumeli Türkülerine genel olarak baktığınızda nasıl yorumluyorsunuz?

Balkanlarin3Rüstem Avcı: Sadece hüzün, acı, gurbet değil. Bunlar da var, ama Rumeli türkülerinde bir hareketliliğin olduğunu görüyoruz diye başlıyor sözlerine.

Türkülerde sadece bir aşk sunuşu da yok. Mesela yakın zaman şarkılarına baktığınızda bir aşk sunuşu var devamlı. Oysa eski türkülere baktığınızda bir olay var. Genelde acı, hasret, yaşanmış ve ayrılık olanı var. Zaten türküler olaylar üzerine çıkıyor. Her türkünün hikayesi var. Kimi hikayeler günümüze kadar gelmiş kimisi de türkü olarak kalmış. Mesela bir türkü dinletiyoruz TRT’de “gitme artlim gitme sen bugün oduna” diyor. Türküyü incelediğinizde baştan sona ağıt olduğunu görürsünüz. Hamdi öldürülmüş, ona yakılmış bir ağıt. Ama söylerken, dinlerken oynayası geliyor insanın ve oynanıyor da. Demek ki Balkanlar insanı hüznü ve sevinci yaşamayı birleştirebilmiştir. Bu çok önemli bence. Başka yörelerde ise bazen bakıyorsunuz adam öyle bir dövünüyor ki sizin de ağlayasınız geliyor. Ama Rumeli türkülerinde acizlik yok, bir diriliş bir uyanış var. Evet Balkan ülkelerinin bir çoğunda insanlar baskılar görmüş, ezilmiş, horlanmış ama hiçbir zaman ümitlerini yitirmemişler. Hem hareketlilik hem de ezikliği hissetmek mümkün. Yani bir liriklik bir özlem var. Bu bazen Anadolu özlemi olabiliyorken bazen de bir başka Balkan ülkesindeki yakınlarına karşı bir özlemin türkülerle dile geldiğine şahit oluyorsunuz. Balkanlardaki müziği üçe ayırıyorum diye ekliyor sözlerine Osmanlı dönemine ait müzik, Komünizm dönemine ait müzik. Buna Bulgaristan ve Yugoslavya giriyor. Ve o dönemlerde Komünizmi öven türkülerin olduğunu ben gördüm ve inceleme fırsatım da oldu. Ve Komünizm sonrası türküler. Türküler yaşamaya devam ediyor ve ben bu şekilde bir gruplandırma yapabileceğimizi söyleyebilirim. Klasik müzikten etkilenmiş türküler var, Anadolu’nun devamı gibi. Mesela, komünizm sonrası “Safiye ve Karyola” türküsünü ben araştırmalarım sonucunda ortaya çıkardım ve bu türkü mükemmel bir Deliorman türküsüdür ve epey de beğenildi. Yine “zilli maşa darbuka” o da bana aittir.

Sizin kattığınız birçok türkü de var değil mi bildiğim kadarı ile diye soruyorum

Rüstem Avcı: Birçok türküyü derlediğini ve bu türkülerin tanınması uğruna verdiği çabalardan bahsediyor. Örneğin Gagavuz türküsüne düet yapmış. 11.11.2011 de derlemiş. Çıkardığı Cd sinden bahsediyor büyük bir keyifle son Cd de mesela 14. eser Atatürk’ün annesinden alınma

 

“ Keten gömlek giyer evladaman”,  12. eser Balkan Bektaşi Nefesi “Aşkolsun meydan görene”

Bu cd oluşurken ne hikayeler yaşamışsınızdır yıllar içinde diye söylemeden duramıyorum. Gülümsüyor ve başlıyor anlatmaya bende başlıyorum anlattıklarının resmini yapmaya zihnimde. Ressam duygularım mı çağrıştı yine ne?

TRT için Balkan müzikleri belgeseli çekmişler. 6 ülkenin belgeseli yayınlanmış. Rüstem hocam da danışman olarak görev almış. İşte o günler den bir anekdot daha;

Rüstem Avcı:  “Makedonya Debre bölgesinde Kocacık köyüne gittik, köy düğünü çektik. Atatürk’ün babasının evini bulduk biz çekim yaparken sadece harabe ev temelleri vardı. Daha sonra Başbakanımız büyük bir hizmet vererek o evi muhteşem bir şekilde yenisini yaparak hizmete açtırdı. Basın da pek çıkmadı bu haber maalesef. TRT televizyonunda canlı yayın var. Çıksana urumelinin düzüne türküsünü söylüyorum. Şef dedi 2. kıtada zurna girecek arada sen sonra işaretimle 3. kıtayı söylemeye başlarsın ben de ona göre konsantreyim. 2. kıta bitti. Ne zurna var ne de çalan. Şef ısrarla hadi türküye gir der. Ben gayet rahat gireriz be ya dedim ama şefi görsen kendini yiyor stresten. Acelen ne gireriz be ya dedim. Samimi ve rahat olmak lazım. Hem türkü kurtuldu hem de seyirci zevk aldı.

Hazır cevaplığınız ve zekiliğiniz işe yaramış hocam. Peki derlenerek tekrar yaşantımıza katılan bu türküler hangi coğrafyayı kapsıyor?

