Bulgaristan eski Cumhurbaşkanı Jelu Jelev’den tarihi itiraf
Jelev, Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneğinin (BALGÖÇ) Bursa
Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla düzenlediği ''Zorunlu Göçün 20. Yılı''
etkinlikleri kapsamında Tayyare Kültür Merkezi'nde (TKM) düzenlenen konferansta,
tarihin yeniden yazılamayacağını, ancak bundan bazı dersler alınabileceğini
söyledi.
Bulgaristan'dan Türkiye'ye yaşanan zorunlu göçün tarihsel sürecine
değinen Jelev, Türklerin zorunlu göçe tabi tutulmasıyla sonuçlanan bu dönemin
Bulgaristan'da ''Soya Dönüş Süreci'' olarak adlandırıldığını belirtti.
Jelev, şöyle konuştu:
''Soya dönüş süreci, komünist rejimin Bulgar halkına ve Burgaristan'a
karşı gerçekleştirmiş olduğu en büyük suçlardan, cinayetlerden biridir. Bu süreç,
doğrudan Bulgaristan Türklerine yönelik olmasına ve bu süreçte en çok onlar acı
çekmesine rağmen, 'soya dönüş süreci' vatanımızın alnına öyle bir utanç lekesi
sürdü ki, uzun yıllar bunun Bulgaristan Komünist Partisi'nin ve Todor Jivkov
rejiminin yaptırımı olduğunu anlatmak zorunda kaldık.''
-''BU GERÇEKTEN POLİTİK BİR AKILSIZLIKTIR''-
Jelev, komünist rejimin Bulgar halkına karşı da suç işlediğini dile
getirerek, şöyle devam etti:
''Soya dönüş süreci, büyük bir suçtur. Bunun 100 binlerce kişiyle bir tür
alay etme olduğunu, aynı zamanda manevi bir soykırıma eş değer olduğunu
vurgulamak istiyorum. Böyle bir yaptırımı ömrünü tamamlamış bir komünist rejimin
yapabileceğini vurgulamak istiyorum. Soya dönüş süreci, Bulgar Komünist
Partisi'nin ve Todor Jivkov'un bir yaptırımıdır. Bu Bulgar halkının davası
değildir. Bulgar halkı, diğer halk ve ırklara karşı bir düşmanlık beslemeyen bir
halktır. Bütün bunlara yabancı olan bir halktır. Soya dönüş süreci, çok çirkin
bulduğumuz bir kavramdır. Çünkü içerik ve uygulama yöntemi açısından Bulgaristan
Türklerinin soya dönüşünü değil, Bulgarların politik ve etnik açıdan
soysuzlaşmasını ifade eder ya da bunun bir ifadesi olarak algılanabilir.
Nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın, bu gerçekten politik bir
akılsızlıktır. 20. yüzyılın sonunda insan hakları, azınlık hakları, kişisel
özgürlükler konusu insanlığın ana meselesi olmuşken, ülkedeki en büyük azınlığı
asimile etmeye kalkmak, bunların adlarını değiştirmek, ana dillerini
konuşmalarını yasaklamak, ulusal kıyafetlerini, dini bayramlarını, gelenek
göreneklerini yasaklamak şeklindeki politikanın başarılı olabileceğine inanmak,
bütün dünya kamuoyunu inandırabileceğini düşünmek, gerçekten bir akılsızlık ve
politik bir adiliktir.''
-''TÜRKLERİMİZE BORÇLUYUZ''-
Her kötülüğün altında bir iyilik yattığını, bu süreçle ilgili yaşanan
protestoların Todor Jivkov rejiminin düşüşünü hızlandırdığını dile getiren Jelev,
şöyle dedi:
''Bugün Bulgaristan demokratik bir ülkeyse, piyasa ekonomisi olan bir
ülkeyse, Avrupa Konseyi, AB, NATO gibi uluslararası örgütlere üyeyse, tüm bunları
bir anlamda bizim Türklerimize de borçluyuz. 20 yıl önce Jivkov'un komünist
rejimine karşı insan haklarının iade edilmesi için mücadeleye giriştiklerinde,
onlar Bulgaristan'da demokrasinin yerleşmesine yardımcı oldular.''
-MESUT YILMAZ'IN KONUŞMASI -
Eski Başbakanlardan ve Rize Bağımsız Milletvekili Mesut Yılmaz da
Türklerin Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutuldukları dönemde Dışişleri Bakanı
olduğunu anımsatarak, Türk-Bulgar ilişkilerinin ve Bulgaristan'daki Türk
azınlığın sorunlarının, kendisini tüm siyasi hayatında takip eden sorunlar
olduğunu söyledi.
