Benim köyüm Kroyatsi ( Terziköy)

Seneler bir nehir suyu gibi, mütemadiyen akıyor. Nerede kaldı 1957?

Tam yarım asır! İnsanoğlu hayatta kaldığı müddetçe çok görgülere tanık oluyor. Bir bölgenin diğer yabancı güçler tarafından zorbalıkla işgal edildiği takdir de er geç yabancılar o bölgeyi terk eder. Lakin vatanını, köyünü, suyunu, toprağını ve bahçesini sevenler terk etmeyi tercih etmezler. İşte Kroyatsi ( Terzi köy) 1957 senesinden sonra Bulgaristan haritasından silinerek tarihe karışan köylerden biri oldu. Savaştan, depremden etkilenmeyen bu köy Arda nehrinin suları altında kaldı. Köy halkı köyünü terk etmek istemese de devlet tarafından silahlı elli kişilik bir grup, barbarca köyün evlerini 1956 senesinin Ekim ayında bombalamaya başladı. Köyümün yarısını yıktılar ve dışarıda kalan halk göç etmeye mecbur kaldı. Hatta içinde insan varken çatıya çıkarak evleri yıkmaya teşebbüs ettiler. Gaddarca bir el bombası attılar ve köyümüzü savaş alanına çevirdiler. Kim yapar bu zulmü? Almanlar mı? Hayır, aşırı milliyetçiler. Beşeriyete yakışmayan bir tavır sergilediler. İlçemiz olan Krumovgrad kasabasında oturan Kaymakam Ahmet İbrahimov ve parti sekreteri Nedelço Yorgov bile buna seyirci kaldılar müdahale etmediler. Hatta bazı evleri ateşe verdiklerine bizzat şahit oldum. Ne de olsa geçtiğimiz o meşakkatli günler mazide kaldı.

 

SOĞUK PINAR BARAJI

 

9.9.1957’de Studen Kladenets ( soğuk pınar) barajının açılış töreni yapıldı. Bizzat ben de bu törene iştirak ettim. O zamanın baraj müdürü olan Mühendis Novakov uzun bir konuşma yaptı ve şöyle bir cümle kullandı.”Asırlarca Arda nehri Rodop halkının gözyaşlarını Yunanistan’a ve Türkiye’ye götürmüştür. Şimdi ise sevincini…”

Ben buna asla katılmam. Çünkü Arda boyunda insanlar hür ve bahtiyar olarak hayat sürdürdü. Senenin 6 ayı çalışıp 6 ayı da istirahat etmekteydiler. Kroyatsi köyü Ürpek dağlarının kuzey eteklerine serilmiş bir vadiye yerleşmiştir. Batı, doğu ve kuzey sınırlarından ise, Arda nehri geçer. Güney’de de Ürpek Dağları vardır. Köy, 300 hanelik, 1500 nüfusa sahip bir Rodop köyüydü. Ayrıca Krumovgrad ilçesinde en büyük köydü. Bol ormanlara, soğuk sulara, mümbit (  bereketli) topraklara gönül vermiş köy halkı müsterih bir yaşam tarzı sürdürürdü. Burasını Osmanova ve Gnazdova köylerinden izleyen biri karşısında muhteşem bir köy manzarası bulabiliyordu. Benim köyüm, faşist ve sosyalist sistemde asla devlet yardımı görmedi. Köyümüzden milletvekili olan Darest Belediyesi’nde çalışan yöneticiler kendi köylerinin kalkınması için savaşırlarken diğer köyleri yardımdan mahrum ettiler. Mantıklı bir zihin faaliyeti sergilediler. Ne de olsa her iki köyün arasındaki mesafe 2 kilometre olunca komşuluk bağları asırlarca devam etmiştir. Düğün ve bayramlarda misafir olarak her iki tarafta buluşmalar olurdu. 1947’de halkın yardımıyla ahşap okul genişletildi. Aynı sene de ortaokul açıldı. 15 civarı köyden gelen çocuklar tahsillerine burada devam ettiler. Ben de bu okulda okudum. Hatta iki sene köyümde öğretmenlik yaptım.Okulda çocuk bahçesi (anaokulu)bile vardı.1954’te iki senelik umum tahsil şikolası (rüştiye) açıldı.Kırktan fazla genç tahsillerini yükselttiler.Maarif ve kültür alanında geniş adımlar atıldı.Köyde yeni okul ve lise açılması için faaliyete geçildi..Okulun taşları getirildi.Barajın engel olmasıyla her şey altüst oldu.Bir muhacir evinde kültür yurdu vardı. Piyesler hazırlanarak civar köylerde temsil verilirdi.1950 senesinde bölgede, ilçede,1. kalan talebe bedikolektifi Haskova Sancak Festivali’nde de ikinci oldular. Her haneye halk gençliği ve Rodop Mücadelesi ile Yeni Işık Gazetesi girerdi. Dini ve milli bayramlar haftalarca muhtelif şenlikler içinde kutlanırdı. Tarım alanına gelince 2500 dekar toprağa sahip olan köy halkı 100 tondan fazla tütün istihsal  ederdi. Mısır, buğday, gündöndü (ayçiçeği), bostan ve bağ bahçe ürünlerine de çok önem verilirdi. Her hanede koyun, keçi,inek ve öküz vardı.Öküzler hem toprağın sürümünde hem de taşımacılıkta kullanılırdı. Çetin Osman isminde bir çoban köyün keçilerini Ürpek Dağları’nda davul eşliğinde otlatırdı Onlarca köylünün ise, özel olarak koyun ve keçi sürüleri vardı. Ali Aga ile Rasim gibilerinin ise, Ürpek Dağları’nda yazlık koyun sayaları vardı. Bu gün yaban hayvanlarının gezdiği bölgelerde o zamanın ev hayvanları barınırdı. Köyüme mahsus bir dere, üçü de Arda’nın azgın sularına yerleşmiş, un değirmenleri vardı. Bu değirmenler köyümün kalkınmasından başka ayrıca diğer civar köylerine de hizmet ederlerdi. Pekmez fabrikası bile mevcuttu. Onu Darest köyünden olan Tonça isminde biri işletirdi. Kamış denilen bu tarım bitkisine gönül vermiş olan köy halkı, bol bol pekmez üretirdi. Gönül isterdi ki, köyümüz hala mevcut olsun; işte o zaman ona katkımız sonsuz olurdu. Baraj projesi faaliyete geçmeseydi, köyümde gerek maarif, gerekse kültür alanında çok faaliyetler gerçekleşirdi. Bilhassa şimdiki bu teknoloji sayesinde köyüm bir şehir şeklini alırdı. Ne yazık ki, bizlere verilen o itimadı gerçekleştirmek arzusuna nail olamadık. Benim köyümün bulunduğu bölge piknik için çok elverişlidir. Adeta masmavi bir deniz körfezini andırır. Perperek köyüne göç etmemize rağmen köyümüzün toprağını, suyunu ve ormanını özlediğimiz için piknik düzenlediğimiz olur. Köydeki dostlarım ve hısımlarımdan olan Saim, Esat, Bekir, Hafize, Cemile, Hayriye, Orhan, Muazzez, Naci, Ali, Nevzat, Samir, Fatmagül, torunlarım Yücel, Sibel, Nesrin, Nergis ve tabiatı sevenlerle buluşup neşeli günler geçiririz. Köyde son düğünü sergileyen Hafize Ömerova’nın da gerek piknik alanında gerekse Yazovir’in mavi sularında yüzerken türkü söylemesi bizi müsterih eder.

