Cemneba’nın bakkalı

Geçtiğimiz günlerde doksan yaşında bir kadıncağız Hakka yürüdü. Merhumenin cenaze namazında binlerce kişi saf tuttu, vefat haberi gazetelerin birinci sayfalarında yer buldu. Ölümünden sadece bir saat sonra Samsun Mübadele Derneği’nin Facebook sayfasında taziye ilanı yayınlandı, bu elektronik başsağlığı mesajına yüzlerce taziye notu yazıldı. Cemile Tekin adındaki bu yaşlı kadıncağızın hayat hikâyesini bilenler için cenazesi, hisseler çıkartılacak bir manzaraydı. 1924 kışı çok soğuk geçiyordu. Rodoplar’ın güneye bakan yamaçlarındaki yüzlerce senelik Osmanlı köyünü kar basmıştı. Çal Dağı’ndan boşalan fırtına, kestane ağaçlarına baş eğdiriyordu. Camii yanında toplanan yük arabalarına yerleşen hüzünlü köylülerin de başları öne eğilmişti. Yola çıktıklarında gökyüzünden parça parça kar taneleri düşüyordu. Anasının koynunda sımsıkı kundaklanmış bir bebek, canhıraş bir sesle ağlıyordu. “Ağlama mari küçük Cemile.” dedi annesi iç çekerek. Lakin ne çare, henüz yaşını tamamlamamış o minik bebekle birlikte gökyüzü de beyaz gözyaşlarıyla ağlıyordu. Cemilecik, o göçmen kafilesiyle birlikte önce yalçın dağların arasındaki patika yollardan Sarışaban ovasına indi. Daha sonra birkaç gün konaklayacakları Kavala’ya vardılar. En nihayet koca bir vapurla denize açıldılar. Kendilerini bilinmez bir yarına sürükleyen o gemi, kış koşullarında günlerce yol aldıktan sonra Karadeniz kıyılarına demir attı. Tıpkı beş sene evvel Kurtuluş Savaşı’nı başlatan hemşerileri Mustafa Kemal Paşa gibi, Samsun iskelesinden karaya çıktılar.

BEBEKLİĞİ ÇADIRLARDA GEÇTİ

Cemile’nin bebekliği çadırlarda geçti. Akranlarından çoğu, sıtmadan ve diğer bulaşıcı hastalıklardan kırıldı. Çırakman köyündeki “Cumhuriyet evi” tabir edilen mübadil konutları tamamlandığında yeni yürümeye başlamıştı. Çocukluğu çamurlu tütün tarlalarında geçti. Fakirlik ve yokluk yıllarıydı, belki de hiç oyuncağı olmamıştı. Büyük sıkıntılarla geçen çocukluk ve gençlik yıllarında ailesinden tevekkül etmeyi öğrenmişti. Aile büyükleri arasında halkın tabiriyle “derin hocalar” vardı. Lakin o derin hocalarla bugünün “din bezirgânları” çok farklıydı: Her şeyden önce Cemile, Allah korkusuyla değil, Allah sevgisiyle yetiştirilmişti. İbadetin ve iyiliğin gizli yapılması gerektiğini ehil ellerden öğrenmişti… Başa gelen her şeyin bir imtihan olduğu bilinci içinde asla isyan etmeyen, zorluklarla mücadelesini gülümseyerek yapan, ağzından kem söz kaçırmayan bir fıtrat giydirilmişti ruhuna. Tüm Rumeli Müslümanları gibi, çelebice bir din ve dünya hayatı yaşamayı öğrenmişti Cemile… Büyüyüp gelinlik kız olunca, ellerine kına yakıp kendi köyünden İbrahim isimli bir gençle evlendi. Olanca fakirliklerine rağmen mutlu bir yuva kurmuşlardı eşiyle birlikte… Allah, onların bu mutluluğunu Hayati isminde güler yüzlü bir erkek çocuk vererek taçlandırmıştı. Aradan yıllar geçti… Cemile’nin mutlu yuvası feci bir kaza ile kararıverdi. Sevgili kocası İbrahim Ağa, tarladaki emeğini satmak için gittiği hâldeki dikkatsiz bir kamyoncu yüzünden vefat etmişti. Henüz bıyıkları yeni terleyen oğlu Hayati ile birlikte yapayalnız kalmıştı Cemilecik. Kocasını kaybetmiş olmayı tevekkülle karşıladı. Hiç isyan etmedi, bunu bir imtihan olarak kabul etti, sineye çekti. Ömrünü evladını yetiştirmek için vakfetti… Evinin sokağa bakan tarafını küçük bir köy bakkalı haline getirmişti. Küçücük bahçesinden ve köy bakkalından arttırdıklarıyla evladını fakültede okuttu. Çırakman’da yaşı elveren herkes, onun bakkalını gülümseyerek anımsar. O dönem Çırakman’da yaşayan herkesin hafızasında çok özel bir yeri olan “Cemneba’nın bakkalı,” bugünün ekonomistleri tarafından nasıl para kazandığı asla izah edilemeyecek bir işletmeydi.  Zira bakkala alışveriş için giden herkesin çocuğuna bir şeyler hediye etmesi ile nam salmıştı. En makbul hediyesi de iki pötibör bisküvi arasına sıkıştırılmış lokumdan ibaretti.

