Bizler Ebru ile Suya Yazı Yazarken…

SÖZDE SOYKIRIM, BU KEZ ARNAVUTLUK'TA SAHNEYE KONMAYI BEKLİYOR.

Biz Tiran’da ebru kursları verip, kanalizasyon yenilemekle meşgulken, İtalya tv yolu ile çoktan kardeşlerimizin kanına girmeye başlamış. Ancak suçlu biziz. Ebru gibi gereksiz ve yarım zamanlı aktivitelerle suya yazı yazarken altımızdan koskoca bir Arnavutluk halısı daha çekiliyor. Hem de tam zamanlı olarak. Gelecekte bu ülkede de soykırım oylaması yapılır ise hiç şaşırmamak gerekir. Bu yazımda bunun için şartların şimdiden hazırlanmakta olduğuna dikkati çekmek istiyorum. Arnavutluğa yatırım yapan ülkeler içerisinde Türkiye, geç kalmış olmakla birlikte liderliğe doğru yürümekte olan bir ülkedir ancak son yıllarda ülkemiz adına bu topraklarda yapılan işlerde kimi yerde skandal derecesinde düzensizlikler mevcutken kimi yerde ise bir vurdum duymazlık ve rehavet havası hâkimdir. Tarihin hiçbir döneminde bir sanat dalı olmamış ancak, bundan başka hiçbir zanaatı olmayan kişilerce sanat olarak arz edilen “Ebru” zanaatkarlığı, bilmeyenler için söylemek gerekir ise ciltçilik ve yorgancılık gibi bir zanaattır. Desen, cilt ve yorganın üzerine de yapılır. Birini deri üzerine birini ise saten üzerine nakşedersiniz. Ebru da bir zanaattır ve asla ana malzeme olmamış, bir kitabın boş kapak arkalıklarını doldurmak için kullanılmıştır. Son yıllarda İSMEK gibi belediye kursları ile eve kapanan ve sosyal hayatı ev hanımlığı ile özdeşleşmiş hanımlarımız başta olmak üzere ülkemiz insanını üretken kılmak için çoğu bir yığın zanaatkarlık ile sanat dalları aynı potada halka kurs olarak sunulmuştur ve ebru da doğal olarak bir zorlamalı sanat dalı şeklinde sunulur.

 

 

 

 

 

ARNAVUTLUK’TA EBRU’NUN İŞİ NEDİR?

