Sorarız birbirimize aşkını anlat diye... Yanlış anlamayın bizlere göre aşk sanattır. Resimdir şiirdir. Renktir kokudur. Coşkudur. Her birimizin aşk hikâyesi kutsaldır. Kimi bir beden dersinde başlar Gültekin Serbest gibi,
Fatma Elvin ÖZTÜRK
Sözlere eşlik eder mısralar, şarkılara sözler. Geceye ışıklar eşlik eder bazen karanlığın içinde bir ışık olur tablolar. Renklerin ışıltısını arayan ressamların fırçasında bir oradan bir buradan hayal dünyasında arzı endam ederler. Bazen bir ayçiçeğini takar kollarına, bazen bir tavus kuşu ile dalarlar hayal dünyalarına mavinin tonlarından yakalar kuyruklarının büyülü dünyasından reverans yaparlar. Tablonun bir köşesinden bakıverecekmiş gibi gelirken tabloların masalsı hikâyesine dalıp gittiğinizi hissedersiniz. Bazen ay kenarında sallanır, bazen güneş çiçeğinde soluklanırsınız. Heyecanı sarar büyülü peri masallarının. Tavus kuşu mu doğar küllerinden yoksa siz mi şaşırırsınız. Ben benzetirim Gültekin Serbest’in tavus kuşlarını Anka kuşlarına… Masalların gece fısıldayışlarından gerçek hayata uzanan bir köprü izlenimi yaratır bende her biri. Usul usul gülümseme eşliğinde renkli rüyalara daldığım günlerimi hatırlatır. Yüreğime bir coşku seli bırakır. Renkler mi daha bir etkiler figürler mi bilemem ama ikisinin de ustaca işlendi kesin. Uygun bir harmoni eşliğinde dizilirler yan yana.
MUZDAN KAYIKLA GÜNEