ÇİFTETELLİ TURKİKO…

Yeryüzünde Türkler’den ve Rumlar’dan başka iki millet yoktur ki bu kadar herşeyleri aynı olsun, ama durmadan didişsinler!

Şimdi gidin sorun bakalım bizim Karadeniz uşaklarına, kemençe kimin diye? “Uyy! Pizumdur da! Yunanlilar hırsizdir, çalmak isterler elumuzdan çalgimuzu!” cevabını alırsınız. Oysa gidin bakın Kuzey Yunanistan’a, Karadeniz bölgesinden göç etmiş ne kadar mübadil Rum köyü, kasabası varsa hepsinin düğünlerinde kemençe çalınır, horon tepilir. Türkiye’de pek bilinmez ama, bizim Temel’le Dursun fıkralarının kahramanları Yorgos ile Kostas olarak karşımıza çıkar Karadeniz kökenli Rumlar’ın kültüründe. Aradaki tek fark, Yunanistan’da anlatılan Karadeniz fıkraları biraz daha bel altıdır, o kadar!

Mesele sadece kemençeyle fıkralarla bitse gene iyi. İşin bir de Karagöz – Hacivat tarafı var. Geçen sene UNESCO’nun bu gölge oyunu karakterlerini Türk Kültür Mirası olarak tastik etmesi, Yunanlı dostlarımızı fena halde kızdırmıştı. Yunanlılar’ın Karagiozis adını verdikleri bu karakter, Yunan argo kültüründe “Palyaço ya da gülünç” manasında kullanılan bir terimdir aynı zamanda. Küçük bazı değişikliklerle bu oyunu oynatan Rum gölge sanatçılarının varlığı da bir gerçektir. Lakin Türk Karagöz’e sorarsan “Bıy, bıy, bıy! Ben Türk oğlu Türküm... İndirirm kafasına tokmağı, olur Rum iki büklüm...” filan diye tirad eyler! Türk ve Yunan kültürlerinin çatışma noktalarından birisi de baklavadır. Yunanlılar, baklavayı hem pek severler, hem de sahiplenirler. O kadar ki, Avrupa Birliği’nce yayınlanan kitaplara baklavayı “Rum tatlısı” olarak yazdırmışlardır. Oysa Antepliler’e sorun bakalım ne diyecekler: “Bir vahhıtler, onların dideleri bizim bahlavayı datmışlar, abov ne güzzel bir dadlı demişler, dadını unutamamışlar, şümdü de bizim dadlımızdır diye çemkirirlermiş!” Tatlı deyince, bir de lokum kavgamız var tabii... Kıbrıs Rumlar’ınca “loukoumi” adıyla Avrupa Birliği’ne tescil ettirilse de dünya, 18. yüzyıldan beri Türk lokumunu “Turkish Delight” adıyla tanıyor. Ama bizden söylemesi, Guinness Rekorlar kitabında “en büyük lokum” olarak 2005’ten bu yana Rumlar’a ait bir buçuk tonluk bir rekordan söz ediliyor. Yemeklerden devam edersek. Geçen gün Alaçatı’da “ot yemekleri festivali” yapıldığını gördük televisyonlardan. Peki, “Girit ot yemekleri” ile “Ege ot yemekleri” arasında ne fark var diye hiç merak ettiniz mi? Siz zahmet etmeyin, ben söyleyeyim kuzum: Birini Eleni yapar ötekini Emine... Tadı da aynıdır, tarifi de!

Yemek işine girdik, ama doğrusu ayrı bir yazının konusu olacak kadar derindir bu sofra meselesi:

Musakka, kadayıf, kebap, kokoreç ve pilakinin isimleri zaten aynı... Asıl ihtilaf, lezzetleri aynı olsa da isimlerinde küçücük farklar olanlarda:

Mesela, doğrusu lahmacun mudur, yoksa lachmazou mu?  Köfte olmuş keftedes. Yuvarlama, yuvarlakia... Cacık, caciki! Şimdi onlara desek ki “Utanmasanız imam bayıldı bile bizim diyeceksiniz!” Onlar yapıştırır hemen cevabı: “Siz Papaz Yahnisini araklamışsınız ya komşi!”

 

Yemek mevzusunu geçiniz efendim. Bir de şu kılık kıyafet işine göz atalım. Misal, yazımızı süsleyen folklorik fotoğraflara bakın, ne göreceksiniz...

Şu Karadenizli uşakların fotoğraflarından başlayalım... Sağ baştan sayı bakalım desek, Tursun, İdrüs, Temel, Recep, İsmail, Hasan, Hüseyin filan mı derlerdi acaba?

 

SELANİK’TE ÇEKİLMİŞ

 

Hayır, bilemediniz! Bu fotoğraf 1924 civarında Selanik’te çekilmiş. Karadenizli Rum Mübadillerin fotoğraflarından birisidir bu... İsimlerini kimse bilmiyor, ama Stavri, Tanas, Yorgo, Niko, Teo filandır eminim! Bayan folklor kıyafetlerini gösteren iki fotoğrafa bakın bir de... Hangisi Türk, hangisi Yunanlı anlayabilir misiniz? Önlükler, yelekler, gömlek kolları, kuşaklar, başörtüleri, desenler ve renkler... Ne kadar aynı değil mi? Aslında bu çok normal... Birisi Makedonyalı Rumlara ait, diğeri Makedonyalı Türklere... Aralarındaki tek fark, Makedonyalı Rumlar hala orada, Türkler ise Anadolu’ya mübadil edilmişler, o kadar. Samsun’dan giden Rumlar, hala orada bizim “yerli davulunu” çalıyorlar. Birebir aynı figürlerle Bafra yöremize ait oyunları oynuyorlar. Zaten oturdukları yere de “Nea Bafra” demişler ya! Tıpkı bizim hala cüguş oynamamız gibi. Onlar aynı oyunu zigoş diye oynamaya devam ediyor. Zaten adına zigoş denilen köy hala orada duruyor. Eskiden Türkler oturuyordu, şimdi de Rumlar... Ama Cüguş olmuş Zigoş. Melodisi aynı, sözleri iki dile ait kaç tane şarkı ve türkü vardır, hiç düşündünüz mü? Saymaya başlayın da anlarsınız hanyayı konyayı... Ha unutmadan, Hanya Yunanistan’dadır, Konya Türkiye’de!

Yunanistan’a giden Samsunlu bir dostum anlatmıştı. Kavala’da bir esnaf, Türk müşterisine tezgahındakileri tanıtırken, “bu dünyanın en tatlı simitidir.” demiş. Bizimki durur mu, “Olmadı bu komşi, dünyanın en tatlı simidi Samsun simitidir!” diye itiraz etmiş. El cevap: “Dogri dersin vre komşi... Zaten bu simidin de ustasi Samsunludur?”

Şimdi bizim fanatikler kızacaklar yine bana, ama ben işin aslını söyleyeyim güzel kardeşim... Kültür denen şey, milletlerden ziyade toprağa aittir. Onun içindir ki, kemençe Karadeniz’in, zeytinyağlılar Ege’nin, cüguş Makedonya’nın, Karagöz İstanbul’un, baklava Anadolu’nundur. Tam olarak ne Türklere aittir, ne Yunanlılar’a ne de diğer etnik topluluklara. Mübadil kökenli bir Rum arkadaşım, aynen şöyle demişti: “Türkler’le Rumlar’ın tek farkı peygamberleridir. Zira Allahları bile aynıdır!”

Meraklısına bir de not, bu arkadaşımın adı Niko idi ama soyadı Marangosougli!

 

Benzer Videolar