Peki Arnavutluk’ta ebrunun işi nedir? Birileri Balkanları hala tek bir bölgeymiş ve tek tip insanlar yaşarmış gibi basmakalıp ve ezber bilgilerle bilmekte ve bu da böyle gidiyor. Oysa Balkanlarda Arnavutluk, Bosna Hersek’ten tamamen farklı bir ülkedir. Bosna’da ebru gibi, hat sanatı gibi, tezhip gibi bizim ince zanaat ve sanat dallarımızı anlayacak olan kitleler mevcuttur. Zira Bosna Hersek, dini vasıflarını koruyan ve dine ait sanat dallarının korunduğu ve halkın hafızasında yer ettiği bir ülkedir. Ancak ekonomik ve siyasi problemleri mevcuttur. Kısacası Bosna’nın dini ve kültürel dinamikleri güçlü ve canlıdır. Arnavutluk’ta ise 45 senelik bir komünizmin kültürel açıdan DNA’sı ile oynadığı, kültürünü kaybetmiş, dinini ise büyük ölçüde yitirmiş ve geçmişine yabancılık çeken insan fenomeni söz konusudur. Hali hazırda Arnavutluk’ta domuz eti, en çok tüketilen ettir. Nüfusun yüzde 70 ekseriyeti an itibarı ile Müslüman olan bir ülkede domuz eti tüketimi yanında, alkol ve uyuşturucu da peynir ekmek gibi gitmektedir. Halk, İtalyan kanallarını izlemekte, bu kanalları izlemeyenler ise Digitalb denen ve hiçbir sansür kurumunun olmadığı ülkede at oynatan bir Digital yayın paketine abone durumdadırlar. Arnavutluk, Bosna Hersek’ten farklıdır. Halk, kendisinden esirgenen özgürlüğü 1990 sonrasında son damlasına kadar sıkarak almakta, ahlaki ve toplumsal yargıları önemsememekte ve bunu da kontrolsüz olarak kullanmakta ve kendisine sunulanı da çoğu kez sorgulamamaktadır. Buna rağmen bazı devlet kurumlarımız ülkede bir belediyenin kanalizasyon projesini üstlenmekte, hiçbir şekilde halka görünmeyecek ve yapılmasının ardından Sosyalist Partili belediye tarafından kendi icraatı gibi sunulan projelere para harcamaktadır. Ülkemiz insanının emeği ve beklentisi toprağın birkaç metre altındaki kanalizasyon projelerine prestij olarak yatırılmaktadır. Oradaki kurumlarımızın hesapsız işlerini daha evvelki yazılarımda ayrıca belirtmiştim. Sorun Arnavutlara Yunus Emre Enstitüsü’nün çalışmalarını kaç kişi biliyor? Oysa feci bir kira ödüyoruz bu enstitünün kirası ve giderleri için. Ben sordum. 1000 Arnavut’tan 2 tanesi bildi. Türkiye’yi ise 70’li yılların klasiği “Shamia Kuqe” dedikleri, “Al yazmalım”  filmi ile ve Zenyep Değirmencioğlu’nun oynadığı Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler filmi ile hatırlıyorlar hala. Çünkü komünizm zamanında sayılı üç beş film getirilmiş ülkemizden. Ancak şehir merkezinde İtalya vardır ve Tiran meydanına sıfır noktada yer alan, merkezi kısımdaki opera binasında bulunur elçilikleri. İtalyan Kültür Merkezi’nin yerini ise kimse bilmez. Çünkü çok mütevazı bir yerdedir. Ancak İtalyan filmleri tüm Digitalb kanallarında yaygındır. Bunu geçtik, devlet televizyonu ve diğer kanallarda da İtalya vardır. İtalyan Kısa Filmler Haftası, İtalyan Opera Haftası, İtalyan Karikatür Haftası, Resim Haftası gibi bölge halkının merak duyacağı ve onların algı düzeyine hitap eden programlar ile İtalya, haftada her hafta en az 3–4 etkinlik ile Arnavutluk’ta vardır. Biz ise mütedeyyin bacılarımızın Eyüp Camii önünde sergiledikleri ebru kursu ile onların dine kurutulmuş gönüllerini kazanmaya çalışmak gibi anlaşılmaz bir misyon ile vakit harcıyoruz. Bosna’da yapılsa içi yanmaz insanın. Hiç değilse alıcıya gider malzeme. Bunu da çok önemsiz bütçelerle yaparlar. Ata et, aslana ot atıyoruz vesselam. Dünyada büyük devletlerin toplum mühendisliği konusunda mahir olduklarını biliriz. Eğer bir ülkenin bir safta yer alması isteniyor ise o ülkede kamuoyunu yönlendirecek bir patlama, bir suikast ya da önemli bir olay meydana getirilir. Ancak eğer ülkenin bir safa geçmesi için halkının hafızasında bir değişiklik gerekiyor ise bu da Tv yolu ile halledilir. İşte Arnavutluk şu anda bu evrededir. Gelelim konumuza. 06.02.2013 tarihinde Digitalb Kanalları yayın pakedi içerisindeki Digitalb Film Autor kanalında, Türklerin Ermenilere (sözde) katliamını konu alan İtalyan yapımı bir film gösterilmiştir. Film Arnavutların anlaması için Arnavutça altyazılı şekilde Arnavutluk halkına sunulmuş ve 22.40’ta başlayıp 00.45 sularında bitmiştir. Filmin Arnavutça adı “Ferma e Laureshave” olarak gösterildi. Orijinal adı ise La masseria delle allodole şeklindedir ve 2007’de İngilizce olarak Skylark Farm olarak gösterilmiştir.

FİLMİN ÖZETİ

Filmin Arnavut kanalındaki gösterimi esnasındaki film özeti şu şekilde yazılıdır.

“Bazuar ne romanin e Antonia Arslan. Nje film nga Paolo dhe Vittoria Taviani. Genocidi kunder popullsise Armene gjate luftes se pare boterore. Jeta e nje gruaje e cila do te sakrifikoje gjithçka, per te shpetuar familjaret e saj.

