Bosna da ciddi bir oyun oynanıyor. Bosna-Hersek’i seven herkesin yüreğini yakan olaylar yaşandı. En güzel binalar, en değerli duvarlar ateşe verildi. Kim tarafından? Sözde daha iyi gelecek için mücadele edenler. Ama hayır, o binaları yakabilecek insanlar ne vatanı severler ne de gelecek isterler.
Doksanlı yılların başında öğretmenliğe adım attığımda öğrencilerime Bosna katliamını anlatırken gözyaşları içinde… Coğrafya bilgisinde harita da Bosna yı gördüğümde ve gösterdiğimde çocukların ilgisi... Çocuklarla beraber ağlamıştık. Anadolu nun bir köyünde öğretmendim. Öğrencilerime derse başlamadan 10 dakika kadar kendilerini rahat ifade etsinler, dünyada olup bitenlerin farkında olsunlar gibi bir dizi amaçla öğrencilerime haber izlemelerini ve sınıfta anlatmalarını istiyordum. 1993 yılıydı. Öğrencilerim haberlerde Bosna Savaşı’nı anlatıyordu (Bu bir savaş değil, KATLİAM. Çünkü savaş eşit şartlarda yapılır.) Ben haberi izleyen öğrencilere, farkında olmadan, ilgi gösterdikçe, öğrencilerimin her haberi artık Bosna olmuştu.
- Öğretmenim çocukların da olduğu apartmanı bombaladılar… Gördünüz mü? Çocuklar nasıl bağrışıyorlardı…
-Öğretmenim pazaryerini bombaladılar, bir sürü anne çocuk öldü… Kadınlar, adamlar feryat ediyordu çaresizce…
-Örtmenim bir sürü adamı dizip Sırplar kurşunladı.
-Örtmenim 8000 kişi kayıpmış…
-Öğretmenim haberleri izlerken katliam görüntülerinden babam sofradan kalktı. Yemek yemeden..
-Örtmenim bu adamlar dünyalı mı?.. Niye acıma duyguları yok…
…….
Bazen çaresiz kalırsınız. Gözünüzden yaşlar boşalır sadece. Öğretmensinizdir. İnsanlıktan, onurdan, merhametten, sevgiden bahsedersiniz. Çocukların karşılaştıkları dünya ile sizin olması gereken arasında sıkıştırırsınız. Çok şükür. Neden böyle bir giriş yaptım? Çok şükür katliam bitti, savaş bitti. Ama şuan Bosna da ciddi bir oyun oynanıyor. Bosna-Hersek’i seven herkesin yüreğini yakan olaylar yaşandı. En güzel binalar, en değerli duvarlar ateşe verildi. Kim tarafından?
SÖZDE DAHA İYİ GELECEK İÇİN MÜCADELE EDENLER
Sözde daha iyi gelecek için mücadele edenler. Ama hayır, o binaları yakabilecek insanlar ne vatanı severler ne de gelecek isterler. Uğruna canlarımızı verdiğimiz binayı yakmak kimin haddine? Kimine göre bu eylemler için geç bile kalındı, ülke öyle durumda yani, kimine göre ise olaylar birkaç güne unutulacak. Neyse ne, sonuç olarak Tuzla, Saraybosna, Priyedor, Kakany, Bihaç, Zenitsa ve diğer şehirlerde halk sokaklara döküldü ve hükümeti, ülkedeki son yılların durumunu protesto etti. Tuzla, eylemlerin en sıcak bölgesiydi, binlerce kişi sokaklara çıktı, oradaki hükümeti protesto ettiler. Cuma günkü eylemlerde bina neredeyse tamamen yakıldı, eşyalar dağıtıldı atıldı. Koca bir bina yandı, içindeki hemen her şey yok oldu. Ardından Tuzla’dan istifa haberleri geldi, halkı şiddete son vermeye çağırdılar. Aynı gün Saraybosna’da eylemciler aynı şekilde protestolarını şiddete başvurarak gerçekleştirdiler. Devlet binalarını taşlayarak, yakarak, polise saldırarak “daha iyi yarınlar” için mücadele vermeye çalıştılar. Aynı şekilde Zenica’da, Bihaç’ta ve diğer şehirlerde de yakıp yıkmalar yaşandı. Bakın olayları ŞEÇEROVİÇ hanımefendi ne güzel özetliyor:
SÜREKLİ ARTAN EKONOMİK SORUNLAR
Eylemlerin en büyük sebeplerinden biri sürekli artan ekonomik sorunlardır, yani eylemleri çoktandır hak etmiş bir durum var, vatandaşlar da haklı. Yalan yok, ülke gitgide kötü duruma düşüyor: İşsizlik artıyor, yolsuzluk artıyor, çalan çalana, koltuklarda oturanlar kayda değer çözüm sunmuyorlar, gençler ülkeden kaçmak istiyorlar, bir taraftan ekmek parası bulamayanlar, diğer tarafta havuzlu evler yapanlar, katil hırsız serbest dolaşıyor, kanun hukuk yok. Ama yakmalar gerçekten de bu sorunlar yüzünden mi oldu? Saraybosna’da yakılan Cumhurbaşkanlık binasını, içinde yanan Bosna-Hersek arşivini, Kanton binasını, 1992–1995 yıllarında korumak için bizim babalarımız, ağabeylerimiz, eşlerimiz canlarını verdiler. Cuma günü yükselen dumanları gördüğümde, Viyeçnitsa kütüphanesinin yandığı gün gibi hissettim kendimi ve gözyaşlarımı tutamadım. Saraybosna’da savaşı yaşamadan, o binaları düşman ele geçirecek korkusunu bilmeden, o duvarların değerini anlamak da zor. Yakanlar arasında gerçekten hükümeti protesto etmek isteyenler yoktu. Yakanların çoğu 18–25 arasında gençler, bomba sesini hiç bilmemiş, onlar Bosna-Hersek diye bir ülkede doğabilsinler diye yüz binlerin şehit olduğu, yüzlerinde maskeler, ellerinde sopalar, önceden organize olmuş gruplardı. Aralarında gerçekten hayat mücadelesi veren işsizler, gaziler, emekliler, öğrenciler yoktu. Yakmaya başladıklarında normal vatandaşlar da şaşkınlık içindeydi, arkaya çekiliyorlardı.
POLİS BİR ŞEY YAPAMADI
Polis bir şey yapamadı çünkü eli kolu bağlandı. Güvenlik Bakanı Radonçiç’in talimatıyla polis herhangi bir müdahale yapamadı ve kontrolü kaybetti. Ancak binalar yakıldıktan sonra polisin elleri çözüldü ve talimatın gelmesiyle birkaç dakikada kontrolü sağladılar, eylemcileri uzaklaştırdılar, itfaiyeler binalara yaklaşabildi, yangınları söndürmeye başladılar. Demek ki önlenebilirdi. En önemli sorulardan bir tanesi, Radonçiç neden binaların yakılmasını bekledi? Neden zamanında müdahale yapmadı? Tüm bu olaylardan kendine ve partisine yarar çıkartmak istediği çok açık. Dünyada yaşanılan çeşitli baharlardan ve protestolardan sonra, benzerliğinden ötürü, Bosna-Hersek’teki olayları da hemen o şekilde yorumlamak en kolayıdır. Fakat unutulmamalı ki diğer hiçbir ülkede Bosna-Hersek’teki gibi bir yönetim sistemi yoktur. Dolayısıyla böyle bir ülkede yapılan protestoları da çeşitli açılardan değerlendirip, yorumlamak lazım.
Kendine pay çıkartmak isteyenler arasında SDP de vardır. Bosna-Hersek’teki Sosyal Demokrat Partisi (SDP), ona karşı yapılan eylemleri kendi çıkarlarına dönüştürme çabası içindedir. Olaylara baştan bakacak olursak her şey Tuzla şehrinde başladı demiştik, Tuzla’da yönetim ise SDP’nin ellerinde. Ve oradaki halk, özellikle de işçiler, SDP’ye karşı olan memnuniyetsizliklerini dile getirmek için sokaklara çıktılar, yönetimin istifasını istediler. Halkın tepkileri özellikle Tuzla’da kapatılan önemli fabrika ve firmalar içindir, SDP’nin bu konuda Tuzla’ya büyük zararı oldu. Diğer şehirlerde yapılan eylemler ilk başta Tuzla şehrine destek amacıyla yapılmaktaydı, sonrasında ise her yer savaş alanına döndü. İnsanlar zaten yıllardır memnun değiller, bu da sabrın son sınırı oldu. Fakat eylemlerin diğer şehirlere yayılmasıyla, SDP bunu değerlendirip, tüm ülkede yapılan eylemlere getirmeye çalıştı ki nitekim de öyle oldu.
KOMŞİÇ OY TOPLAMA DERDİNDE
Bir diğer isim de Komşiç. O da aynı şekilde oy toplama derdinde olup, tüm bu olayları kendi çıkarları için kullanmaktan yana oldu. Eylemlerin ilk sıralarında yer alanların çoğu, yakanlar yıkanlar, önceden bu tarz savaş havası için organize oldular. “Eylemlere sopalarla gelin’’, “İlk önce agresif polislere saldırın’’ vs. gibi mesajlar sosyal medyada hızla yayılmıştı. Binaları yakmakla kalmadılar, trafik lambalarını yıktılar, otobüs duraklarını, büfeleri yıktılar, soydular. Bunların vatandaşlar için verecekleri mücadeleye şüphe ile bakarım. Eylemler başlamadan “Bu işin içinde hepimiz birlikteyiz: Sırp-Hırvat-Boşnak” diye mesajlar da yayıldı. Ama ne hikmetse yakıp yıkmalar sadece Boşnakların şehirlerinde oldu, Sırp Cumhuriyeti’nde doğru düzgün eylem de yoktu, var olanlar da sakince yürüyüşle bitti. Bosna-Hersek baharı yaşansa bir faydası olur mu, ya da daha çok zarar mı getirir, belki de asıl önemli nokta orasıdır. Üzücü olan şu ki, maalesef tüm bu olaylarda, siyasetçiler daha büyük kazanç payına sahip olmak için birbiriyle yarışa başladılar bile, ama büyük ihtimalle, en az yararı yine vatandaşlar görecektir.
YÖNETİME DUR DEME ZAMANI
Özetini çıkartacak olursak: Bosna-Hersek kötü durumda, özellikle ekonomik sorunlar hızla artıyor. Yönetime “dur” deme zamanı geldi. Eylemlerde masum insanlar da vardı ve gerçekten haklı bir mücadele için ordaydılar. Fakat olayları bu hale getirenler, en değerli kültürel şeyleri yok edenler, başka kişilerdi. Hükümete karşı olmak başkadır, vatan değerlerini yok etmek başkadır.