Ben Yaşlanmayacağım!..
Evet sen öyle zannet. Yaşlanmayacaksın. Ele ayağa düşmeyeceksin… Hep böyle kalacaksın. Malum Yaşlılar Haftası. Yaşlılarımızı hatırlayalım, farkındalık sağlayalım falan. Geçin bunları. HEPSİ HİKÂYE. Eğer kişinin gözünde her şey paraysa, merhamet, sevgi yoksa uğraş dur… Nafile… Neden bu kadar umarsız, vurdumduymaz olduk? Ne oldu bize? Bir gün bizim de yaşlanacağımız neden aklımıza gelmez? Bizim aslında en güzel yanlarımızdan birisiydi büyüklere gösterdiğimiz saygı, sevgi ve ilgi. Ama maalesef ciddi bir çözülme yaşıyoruz. Eğer bu gibi manevi değerlerimizle ilgili gerekli tedbirlerimizi almazsak böyle sadece geçmişimizle böyleydik falan diye sadece övüneceğiz. Bugün “Beyaz Melek” filmi gişe rekorları kırıyorsa, bu kendimizle bir iç hesaplaşmamız değil de nedir? Fakat inancım odur ki; ne kadar dejenere olursak olalım, farklı kültürde ki ülkelerde yaşıyor da olsak, özümüzdeki bu sancı bizi güzelliklere taşıyacaktır. “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belalar sel gibi üzerinize gelirdi”. Yaşlının çeşidi olmaz! Yaşlı yaşlıdır, saygı, sevgi, ilgi bekler. Baba, anne, büyükanne, büyükbaba, kayınbaba, kaynana v.s. Bakın bir kayınvalide hikâyesini aktaracağım, gözyaşlarıyla okuyacaksınız. Yorumu siz değerli okuyucularımıza bırakıyorum;
RAHMETLİ KOCAYA ŞİKÂYET
Son günlerde bir surat bir surat ki gelinde, çayımı bile yarım dolduruyor bey! Allah‘tan kulaklarım ağır işitiyor da duymuyorum ne söylediğini. Ama yine de hissediyorum bey! Beni bu evde galiba istemiyor artık. Hey gidi günler heey! Oğlunu bilirsin, vur kafasına al elindeki lokmayı. İki arada bir derede ne yapsın? Ana bu, atsa atılmaz, satsa satılmaz. Bana artık gizli, gizli sarılıyor beey! Dün akşam uyurken öptü beni biliyor musun? Nasıl ağrıma gitti nasıl? Artık akide şekeri de getirmiyor. Hani dişlerim yok ya, güya yerken garip sesler çıkarıyor muşum da çocuklar iğreniyormuş benden. Yok vallahi yalan bey, hiç yapar mıyım ben öyle şey! Gelin artık çocuklara masal anlatmamı da yasakladı. Üstelik seninle konuşuyormuşum diye duvardaki resmini bir yere sakladı, olsun! Koynumdaki resminden haberi bile yok. Yine de beddua edemem beey! Oğlumun karısı torunlarımın anası O! Geçenlerde üst komşular geldi. Ne konuştuklarını duymayayım diye kapıyı üstüme kilitledi. Duymadım, duymadım, lakin hissettim. Huzurevine yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni. Ne yalan söyleyeyim pek ağrıma gitti beey! Ha sen ne diyorsun beey? Hani bi görünsen diyorum oğluna. Ne de olsa babasısın. Seni dinler! Bu odada oturur vallahi hiç dışarı çıkmam. Akide şekeri de istemem. Masal da anlatmam artık çocuklara. Ne olur ayırmasınlar beni bu evden. Yaşayamam nefes bile alamam. Sana ait anılardan uzak ne yaparım ben? Ne yaparım? Şu canımın pervazında hayalin durur, çekmecelerde el izin. Bastonun hala duvarda asılı. İstemiyorlar beni artık istemiyorlar. Hey gidi günler heey! Hani diyorum ya bi çağırsan. Yoksa yoksa sen de mi unuttun beni beey?
Bir küçük hikâyeyle daha konuyu pekiştirip yazımı bitireyim;
“Evin telefonu sabaha karşı 03:30 da çaldı. Uyku sersemi adam telefonu açtı. Telefondaki ses annesine aitti. Telaşlandı korktu, başlarına bir şey mi gelmişti? Annesi Nasılsın oğlum? İyi misin?” diye sordu. “İyiyim anne. Hayır mı? Bir şey mi oldu? Siz iyi misiniz?”dedi. Annesi “Biz iyiyiz, bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim” dedi. Oğlu da “Anne bunun için mi aradın, sabahın üç buçuğunda” deyince annesi de “Rahatsız mı ettim oğlum?” dedi. Oğlu “Evet anne rahatsız ettin deyince” “30 sene önce sen de beni bu saatte rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun”
Eğer hala sizinleyse, şimdi onu her zamankinden daha çok sevin…