CEMİLE TETE

Oğlu Hayati fakülteyi bitirip mimar çıktığında yaşlanmaya başlamıştı Cemile… Artık herkes ona “Cemile Tete” diyordu. Evladı, kariyer basamaklarını tırmanmaya başladıkça o da yavaş yavaş köy bakkalını kapattı. Çağın ekonomik koşullarına ayak uyduramadığı için mi kapattı bakkalını, yoksa artık çocuklar bisküvi arası lokum yerine çikolatalı gofretlere dadandığı için mi bilinmez… Lakin o bakkal uğurluydu. Vakti saati geldiğinde oğlu Hayati, siyasete atılmaya karar verdiğinde bakkalın olduğu yerde ilk seçim bürosunu açtı. Hayati Tekin siyasete atıldığında ona bıyık altından gülenler, “Siyaset işi parasız olmaz, neyine güveniyorsun?” diyenler olmuştu. Gerçekten de parası yoktu, lakin anasından hayatla mücadele etmeyi ve tefekkürü öğrenmişti. Yenilgilerden ders çıkartmasını ve zaferlerden sonra mütevazı kalmayı da ondan öğrenmiş olmalıydı. Siyaset basamaklarını tırmandı, önce Kutlukent sonra da Tekkeköy Belediye Başkanlığı’nı kazandı. Uzun yıllar başkanlık yaptığı halde düşman edinmemeyi bildi. Siyasi rakipleri tarafından dahi “halk çocuğu” olarak anılan ve takdir gören birisi haline geldi. Cemneba’nın bakkalı, yıllar evvel madden kapanmıştı. Ama benim nazarımda manen hep açıktı. Yerine büyükçe bir malikâne yapılmış olsa da Çırakman’a her gidişimde ben hep o şirin köy bakkalını anımsarım. Onun için, Cenazesi başında gözlerim nemlenirken Cemneba’nın bakkalının artık manen de kapandığını hissedip hüzünlendim. Hüzünlenen bir tek ben değildim şüphesiz. Mezarı başında Kur’an okunurken parça parça kar yağıyordu yine. Tıpkı 89 sene evvel, kundaktaki bir bebekken köyünden ayrıldığı o hazin gün misali, gökyüzü yine bembeyaz gözyaşları ile ağlıyordu. Aradaki tek fark vardı: O zamanlar rüzgârdan eğilen Rodop kestanelerinin yerini bu defa Çırakman mezarlığındaki servi ağaçları almıştı.Güle güle Cemile Tete… İnşallah, cennetin en güzel köşesinde yeniden açarsın Cemneba’nın bakkalını…

 

Benzer Videolar