“Rum liderliğinin Kıbrıs’ı Yunan yapmak ve Yunan bir Kıbrıs’ta 400 yıllık bir geçmişi ile bağımsızlıkta kurucu ortak olan Türk halkını azınlığa çevirme siyaseti olmasaydı Kıbrıs meselesi diye bir mesele ortaya çıkmazdı. Kıbrıs normal gelişmeler çerçevesinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlığını rahatlıkla kazanır ve iki halk da= aralarındaki tarihi ihtilafa ve din, dil kültür ayrılığına rağmen= bu bağımsızlık içinde yerlerini bulabilirlerdi. Kıbrıs meselesi diye bir mesele, Yunan Megalo İdeası’nın eseri olarak kilise tarafından ortaya atılmıştır.” 1980
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Eylül ayına girildikten sonra havaların serinlemesine karşın siyasi iklimde de serinlemenin yaşanacağını söylemek istiyoruz. Adanın çevresinde uluslararası deniz alanlarında bulunan doğalgaz konusunda tartışmaların yoğunlaşacağı bir dönemi yaşayacağız. Yıllardır çözülemeyen adadaki uyuşmazlık adeta kalıcı oluyor. Her yıl Eylül ayında Rumlarla Yunanlı siyasetçiler konunun çözümünü Kıbrıs’ta değil dışarıda arayış içine giriyorlar. Birleşik Amerika Devletleri başta olmak üzere kapıları aşındırıyorlar. Sonrasında ise Aralık ayında Noel tatili diyerek tatil havasına kapılarak havlu atıyorlar. Gerek kuzeyde gerekse güneyde ilkyaz aylarında mutlaka bir tarafta seçim vardır. Seçim sonuçları beklenirken yaza giriliyor ve yeniden tatil yapıyorlar. Bu oyun yıllardan beridir devam edip gidiyor. Uyuşmazlığın kalıcı olmasındaki temel nedenin bu türden bir yaklaşım olduğunu kaydetmek istiyoruz. Bütün bu yaşanmışlıklara karşın umut fakirin ekmeği ye Mehmet ye örneğinde olduğu gibi arayışlar sürdürülüyor. AB’nin de kirli burnunu uyuşmazlığın içine sokması sonrasında kalıcılık pekişiyor gibi bir havadan söz etmekte olasıdır. Birliğin Kıbrıs Temsilcisi Yunan asıllı Bay George Markopouliotis, “BM güvencesi altında iki toplumu mutlu edecek kalıcı bir çözümün bulunması için çalışmaktayız” diyor. 2006 yılından bu yana böyle bir mutluluğun yakalanabilmesi için birliğin adada 331 milyon Euro harcadığını söylüyor. “Kıbrıs’ın doğal zenginliklerinden yararlanmak her iki toplumun hakkıdır” söylemine karşın birlik üyesi İtalya-Fransa ve İsrail’in mendil büyüklüğündeki ülke ile savunma işbirliğini genişletme çalışmaları yapmaktadırlar. Buna karşın adı geçen kişi dutu yemiş bülbüle dönüyor.
40 YIL GEÇTİ
Aradan 40 yılın geçmiş olmasına karşın Kıbrıs adasının neden bu duruma geldiğinin de sorgulanması gerekiyor. 15 Temmuz 1974 gününde Yunanistan’dan asker ithal edilerek darbe gerçekleştirildi. 20 Temmuz’a kadar geçen sürede karşılıklı olarak birbirlerini öldürenleri Rumlar günümüzde bıkmadan usanmadan kayıp kişiler olarak değerlendiriyor. Filelefteros gazetesi darbenin yıldönümünde Haralambos Spanos isimli doktorun anlattıklarını okurlarına duyuruyordu. “Ölü askerlerin üst üste yığıldığı bir kamyon gelmişti. Mezbahaya gider gibi cesetleri boşalttılar ve mezarlığa koydular. Bir saat sonra ceset dolu başka bir kamyon daha geldi. O da cesetleri gömülmek üzere boşalttı. Ölü sayısı çok arttı, kamyonlar ceset getirip boşaltıyordu. Temmuz ayıydı. Hava sıcaktı ve morg dışında kalamazlardı. Ölenlerin çoğunun kayıtları da tutulmamıştı. Kimlikleri bilinmiyordu. Radyoterapi Bölümü Müdürü Dimitris Suliotis mezarlık sorumlusu Aristidi’ye ölülerin kim olduğunu sordu. O da şu yanıtı verdi: ‘hepsi bizim çocuklarımız doktor...’ Bu gerçek ise darbenin neden olduğu durumunun trajikliğini gösteriyor”...
AKEL’in yayın organı Haravgi gazetesi de konuya ilişkin olarak haberini fotoğraflarla yayınlıyor. Bu fotoğraflar arasında tarihe Kanlı Noel diye geçen olaylar sırasında EOKA çeteleri tarafından Kumsal semtindeki evlerinin banyosunda kurşunlanarak şehit edilen Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve üç çocuğunun fotoğrafları da yer alıyordu. Fotoğrafların üzerindeki “Kimse Unutmaz. Hiçbir şey unutulmaz” yazısı dikkat çekiyordu. Bütün dünyayı Kayıp Kişiler yalanları ile kandırarak uluslararası alanda kendilerine yer bulanların geçek yüzlerini kendi söylemleri ile sizlerle paylaşmak durumundayız. Bunun ötesinde Kıbrıs Türklerinin kendi yurttaşları olduğunu ve isyan ettiklerini isyanı bastırmak için silah kullanmak durumunda kaldıklarını din adamı kılıklı cumhurbaşkanı sıfatlı Makarios söylüyordu. Kıbrıs Türklerine karşı etnik temizlik hareketini uygulayanlar kendi yurttaşlarını da 15 Temmuz 1974 gününde kendileri gibi düşünmedikleri için toplu olarak öldürerek gömdüklerini bu açıklamalarla kabul ediyorlar. Nihat İlhan binbaşının eşi ve çocuklarının banyo küvetindeki resimlerini kendilerinden saymalarını suçluların telaşı içinde olduklarının göstergesi olarak okumak durumundayız. Kıbrıs Türklerini isyan edenler olarak tanımlayanların yalanlarını bütün dünyaya yeni baştan anlatmak durumundayız. Yalanları ile dünyayı kandırmayı başaranlardan adadaki çözümün her zamankinden daha zor olduğunu söylemelerine şaşırmamak gerekiyor mu ne...