Beni sever misin anne ?

Bir yerde bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Dolayısıyla yanlış da yanlışı getiriyor. Hani derler ya ilk düğmeyi yanlış iliklersen öyle devam eder ve sonuç komik olur doğal olarak. Demem o ki sevgisiz, saygısız, mutsuz, ilgisiz olmamızın temelinde birkaç önemli nokta var. Birincisi ve en önemlisi aile. Bakın derdimi hoş bir hikâyeyle anlatayım.

Kapıdan içeri gire girmez bağırdı.”Anne! Biliyor musun bugün kreşte ne oldu?”

-“Görmüyor musun telefonla konuşuyorum!” Hiç kimsenin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu. Her şey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu olduğunda… Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu. Nerelere gitsindi? Annesi kapattı telefonu. Mutfaktan tencere, kaşık sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti.

-“Sana yardım edeyim mi?” dedi en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı.

-“Hayırdır? Bir yaramazlık filan… Bak bir de senle uğraşmayayım! Çok yorgunum zaten!” Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır;

-“Nasıl yorulmuş yavrucak?! Uykunun gül kokulu kolları seni sarsın seni!” diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi. Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, ne diye ne diye annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu?

-“Anneciğim! Yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor. “

-“Uykuya dalayım da gül kokuları eksik kalsın. Yorgunluktan ölüyorum!” Bu kelimeden nefret ediyordu: Yorgunum… Yorgun olduğumdan… Böyle yorgun yorgunken…

-“Anneciğim sen yorulma diye…”

-“Yemekte konuşuruz oğlum! Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları yetiştirmem lazım. Hadi sen oyna biraz!”

-“Hani siz yoruluyorsunuz ya…”

-“Eeee…”

-“Ben de oynamaktan yoruluyorum!”

-“Ne yapayım?”

-“Bilmem…”

Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı. Işıklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.”Mum da yok!” diye karıştırdı el yordamıyla dolapları. Çocuk sırtüstü dönüp anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını. Deli tavşanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki elini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı. “Bak deli tavşan!”diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü o minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı. Neden sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını fark etti birden. Kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı. Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu. Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşçasına;

-“İşin bitince beni sever misin anne!”dedi.

Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.

Unutmayalım ki; çocuk yuvanın dışa açık ekranı ve hanedeki değişik seslerin hoparlörü gibidir

 

 

Benzer Videolar