Dayağın aklı olsaydı cennetten çıkmazdı
Manşetlere göz atarken vicdanım yine paramparça oldu. Yüreğim sızladı. Boy boy, kadına şiddet kareleri ile doluydu manşetler her zaman ki gibi. Bir kez daha ” neler oluyor bize” demekten kendimi alamadım. 3. sayfa haberlerinin neredeyse tamamı kadına şiddette vardığımız noktayı gösterir vahamette. İnsanlık namına, hepsi birbirinden utanç vericiydi. Bir köşede yüzü gözü kezzapla tanınmayacak hale getirilmiş bir hanım. Diğer köşede, vücudunun bilmem kaç yerinden bıçak darbesi almış, kan revan içinde can çekişen başka bir hanım. Öte tarafta umutla döndüğü, “baba ocağım” dediği baba evinde töre gereği kurşunlanarak öldürülen kızlarımız. Bir diğer tarafta ise öldüresiye sevdiğini ifade ettiği eşini sokak ortasında “sevgisinden” sille tokat döven zavallı bir “erkek”. Cehaletten öte hiç bir mesnedi olmayan töre cinayetleri ile milletçe yatar kalkar olduk. Tıpkı cahiliye devrindeki cahillerin çoğunlukta olduğu aşiret ya da kabile toplumlarındaki gibi. Sanki şiddeti kanıksadık. Sesimizi yeterince duyuramadık. Bunlar son derece vahim ve üzerinde ivedilikle durulması gereken ciddi psikolojik ve sosyolojik rahatsızlıklardır. Aynı zamanda da yüzde 99’ u Müslüman olan ve bununla haklı olarak iftihar eden bir millete yakışmayan manzaralardır. Modern İslam toplumuyla böylesi pespaye manzaralar yan yana dahi gelmemeli. Buna vesile olunmamalı. Toplum olarak, erkekler olarak, karşı cinse yapılanlardan hicap duymalıyız. Utanmalıyız. Elmanın yarısı çürürse unutmayın ki, öteki yarısı da çürür. Çünkü bu sonda hepimizin, öyle ya da böyle katkısı var. Bu vahşet, adam sendecilik sınırlarını çoktan devşirmiş durumda. Kadın ve kızlarımız, insan olma haddini aşanların elinde heba oluyor. Tedbir alınmazsa, alınan tedbirler gözden geçirilmezse olmaya da devam edecekler. Tıpkı asırlardır olduğu gibi… Çevremiz, sokak ortasında can verenler ve vücudu dağlanan karşı cinslerimizle dolu. Yaşamlarının ilk anından son anına kadar ki tüm safhalarında şiddetin soluğunu ensesinde hisseden kadın ve kızlarımızın çilesine ülkemizde çare bulunamadı. Bu “kadın kırım” ne adına onlara reva görülüyor? O da apayrı bir muamma.
ŞİDDETİN RAKAMLAR CEPHESİ
Gelin, şiddete birde rakamlar cephesinden bakalım. Bunun içinde öncelikle, ülkemizin fevkalade yetersiz olan konu ile ilgili bir kaç istatistikî verisini irdeleyelim. Toplumsal cinnetimizin vardığı boyutu âlemin gözleri önüne bir bir serelim. Bakalım rakamlar kadına şiddetin boyutuna dair neler söylüyor? Kulak verelim; ülkemizdeki kadın ve kızlarımızın yüzde 36’sı aile içi şiddete maruz kalmakta. Yani her üç kadın ve kızımızdan biri şiddet melanetinin muhatabı durumunda. Eşlerinden boşanan hanımlarda bu oran yüzde 76’ nın üzerinde. Kadın ve kızlarımıza yönelik cinayetlerde son on yılda ” yüzde bin dört yüzlük ” bir artış var. Bu veri, ülkemizde her gün 4-5 kadın ya da kızımızın öldürüldüğünün en önemli delilidir. Bu değer, yıllık kadın cinayeti sayısının binlerle ifade edildiği anlamı taşımaktadır. Saydıklarım ülkemizin “ortalama” değerleridir. İç Anadolu ve ötesinde verilerin misli ile arttığı rahatlıkla görülecektir. Birde hamile bayanlara dair bir veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Maalesef hamile bayanlarında yüzde 21’i aile içi şiddetten payına düşeni fazlası ile almakta. İnanılır gibi değil ama bu da ülke ortalamamız. Bu kadar mı, şefkatimizi, insafımızı yitirdik? Bu sorunun cevabı için de eldeki verilerimiz koccamannn bir “evet” diyor. “Yitirdiniz, insafsızsınız” diyor. Sonuçta, tüm veriler üst üste konduğunda ülkemizin “kadına şiddet uygulayan ülkeler” sıralamasında “ Dünya İkincisi ” olduğu gerçeğini görüyoruz. Yani Gana’dan, Gambia’ dan, Trinidad Tobago, Gine Bissau ve Papua Yeni Gine’den bile çok gerilerdeyiz. Bu sahada onlar kadar bile medeni değiliz. Şimdi kim yamyam onlar mı? Yoksa bizdeki zavallı şiddet sahipleri mi? Varın kararı siz verin. Böylelikle rakamların dilinin de, “dayağın aklı olsaydı cennetten çıkmazdı” dediğini duyar gibiyiz sanırım.
ONLARI DA ALLAH YARATTI
Velhasıl; şiddete maruz kalan kadın ve kızlarımızda insandır. Bizlerle eşit haklara sahiptir. Onları da Allah (c.c.) yaratmıştır. Ama siz öldüresiniz, işkence edesiniz, dövüp sövesiniz diye değil! Bir ömür boyu sakat bırakasınız diye de değil!! Yere batası, saçma sapan, lanet törelerinizin kurbanı olsunlar diyeyse hiç değil!!! Toplum olarak bu illetin önüne bir an önce geçmeliyiz. Geldiğimiz nokta itibariyle mevcut yasal düzenlemelerin engelleyebildiği son raddedeyiz. Ailenin Korunmasına dair caydırıcı yeni yasal düzenlemelere acilen ihtiyaç olduğu kaçınılmaz. Sonrasında eğitime çok daha fazla önem verilmeli. Gençlerimizi şiddetten uzaklaştırmanın yolları yasal düzenlemelerin yanı sıra özellikle ve öncelikle ilim ve bilimde aranmalı. Kadınların can ve mal güvenliği sağlanmalı. Sosyo-ekonomik sıkıntılar ve geleceğe dair güvensizlik ve işsizliğin bir an önce çareleri bulunmalı. Uluslar arası sözleşme ve antlaşmalarla garanti altına alınan kadın hakları göz ardı edilmemeli. Konunun halli için taraflar ortak gayret, sevgi ve hoşgörü içerisinde olmalılar. Unutmayınız ki, hoşgörü ve sevginin olduğu yere şiddetin gölgesi bile düşemez. Mutlu yarınlara.