Terziköy ovaları

Buz gibidir suları

Yazıövir’e bıraktık

Düzülmüş yuvaları

Yazovir’in suyuna baktım, baktım

Gözlerimi sürdürdüm vatan yoluna

Evet, insanın doğduğu ve büyüdüğü yer vatanıdır. O göç ettiğin bölgeler vatan olmaz. İsimlerini vermek istemiyorum bazı köyden arkadaşlarım var ki, bu köyün topraklarına ayak basmış değiller. Onlara sesleniyorum; Gelin! Köy meydanda değilse de tabiatını görün. Çıplak yamaçlar orman oldu. Mevcut olan şu ki, tabiatın rengarenk görünüşüne hayran kalırsınız. Öküz kılından top yaparak oyun oynadığınız semtleri gezin! İnek, öküz otlattığınız Orta Tepe’ye çıkın! Kırların çeşitli yerlerinde çiçekler ortalığı kaplar. Tatlı esintiler suyun üzerinde hafif kırışıklar meydana getirir. Ufacık dalgalar rüzgârla birlikte bir yerde toplanıp yaşanmışlıkları anımsatır. Gençlik hayatınızı hatırlayın; Baba, anne, dede, büyükanne bu topraklarda yatıyor. Sizi bekliyorlar. Hiç olmazsa onların ruhu için birer Fatiha okuyun. O zaman vatan kelimesinin ne kadar güzel olduğunu anlarsınız. Ben 1934 doğumluyum. Köyümde 22 sene hayat sürdüm. İlk nefes aldığım şu bahçe, şu yurt, şu toprak damarımda kan oldu. Şu ağaçların gölgesinde oynadım. Uçurtmalar salarak bulut kovaladım. Tarlada saban tutmayı  bu toprakta öğretti bana babam. Babamın, dedemin, büyükannemin yattığı bu yer daima sevdiğim güzel yurdumdur. Perperek köyüne göç etmemize rağmen yarım asır hasretlikle köyümün topraklarına yüzden fazla ayak bastığım oldu. Kardeşim Esat ile köyümü işgal eden o mavi sularda her sene yüzerim.. Köyümün havasını teneffüs etmek yaşamıma adeta ilham kaynağı olur. Ne yazık ki, dostlarımız yarısı rahmetli oldular. Geleneksel olarak her sene köyümde buluşma merasimi uygulayamadık. Maalesef bunun için çok üzgünüm.

Mustafa Mestanoğlu

 

Perperek- İzmir

 

Benzer Videolar