Egemenliğin Teki
Kore yarımadasının kuzey ve güney olarak bölünmesinin üzerinden 50 yıl geçmiş oldu. Dün emperyal amaçlar uğruna bölünen bu ülkede yaşayanların, aynı dili konuşmalarının ötesinde gelenek ve görenekleri ile inançları da bire bir örtüşüyor. Aradan geçen bu sürede belirli zaman aralıklarında akrabalarını, yakınlarını ve kardeşlerini ziyaret ederek görüşmelerine insani açıdan da olsa izin veriliyor. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen ve boyalı kutularda bol bol izlettirilen görüntüler yürekleri burkuyordu. Arada iki tarafın birleşmeleri gündeme taşınıyor olmasına karşın görüşmelerde ‘egemenlik’ konusunda uzlaşılamadığı için birleşme sağlanamıyor. Bu nedenle Kıbrıs’ta kurulması düşünülen ve masada görüşülmekte olan ‘tek egemenlik’ konusunun gündemden çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 yılında kurulurken uluslararası hukuka göre yönetim şekli gevşek federasyon modeli olarak tanımlanıyordu. Toplum meclislerine geniş yetkiler tanınıyordu. Ait olduğu toplumu ilgilendirilen (Türk ve Rum Toplum Meclisi) konular, adı geçen meclisler tarafından çözülüyordu. Toplum Meclislerine tanınmış olan yetkiler, “fonksiyonel federal bir yapı” görüntüsünü veriyordu. İki toplumun ortak olarak temsil edildiği Temsilciler Meclisi’ne tanınan eşit hakların yanı sıra Başkan ile Yardımcısına veto hakkı tanınıyordu. Buradaki yapı “Konfederal bir yapı görünümünü” çağrıştırıyordu. Bu şekilde kurulan yapının Rumlar tarafından nasıl ortalık yerlerden kaldırılarak bu günkü noktaya taşındığının da unutulmaması gerekiyor.
ESKİ YUGOSLAVYA
Farklı etnik yapıları içinde barındıran ve şimdilerde eski Yugoslavya olarak tanımlanan yapı da kendi içlerindeki “büyüklük” hevesleri nedeniyle ortalık yerlerden kaldırılmıştır. Etnik temizlik hareketlerinin yaşanması sonrasında aradan geçen süreye karşın halen toplu mezarlar açılmaktadır. Bu nedenle gerek Kore gerekse eski Yugoslavya örnekleri bilindiğine göre, Kıbrıs’ta tek egemenliğin kabul ettirilmek istenmesini anlaşılır bir husus olarak görmüyoruz. Buna koşut olarak ‘tek egemenlik’ konusu ile birlikte yetki ve güç paylaşımının üzerinde iyice çalışılarak etüd edilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra dünyada federasyonla yönetilen hangi federasyonda “tek egemenliğin” uygulandığının da açıklanmasını zorunlu ve gerekli görüyoruz. Bu güne değin kendi devletini kurmuş ve özgürlüğün tadını almış olan Kıbrıs Türklerinin ‘tek egemenlik’ olgusunu kendi elleri ile geriye iteceklerine inanmak istiyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken imzalanan ‘Garanti ve İttifak Anlaşması’nın günümüzde geçerli olup olmadığına ilişkin değerlendirmeler yapılıyor. Bu yaklaşımın temel gerekçesi ise güneydeki yönetimin AB üyesi olmasıdır. Bir başka yaklaşım ise, 1960 yılında imzalanan garanti sisteminin günümüzün koşullarına göre yeniden uyarlanmasının istenmesidir. Bu yaklaşımı son derece sakıncalı ve sakat bir düşünce olarak değerlendiriyoruz. Böyle bir işlemin yapılabilmesi için garantici ülkelerle birlikte Kıbrıs Türk ve Rum tarafının ortak irade ile istek beyanında bulunmaları gerekmektedir. Böyle bir iradenin olduğunu ne yazık ki söyleyemiyoruz.
HUKUKİ VARLIK
Anılan tarihte uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde imzalanan bu anlaşmalar hukuken varlığını sürdürmektedir. Bu anlaşmaya imza koyan Rum ve Yunanistan tarafı bu sistemin kaldırılması gerektiğini söylerlerken AB üyesi olmalarına vurgu yapmaktadırlar. İngiltere ise imzalanan adı geçen anlaşma ile adadaki üslerinin varlığını ve kalıcılığını güvence altına alıyordu. Garanti Anlaşmasının yeniden gözden geçirilmesini istemek veya yeniden görüşülmesini istemek bütün tarafların ortak iradesi sonrasında olanaklı olabilecektir. Böyle bir istek “1969 yılında imzalanan Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi”ne de aykırıdır. Bunun ötesinde yapılan değerlendirmelerle tartışmaları kavram kargaşası yaratmaya yönelik bir adım olarak kaydetmek istiyoruz. Adada iki bölgeli yapı oluşturulurken karşılıklı olarak nüfus değişimi yapılmıştır. Sonrasında,1977 ve 1979 yıllarında imzalanan Doruk Anlaşmaları ile iki bölgeli yapının pekişmesi sağlanıyordu. O günlerde federal yapıların egemenliklerini nasıl ve ne şekilde kullanacakları ne yazık ki tartışılmamıştır. Yeni oluşturulacağı kaydedilen devletçiklerin egemenliklerinin konuşulması gerektiğine vurgu yapmak istiyoruz. Bu ve benzeri sakıncaların ortalık yerlerden kaldırılması için Türkiye’nin garantici ülke olarak müdahil olması ve uygulamaya karşı tavrını netleştirmesi gerektiğini kaydediyoruz. Müzakerecilerin çapraz ziyaretler yapmasının uyuşmazlığın çözümüne her hangi bir olumlu katkısının olmayacağı açık ve nettir. Kıbrıs Türklerini 1960’lı yılların öncesine götürmeyi amaçlayan “tek egemenlik” kavramına karşı çıkmaları gerekiyor mu ne...