Fahreddin Paşa ve İttihatçılar
İSMİ lazım değil, hukuk tarihçisi bir profesör attığı tweet’lerle Fahreddin Paşa’yı aşağılamıştı. Sebebi Fahreddin Paşa’nın “İttihatçı” olmasıydı...
İttihatçı olacağına Medine’de Şerif Hüseyin’e teslim olmalıymış!
Tarihçiler gerekli cevabı verdi.
Hatta ‘Bilimler Akademisi’ adlı bir kuruluş bu profesöre ödül vermiş, tarihçi Hasip Saygılı bu ödülün geri alınmasını istemişti.
Fahreddin Paşa gibi ders kitaplarında anlatılmayan bir tarihi şahsiyete kamuoyu ve bütün kesimlerin sahip çıkması önemlidir.
Ankara Belediyesi 613. Sokak’a Fahreddin Paşa’nın ismini veriyor.
Ben yerleşik sokak, cadde ve meydan adlarının değişmesine karşıyım ama bunu doğru buluyorum... “613. Sokak” bir tarihi, bir hafızayı yansıtmıyor.
ABDÜLHAMİDCİ-İTTİHATÇI
Muhafazakâr bir TV kanalı, “Rumeli’ye Elveda” adlı kitabım çıktığında beni konuk etmişti; ilk soru “İttihatçılar Rumeli’yi nasıl kaybetti?” idi.
Doğrusunun ‘Osmanlı niye çöküyordu’ diye düşünmek olduğunu söyleyerek Rumeli’nin kaybındaki temel sebepleri anlatmıştım.
Kutuplaşmış bir toplumda ana akımlar tarihe de kutuplardan bakıyor maalesef.
Muhafazakâr kesimdeki popüler bakışa göre, Ulu Hakan hainlerle ve yedi düvelle kahramanca mücadele etmişti.
İşte, nihayet TRT dizisinde Abdülhamid gibi diplomat bir padişaha İngiliz elçisini tokatlattırdılar!
Bu durumda Abdülhamid’e muhalefet eden İttihatçılar ya hain ya gafil olmalıydı!
İttihatçılar vatansever insanlardı, iktidarda çok hataları oldu ama onların yetişmelerini ve tecrübe kazanmalarını sağlayacak siyasi kurumlar ve siyasi iklim Osmanlı’da var mıydı? Bu çok önemli soru, ak-kara gözlüğüyle bakınca akla gelmez tabii.
Halbuki bu soru bizi “kurumlaşma” gibi günümüzde de düşünmemiz gereken bir soruna götürür, götürmelidir.
‘MAVZERDE BİR KURŞUN...’
Şu sözler Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ındır: “Mavzerde bir kurşun,siperde bir çığlık, secdede bir dua olan, cennetmekân ulu hakan Sultan II. Abdülhamid Han...”
Abdülhamid böyle ise ona muhalefet edenler nasıl olur?!
İttihatçı yani Abdülhamid’e muhalif Fahreddin Paşa “kahraman” olabilir mi?!
İşte bu kafayla Fahreddin Paşa’nın Şerif Hüseyin’e teslim olması gerektiğini söyleyebiliyorlar!
Bu bakışla, bu şartlanma ve önyargıyla “tarih”i okumak, analiz etmek ve hele de anlamak mümkün olmaz.
Tarihe böyle ak-kara gözlükleriyle ve hele da tarihteki bir aktörü ululaştırma, öbürlerini aşağılama şartlanmasıyla bakmak ciddi bir zihniyet problemimizdir.
Demokrasinin iyi işlemesi için zorunlu denetim kültürü ve eleştirel zihniyet de bu yüzden yeterince gelişmiyor.
ZİHNİ BAĞIMSIZLIK
Temeldeki sorun, ‘metot meselesi’dir. Tarık Zafer Hocamız doğru metodu şöyle formüle etmişti:
“Atatürk’ten olaylara değil, olaylardan Atatürk’e gitmek!”
Tarihin her devri için doğrudur bu. Olayları sebepleriyle, bütün karmaşıklığıyla araştırmak, ondan sonra aktörlerin davranışlarını ve yine çok karmaşık olan sonuçlarını araştırmak...
O zaman zihnimizde hayran olduğumuz siyasi aktörlere bağımlı olmadan olayları araştırma melekesi gelişir...
Bilim tarihindeki gelişmeler böyle olduğu gibi tarihte “özgür birey” de böyle gelişmiştir.
Medine müdafii kahraman Fahreddin Paşa’ya her kesimin sahip çıkması, umarım, zihni bağımlılık yaratan bütün şablonların kırılması ve zihni bağımsızlığımızın gelişmesi için bir vesile olur.
Taha Akyol
Hürriyet