Rüstem Avcı:  Rumeli veya Balkan türkülerinin derlendiği bölgelerin ve yörelerin haritasını çıkarak başlayacak olursak şöyle bir sıralama yapmak lazım. İstanbul’un Avrupa yakasından alıyoruz, Balıkesir, Çankırı, Ege’nin bir kısmı, ondan öte Batı Trakya ve Girit adasına kadar gidiyoruz. Bulgaristan, Eski Yugoslavya, Kırım ve Romanya. Rumeli türküleri benim anladığım bu harita içerisinde kalan ülke ve yörelerden oluşuyor. Geniş bir alan. Küçük farklılıklar gösterse de genelde Rumeli’nin özelliğini gösterirler. Mesela Kırım türküsünü dinlediğinizde aynen Rumeli türküsü gibi, ama sadece şive farkı var. Romanya türküsünü dinliyorsun aynen Bulgaristan ve Kırım türküsüne çok yakın. Yugoslavya’ya bakıyorsunuz dil, şive biraz farklı, ama zenginliği aynı, ahenk, uyum aynı, Batı Trakya türküleri de aynı özelliği gösteriyor. Yalnız Batı Trakya’da biraz daha klasik Osmanlı müziği hakim. En çok araştırılmış Bulgaristan var. Çünkü Komünizm döneminde bile Türkçe plaklar olduğunu araştırmalarımla tespit ettim. Mesela, bir dönem Sofya radyosu Türkçe yayınlar yapmış. Neden? Çünkü Türkiye’yi etkilemek için, Komünizm propagandası yapmak için. Türkçe yayınları o türkülerle süsleyerek dinleyici çekebilmiştir. Ve bunların çoğunu özel çabalarım sonucunda arşivime dahil edebildim.

Sanat bir araştırmadır. Sürekli araştırma ile yeni bilgiler öğrenir onları harmanlayarak yeni eserler üretiriz. Çağrışımlardan şiirler, bilgilerden yazınlar, görsel çağrışımlardan resimler yaratırız. Araştırma yaptıkça kuvvetlendikçe bilgimiz cesaretimiz artar yeni şeyler denemek ve üretmek için güç buluruz kendimizde. Resimde renklerden yeni renkler üretir yeni malzemeler katarak canlandırırız tablolarımızı peki bu müzik içinde geçerli mi? Derlenen bir türküyü aynen geldiği şekliyle mi okumak lazım?

Rüstem Avcı:  O ayrı bir konu. Bakın Batı Trakya’ya gittiğimde Yunanca şarkılar söyleyen sanatçılar dinledim. Bizim Urfa bölgesinde söylenen türküyü Yunanca olarak okudular, ben şok oldum. Çok güzel söylediler ve hoşuma da gitti. Yani benim kültürüm olan türküyü Yunanca, Yunanlı bir sanatçı söylüyor. Ve bunun da epey örnekleri olduğunu biliyoruz. Kültür etkileşimi toplumlar arasında tabi ki olacak. Ama ben araştırmacı olarak, bir Kırcaali türküsünü bir İskeçe bir Gümülcine türküsünü ayırt edebilirim. İşte bu Kırcaali türküsüdür diyebilirim. Neden? Çünkü benim elimde o yöreye ait bilgiler var, oranın özelliğini gösteren veriler var. Bunları ben biliyorum, ama bir başka kişi bilemez. O elindeki yetersiz bilgi ve kaynaklardan dolayı orada yanlış yapabilir. İşte araştırmacılığın da önemi burada. Türküleri yaşamadan, türküleri kaynağından dinlemeden, bazıları da sırf ticari amaçla gelir getirsin diye söylüyorlar. Biz ise TRT olarak havasını vermeye çalışıyoruz. Şimdi ben kalkıp bir Tunceli yöresi türküsü okursam, Tuncelili gibi okuyamayacağım kesin. Kendimi Balkanlar ve Rumeli türküleri üzerine geliştirmiş bir sanatçıyım. Tabi ki söylediğim yörelerin en güzel havasını vermeliyim. Orada “bre” diyorsa “bre” demeliyim. “Be” diyorsa “be” demeliyim, o bile çok önemli. Mesela, “Aman bre deryalar” derler, hâlbuki Bulgaristan`da bana “bre” kullanma “be” kullan diyorlar. Yani bunlar önemli, dikkat edilmeli bence. İyi ki de öyle yapmışsınız hocam böylece bizde keyfin zevkinde dinliyoruz sizi .. Teşekkür ederiz. Hadi kalkıp gidelim vakit sizi dinleme vaktidir. O güzel sesinizle yöremizin değişik türküleri ile benim tablolarımın önünde Kosova’nın o canım Sanatla Uyanmak Festivali bünyesinde. Yerime oturuyorum ve sahne. Rüstem Avcı başlıyor döktürmeye o ne omuzlarım benim değil sanki kıpır da kıpır oh biraz da İzmir kızıyım ya kapı gıcırtısı ne kelime esen yelde oynarız biz . Bir bir sıraladıkça türküleri dayanamıyorum kalkıp oynayasım geliyor. Ortam müsait olsa da kurtçuklarımı bir salıversem de gezinseler şöyle bir rahatlasalar diye fısıldıyorum Nesrin’ime gülüşüyoruz. Sahneye birde Aluş Nuş gelmez mi! İkilinin düetinde bütün salon yarı resmi yarı hoş aynı endamda salınıyoruz. Safiye ye karyola dar gelir. Sevgi ile türkü ile sanatla, müzikle, kısacası renklerle kalın efendim.

 

 

 

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.