Diplomasi ile Dik Duruş Net Duruş
Mustafa Kökmen
Müslümanların bu sükûneti ne içindir? Arap Birliği Örgütünün içerisinde gerçekten "Arap Birliği" var mıdır? İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde hakikatli bir "İslam Birliği" var mıdır? Bugün hala daha ortak bir paydada buluşup ortak bir tutum ve davranış sergilenmesi niçin çok güçtür? Avrupa Birliği ülkeleri ile kusursuz ilişkiler kuran ve Batı'nın güçlü Uluslararası Örgütlerine üye olan ve onlar içerisinde varlığını koruyan Müslüman devletler niçin Filistin mevzusunda birlik olamamaktadır? Filistinli Müslüman kardeşlerimizin hakikaten yanında olabilmekte miyiz?
Son bir haftadır yabancı basında geniş bir yer bulan, Dünya'nın farklı yerlerinden Filistin’e destek amaçlı protesto ve tepkiler içerisinde ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya gibi devletler bulunmaktayken Müslüman halk ve devletler ise zavallıca izlemektedir. İsrail'in bu zalimliğine karşı Savaş ve fiziki müdahalenin yanı sıra bu konuya bilimsel bir bakış açısıyla bakılmalı ve Uluslararası İlişkiler Bilimi ile analizler yapılmalıdır. Nitekim bugün barış en büyük diplomasi yöntemidir. Çünkü diplomasi bir müzakere sanatıdır ve en etkili dış politika enstrümanıdır.
Türkiye'nin liderliğinde Filistin sahiplenilse de güçlü bir baskı grubu yoktur ve Filistin halkının hakkını savunabileceği bir diplomasi baskısı kurulamamaktadır. Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı etkisiz kalmakta ve karar etkileyici ortak tutum ve politikalar üretememektedir. Mahmut Abbas yönetiminde Filistin diplomasi üretmekte ve kendi haklarını savunmaya çalışmaktadır. Nitekim 2012 yılında BM tarafından Gözlemci Statüsünde Devlet olarak kabul edilen Filistin ellerindeki imkanlar dahilinde dış politika ve diplomasi üretmeye başlamıştır ve İsrail'in yapacağı hukuksuz işgalleri BM'ye bildirebilmektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrail'in çekindiği ve keyfi davranmasını kısıtlayan bir mahkemedir. BM'nin açıklaması üzerinde İsrail'in günlerdir yaptığı zulümler bir savaş suçu ve savaş nedenidir. Kutsal değerlere saldırılar ile başlayan olaylar insanlık suçuna dönüşmeye başlamıştır ve çocuklar, kadınlar, siviller katledilmiştir. Filistin halkının ve devletinin haklarını savunmakta yetersiz kalması dolayısıyla Türkiye, Cumhurbaşkanımızın duruşu ve gücüyle yoğun mesai harcamaktadır. Tüm dünyanın gözü önünde 21. Yy. İlk çeyreğinde insanlık suçu işlenmektedir. Bu zulme, hukuksuzluğa, hainliğe yaklaşık bir asırdır Dünya sessiz kalmakta ve bir çözüm sunmamaktadır. Filistin Devletinin ve halkının haklarını Birleşmiş Milletler korumalı ve garantör Uluslararası Örgüt olmalıdır. Filistin Gözlemci Statüsü ile de olsa BM'ye üye bir devlettir. İsrail'in Orta Doğu'da merhamete yer yok mottosuyla hukuksuz işgalinin karşısında BM durmalıdır. Şayet Türkiye'nin veya bir başka devletin tek başına müdahalesi yerine güçlü bir uluslararası örgüt nezdinde ortak bir tutum ve davranış sergilenmesi doğru olacaktır. İsrail ile tüm Müslüman devletlerin İlişkileri kesmesi, karşılıklı bağımlılığın sona ermesi ve İsrail üzerinde diplomatik bir baskı kurulabilmesi kuşkusuz İsrail'in yapacağı eylemlerde etkileyici olacaktır. Ancak İsrail'i bir asırdır kınayarak görmekteyiz ki, İsrail'e yaptığı saldırılarda hem özgüven vermekte hem de Filistinli kardeşlerimizi bu zulümden kurtaramamaktayız.
Sonuç olarak, İsrail'e en iyi tepki ve baskı diplomasi ile Köşeye Sıkıştırma Politikası olacaktır. Dolayısıyla Türkiye öncülüğünde bu zalimliğe engel olunacaktır. Diplomasinin tıkandığı ve krize girdiği yerde Türkiye kuşkusuz gereken cesareti gösterecek ve müdahale edecektir. Kazanan elbet biz olacağız... Zafer İslam'a inananlarındır.