Başınız dara geldiğinde birkaç İngiliz, Fransız’ın tarih kitaplarından bölümler alarak onlardan faydalanmak yolunu tuttuk. Bizlere en bayağı şekilde saldıranlara ilmi cevaplar bulmaktan aciz kaldık. Bir taraf hayali buluşlar ile ortaya çıkarken; haklı durumda olmamıza rağmen susmayı tercih ettik. Bu günahı kimin boynuna asabiliriz? Hepimizin, fakat başta iktidarların. Bu böyle bir iştir ki; fertlerin başarması imkansızdır. Bunları ancak, kurulacak heyetler başarabilir. Böyle çalışmalara ihtiyacı olan bir iştir. Bugüne kadar yapamadık ve hala da bir kıpırdayış görülmüyor ortada. 1978
Dr. Fazıl Küçük
Günlerdir çözüme ilişkin müzakerelerin Ekim ayında başlayacağı ilgililerce konuşuluyordu. Yalnız burada bir haksızlık yapıp onları suçlamak da istemiyoruz. İlgililerin Ekim ayı dedikleri doğru da hangi yılın Ekim ayı olduğunu belirtmedikleri için halk umutlara kapıldı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin fiilen dağıtılmasının da 50. yılına ulaşmış bulunuyoruz. Sıklıkla yinelediğimiz gibi şu anda 50 yıl önceki gibi müzakerelerin başladığı noktadayız. Kimsenin bunu başka türlü değerlendirmesine hiç gerek yoktur. Müzakerelere başlanacaksa aradan geçen bu süreçte nelerin konuşulduğunun ve hangi noktalarda anlaşmanın sağlandığının kamuoyuna açıklanması gerekmektedir. Tarafların imzalayacakları bir mutabakat metni ile de kayıt altında alınması gerekiyor. Aksi halde çözüm ve barış yorgunu olan Kıbrıs Türkleri yeni bir umutsuzluğu yaşayacaktır. Kıbrıs Türk’ünün gerçeklerden uzak söylemlerle yanıltılmaması gerekiyor. Bu yönde yapılan açıklamaları ise karşı taraf “ciddi siyasi gaf” olarak değerlendiriyor. Politis ve diğer Rum gazetelerinde bu açıklamaları okumak olanaklıdır.
TÜRKLERİN OLMAZSA OLMAZI
Kıbrıs Türklerinin olmazsa olmazı iki kurucu devlet ve bunlardan Türk devletinin egemenliğini ve yetkilerini nasıl kullanacağının da kayıt altına alınmasıdır. Yoksa yıllardır söylenen iki bölgeli iki toplumlu federal yapı konusunda bile ilerleme olmadığından ve müzakereler anlamsızlaşıyor. Bu hususun kayıt altına alınmasının masadan kaçmak olarak algılanmaması gerekiyor. Bu koşullarda uzlaşmanın sağlanamadığı noktada barıştan söz etmek de olanaklı olmayacaktır. Bay Dovner’da görevinin gereğini yapıyor ve görüşmelerin biran önce başlaması konusunda ısrarını sürdürüyor. Bunu yaparken de Kıbrıs Türklerini de desteklemediğinin de bilinmesi gerekiyor. Rumların bu yaklaşımı nedeniyle Bay Dovner’e Kıbrıs Türklerini destekliyor diyerek saldırmaları anlamsızdır. Burada Rumların Bay Dovner’in güvenilmez bir kişi olduğunu belirtmelerine katılmamak olanaksızdır. Ülkenin önde gidenlerinin dillerini yaban arısı sokmuş olabilir. Küçük büyük orta boy siyasetçileri Maraş konusunda tehditle karışık öneriler sunuyorlar. “Maraş iadesi boş bir mesaj değil, aksine gereklilik” – “ Maraş’ı iade edin 23. ve 24. başlığı hemen açalım” diye konuşuyorlar. Yunanistan Başbakanı Andonis Samaras ile yapılan görüşme sonrasında Bay Anastasiyadis Maraş konusunun AB gündemine taşınması çabalarının hızlandırılmasının konuşulduğunu söylüyordu.
Maraş konusunun Türkiye’nin ilerle-me Raporu’na girmesi için uzun uğraş verdiler. “Maraş kentinin BM’in denetimine verilmesi” istekleri AB’nin Genişlemeden Sorunlu Komiseri Bay Stephan Füle’nin duvarına çarparak şimdilik parçalandı. Filelefteros Gazetesine göre Bay Füle “Maraş için kepenkleri kapattı… Maraş kapsamlı çözümün parçasıdır”… BM Güvenlik Konseyi’nin 550 Sayılı Kararına dayanarak bunu istemelerini ya tutarsa yaklaşımı olarak da okumak olanaklıdır. Anılan karar “Maraş bütünlüklü çözümün parçasıdır” diyor. Bir dönem AB’nin Genişlemeden Sorunlu Komiseri olarak görev yapan Bay Günther Verheugen Rumların kendilerini aldattığını acı acı dile getiriyordu. Bay Verheugen “AB müktesebatının istendiği gibi uzayıp büzüşebilen bir lastik” olduğunu söylüyor. “Kıbrıs’taki iki taraf bir çözümde anlaşırsa o zaman AB çemberi bile kare haline gelebilir” diye ekliyor. Üstelik AB’nin Kıbrıs Türklerine verdiği sözleri yerine getirmesinin olanaksızlığının açıklandığı bir dönemde Bay Verheugen doğruları söylüyor olabilir. Bay Nikos Anastasiyadis “Türkiye adım atarsa Noel’e kadar çözüme hazırım” diyor. Bundan kastının bütün isteklerinin Türkiye tarafından kabul edilmesi olduğunu herkes biliyor. Nato üyeliği için çalmadık kapı bırakmadıkları biliniyor. Türkiye’den adım atmasını isterken öncelikle Nato konusunda ki çalışmalarını durdursunlar. Nato’ya doğrudan üye olmadan barış için ortaklık örgütüne üye olmak istiyorlar. Bu isteklerini de Genel Sekreter Bay Anders Fogh Rasmussen “çözüm olmadan Nato üyeliğinin belirsiz olduğunu” söyledi. Türkiye’yi ziyarete hazırlanan boş affedersiniz baş müzakereci Bay Andreas Mavroyannis, “Kıbrıs sorunu, tamamen bir Avrupa sorunudur” diye konuşuyor. Kıbrıs’ın bir Avrupa sorunu olmadığını yaşanan uyuşmazlığın iki taraf arasında art niyetsiz görüşmelerle çözüleceğinin bilinmesi gerekiyor mu ne…