Yani, “Antonia Arslan’ın romanından uyarlama filmde Birinci Dünya Savaşı’ndaki Ermeni halkına yapılan katliam esnasında her şeye katlanan ve ailesini kurtarmak isteyen bir kadının hikayesi anlatılmaktadır.” Ortada katliam var mıydı ya da yok muydu? Anlatılmıyor. Bolca tecavüz sahnesinin bulunduğu filmde katliam çoktan varmış ve gerçekmiş gibi filmin konusu özetleniyor. Birinci elden ve bir İtalyan mankurtunun özetlediği şekli ile. Aslında tüm ülkede mankurt bir İtalyancılık hakimdir ve mankurta da gerek yoktur Arnavutluk’ta KKTC’den bile daha fazla para harcadığımız ve gelişmesi için elimizden geleni yaptığımız Arnavutluk ki halkı TV’ye sıkı sıkıya tutkun bir ülkedir. Kulpundan tutulup yaban ellere teslim edilmiştir. Bu durum hakkında gerekli ve yapılması elzem bir iş görüyor iseniz tasarrufunuza sunuyoruz. Görmüyorsanız, tekrar okumanızı rica ederim. Arnavutluk’tan bahsediyoruz. Birçok açıdan sübvanse ettiğimiz bir ülkede bu tür filmlerin gösterilmesine ve aleyhimizde bir propaganda başlangıcına dahi tepki veremeyeceksek en azından kanal ile iletişime geçilerek bizden gönderilecek bazı belgesellerin de yayınlanması sağlanabilir. Arnavutluk, bize uzak bir ülke değil. Birçok şey, dostça telkinle dahi mümkündür ve bunu bizden daha iyi bildiğinizi düşünüyor, ilgi ve tecrübelerinize konuyu havale ediyoruz. Aslında bu tür filmlerin gösterimi dahi kendimizi orada dahi yeteri kadar anlatamadığımızın ve geç kaldığımızın birer kanıtı olsa gerektir. Bir Arnavut’un da dediği gibi ; "Türkiye harcıyor, yatırım yapıyor, destekliyor da ne oluyor? Görmediğimiz kanalizasyonlara, Mirdita'da ineklere bir iki hastanede ekipmana ve bir iki projeye gidiyor. Ama şehir merkezinde İtalya var. İtalyan kısa filmleri, telenovelleri ve italyan kültürü... Yine italya sevdalısıyız. Çünkü orası batı" Digitalb firmasının ardında Top Channel bulunur. Top Channel'ın ardında ise PS yani Arnavutluk Sosyalist Partisi. Bu partinin ardında ise Türkiye karşıtı kos koca bir lobi bulunur. Bugün sözde Ermeni katliamına inandırılan halktan çıkan bireyler ve bu filmlerle yetişen gençlik, çok değil 10-15 sene kadar sonra Arnavutluk parlamentosunda olacaktır. En azından oy verecek birer birey olacaklardır. 10–15 sene sonra büyük Türkiye’nin hala küçük belalar ile uğraşmasını istemiyorsak, lütfen biraz özen. Elçiliğimizde ya da TİKA'da hadi bilemediniz Yunus Emre Enstitüsü’nde gün boyu 7/24 Arnavut kanallarını takip eden birilerinin olması elzemdir. Elçilik görevlileri de ülke gündemi ile yetinmemeli ve ülke medyasını da aktif olarak takip etmeli ve hatta yapabiliyorlar ise İtalya kadar da olsa yönlendirmelilerdir. Bu öyle ebru kursu gibi ciciş şeylerle değil, İtalya bunu nasıl yapıyorsa öyle yapılması lazım olan yollarla yapılır. Büyük devlet küçük incik boncuk işleri ile algısını küçümsenir boyutlara indirgememelidir. Türk Arnavut dostluğunu istiyorsak ve ülkemizin orada her zamankinden de fazla olmasını dert etmiş isek, Arnavutluk’tan birilerinin merkeze çekilmesinin zamanıdır. Ancak daha da uzun vadeli ve köklü bir çözüm istiyor isek, orada kültürel DNA’ları ile oynanmış olan halkın sosyolojik eğilimlerine göre hizmet götürülmesi ve ülkemize yönelik algının oraya en uygun şekilde ortaya konması gerekmektedir. Lütfen artık sadece hariciyecilerin değil, sosyologlar ve coğrafyacıların, sanatçıların fikirleri de devlette kabul görsün. Harcadığımız insan, maddiyat ve enerji artık prestij olarak dönsün: “Siz harcıyorsunuz ancak yine İtalya sevdalısıyız. Orası Batı!” Diyenlerin zevk ve algılarını alıştıra alıştıra değiştirelim. Dedeleri bizden olanlar, bir sonraki kuşakta İtalyan ya da Yunan olmadan evvel, Arnavutluğu entelektüel ve köylülükten uzak programlar ile kurtaralım. Dileriz uyarımız bir bilgilendirme kabilinden ciddiye alınır.

 

Benzer Videolar