Efsanenelerin Dilinden Balkanlar – 10

Bu hafta yine ucu bucağı belli olmayan yeni bir efsanemizle daha sizlerle birlikteyim inşallah.  Efsanemiz yine Batı Trakya yöremizden, İskeçe’den olacak. Efsane şöyle başlamakta; Karyemiz Demircik’te, “Ali Taşı” isminde gayet yüksek, uçurumlu, üç-dört minare yüksekliğinde, dimdik bir taş vardır. Yüksekliği kadar genişliği de vardır.

 

ALİ TAŞI EFSANESİ


Ali Taşı adını almasının sebebi: Çok eski zamanlarda oralarda yabani keçi ve yabani tekeler yaşarmış. Karyemizden Ali isminde birisi, bir gün, bir torba mısır unu ile karışık tuz alır. Bir de uzun ve geniş bir de tahta. Doğru taşın üstüne çıkar. Tahtanın bir ucuna doğru bir kilo kadar tuz ile karışık mısır unundan döker. Tahtanın bir ucunu uçuruma doğru uzatır.,Diğer boş olan ucunu ise bir taş ile bastırır. Keçiler, tuzlu una gelip tahtanın üstünden yürüyerek, uçurum tarafına geçtikleri zaman, ağır basıp bir bir aşağıya düşerler. Ali de aşağıda elinde bıçak ile bekleyerek düşen hayvanları kesip, yüzüp, evine götürürmüş. Bu işi çokça defa tekrarlamış. Böylelikle birçok hayvanı öldürmüş. Up uzuuun bir zaman sonrasında, yine bir gün tuzak tahtasını aynı usulle yerleştirirken: “Yeter Ali! Yeter..! Artık bırak bu işi... Yeter...” diye bir ses işitir. Derinden gelen bu gür sesle Ali’nin içini birden bir korku sarar. Bu korku ile Ali, olay yerinden arkasına bile bakmadan delice koşarak kaçar. Bu korku ile yaptığı işten altı ay kadar uzak durur. Ancak huylu huyundan vazgeçer mi? Elbette vazgeçmez. O da vazgeçmemiş. Sonrasında aynı yere bir kez daha gidip aynı tuzağı bir kez daha kurmaya başlamış. Tuzağı kurarken olacak buya kazara bu kez kendisi kayalardan aşağıya düşmüş. Düştüğü yerde ise paramparça olarak kala kalmış. Oracıkta da can vermiş. Hayvanda olsa mazlumun ahı yerde kalmamış. O günden beridir de bu kaya  “Ali Taşı” olarak anılmaya başlanmış.(1)

Böylelikle bir demet efsane dizimizin de sonuna gelmiş bulunmaktayız. Aslında benzer efsanelerden fasiküller dolusu ansiklopedi yapmak hiçte zor değil. Dikkate değer bir başka husus ise Anadolu Efsaneleri ile Balkan Efsaneleri arasındaki benzerliklerdir. Bu benzerlikler, gelenek, görenek ve inanç çizgimizdeki paralelliğin oldukça şaşırtıcı tezahürüdür. Bu benzerliklerden yola çıkarak, her iki coğrafya milletleri için kardeş diyebilir miyiz? Sorusu akla ilk gelenlerden. Sanırım cevabı için de, gönül rahatlığı ile “evet” diyebiliriz. Peki, bu durum için kaderdaş milletler denilebilir mi? Bunun cevabı da kocaman bir evettir. Kader denk noktasında yolları kesiştirilenlerin inanılmaz benzerlikleri asırlardır gözler önündedir.  Sırf bu benzerliklerin daha belirgin olması, su yüzüne bir kez daha çıkartılması için efsanelerden bir demeti siz değerli okurlarıma sunma ihtiyacı hissettim. Bu efsaneleri binlerle çoğaltmak hem Anadolu ve hem de Balkanlar için içten bile değil. Temennimiz asırlardır devam ede gelen bu kardeşliğin gelecek asırlar boyunda da devam etmesidir. Araya girmek, nifak tohumları serpmek isteyen zihniyete bu alanda fırsat vermemektir. Balkan milletlerini birbirine düşürmek isteyenlere aman vermemektir. Sevgi, barış, kardeşlik dolu hoşgörü deryasında güvenle yaşamaktır. El ele, gönül gönüle geleceğe daha bir güvenle bakabilmektir. Sağlıcakla kalın

(1) Nokta, 7.10.1988, İskeçe

 

 

Benzer Videolar