Cumhuriyetin ilanından 1989'daki zorunlu göç olayına kadar Türkiye'ye
Bulgaristan'dan yarım milyon soydaşın göç ettiğini kaydeden Yılmaz, 1989'dan önce
yaşanan göç hareketlerinin göç edenlerin arzusuyla ve iki ülke arasında yapılan
anlaşmalar uyarınca gerçekleştiğini savundu.
Yılmaz, şunları kaydetti:
''Ancak 1989'da o zaman ki Bulgar yönetimi, Türk asıllı Müslümanlara
zorunlu göç uygulaması yapmıştır. Onları toplu bir sürgüne mahkum etmiştir.
Komünist Bulgar yönetimi, Türk azınlığı asimile etmeyi başaramamıştır. Bu
asimilasyon projesinin başarısızlığa uğramasının 3 temel nedeni vardır. 1'incisi
zamanlama yanlıştı. Asimilasyon projesini dünyada özgürlük rüzgarlarının esmeye
başladığı dönemde yapmaya kalkıştılar. Bulgar yönetiminin asimilasyonu hayata
geçirmek istediği dönem, tarihin akışına ters bir döneme denk gelmiştir. 2'ncisi,
Jivkov yönetimi bu mezalime karşı Türk azınlığın gösterebileceği tepkiyi de
yanlış hesaplamıştır.
Onlar Türk toplumunun bu baskı politikasını, asimilasyonu kolaylıkla
kabulleneceğini, boyun eğeceklerini hesap etmişlerdir. Ama böyle olmamıştır. Türk
azınlık benliğine, diline, dinine, kültürüne sahip çıkmıştır. Uygulanan tüm
baskılara rağmen direnmiştir. 3'üncüsü ise Türk hükümetinin takınacağı tavrın
Bulgar yönetimince yanlış hesaplanmasıdır. Onlar Türk hükümetinin de bu meseleyi
çok fazla büyütmeyeceğini sanmışlardır. Türkiye tüm imkanlarını kullanarak
soydaşlarına sahip çıkmıştır. Başka ülkelerde yaşayan Türk azınlıkları, o
ülkelerle aramızda bir barış köprüsü olarak görüyoruz.''
Tayyare Kültür Merkezi'ndeki etkinlik kapsamında, zorunlu göçe ilişkin
bir de fotoğraf sergisi açıldı.
Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla düzenlediği ''Zorunlu Göçün 20. Yılı''
etkinlikleri kapsamında Tayyare Kültür Merkezi'nde (TKM) düzenlenen konferansta,
tarihin yeniden yazılamayacağını, ancak bundan bazı dersler alınabileceğini
söyledi.
Bulgaristan'dan Türkiye'ye yaşanan zorunlu göçün tarihsel sürecine
değinen Jelev, Türklerin zorunlu göçe tabi tutulmasıyla sonuçlanan bu dönemin
Bulgaristan'da ''Soya Dönüş Süreci'' olarak adlandırıldığını belirtti.
Jelev, şöyle konuştu:
''Soya dönüş süreci, komünist rejimin Bulgar halkına ve Burgaristan'a
karşı gerçekleştirmiş olduğu en büyük suçlardan, cinayetlerden biridir. Bu süreç,
doğrudan Bulgaristan Türklerine yönelik olmasına ve bu süreçte en çok onlar acı
çekmesine rağmen, 'soya dönüş süreci' vatanımızın alnına öyle bir utanç lekesi
sürdü ki, uzun yıllar bunun Bulgaristan Komünist Partisi'nin ve Todor Jivkov
rejiminin yaptırımı olduğunu anlatmak zorunda kaldık.''
-''BU GERÇEKTEN POLİTİK BİR AKILSIZLIKTIR''-
Jelev, komünist rejimin Bulgar halkına karşı da suç işlediğini dile
getirerek, şöyle devam etti:
''Soya dönüş süreci, büyük bir suçtur. Bunun 100 binlerce kişiyle bir tür
alay etme olduğunu, aynı zamanda manevi bir soykırıma eş değer olduğunu
vurgulamak istiyorum. Böyle bir yaptırımı ömrünü tamamlamış bir komünist rejimin
yapabileceğini vurgulamak istiyorum. Soya dönüş süreci, Bulgar Komünist
Partisi'nin ve Todor Jivkov'un bir yaptırımıdır. Bu Bulgar halkının davası
değildir. Bulgar halkı, diğer halk ve ırklara karşı bir düşmanlık beslemeyen bir
halktır. Bütün bunlara yabancı olan bir halktır. Soya dönüş süreci, çok çirkin
bulduğumuz bir kavramdır. Çünkü içerik ve uygulama yöntemi açısından Bulgaristan
Türklerinin soya dönüşünü değil, Bulgarların politik ve etnik açıdan
soysuzlaşmasını ifade eder ya da bunun bir ifadesi olarak algılanabilir.
Nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın, bu gerçekten politik bir
akılsızlıktır. 20. yüzyılın sonunda insan hakları, azınlık hakları, kişisel
özgürlükler konusu insanlığın ana meselesi olmuşken, ülkedeki en büyük azınlığı
asimile etmeye kalkmak, bunların adlarını değiştirmek, ana dillerini
konuşmalarını yasaklamak, ulusal kıyafetlerini, dini bayramlarını, gelenek
göreneklerini yasaklamak şeklindeki politikanın başarılı olabileceğine inanmak,
bütün dünya kamuoyunu inandırabileceğini düşünmek, gerçekten bir akılsızlık ve
politik bir adiliktir.''
-''TÜRKLERİMİZE BORÇLUYUZ''-
Her kötülüğün altında bir iyilik yattığını, bu süreçle ilgili yaşanan
protestoların Todor Jivkov rejiminin düşüşünü hızlandırdığını dile getiren Jelev,
şöyle dedi:
''Bugün Bulgaristan demokratik bir ülkeyse, piyasa ekonomisi olan bir
ülkeyse, Avrupa Konseyi, AB, NATO gibi uluslararası örgütlere üyeyse, tüm bunları
bir anlamda bizim Türklerimize de borçluyuz. 20 yıl önce Jivkov'un komünist
rejimine karşı insan haklarının iade edilmesi için mücadeleye giriştiklerinde,
onlar Bulgaristan'da demokrasinin yerleşmesine yardımcı oldular.''
-MESUT YILMAZ'IN KONUŞMASI -
Eski Başbakanlardan ve Rize Bağımsız Milletvekili Mesut Yılmaz da
Türklerin Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutuldukları dönemde Dışişleri Bakanı
olduğunu anımsatarak, Türk-Bulgar ilişkilerinin ve Bulgaristan'daki Türk
azınlığın sorunlarının, kendisini tüm siyasi hayatında takip eden sorunlar
olduğunu söyledi.
Cumhuriyetin ilanından 1989'daki zorunlu göç olayına kadar Türkiye'ye
Bulgaristan'dan yarım milyon soydaşın göç ettiğini kaydeden Yılmaz, 1989'dan önce
yaşanan göç hareketlerinin göç edenlerin arzusuyla ve iki ülke arasında yapılan
anlaşmalar uyarınca gerçekleştiğini savundu.
Yılmaz, şunları kaydetti:
''Ancak 1989'da o zaman ki Bulgar yönetimi, Türk asıllı Müslümanlara
zorunlu göç uygulaması yapmıştır. Onları toplu bir sürgüne mahkum etmiştir.
Komünist Bulgar yönetimi, Türk azınlığı asimile etmeyi başaramamıştır. Bu
asimilasyon projesinin başarısızlığa uğramasının 3 temel nedeni vardır. 1'incisi
zamanlama yanlıştı. Asimilasyon projesini dünyada özgürlük rüzgarlarının esmeye
başladığı dönemde yapmaya kalkıştılar. Bulgar yönetiminin asimilasyonu hayata
geçirmek istediği dönem, tarihin akışına ters bir döneme denk gelmiştir. 2'ncisi,
Jivkov yönetimi bu mezalime karşı Türk azınlığın gösterebileceği tepkiyi de
yanlış hesaplamıştır.
Onlar Türk toplumunun bu baskı politikasını, asimilasyonu kolaylıkla
kabulleneceğini, boyun eğeceklerini hesap etmişlerdir. Ama böyle olmamıştır. Türk
azınlık benliğine, diline, dinine, kültürüne sahip çıkmıştır. Uygulanan tüm
baskılara rağmen direnmiştir. 3'üncüsü ise Türk hükümetinin takınacağı tavrın
Bulgar yönetimince yanlış hesaplanmasıdır. Onlar Türk hükümetinin de bu meseleyi
çok fazla büyütmeyeceğini sanmışlardır. Türkiye tüm imkanlarını kullanarak
soydaşlarına sahip çıkmıştır. Başka ülkelerde yaşayan Türk azınlıkları, o
ülkelerle aramızda bir barış köprüsü olarak görüyoruz.''
Tayyare Kültür Merkezi'ndeki etkinlik kapsamında, zorunlu göçe ilişkin
bir de fotoğraf sergisi açıldı.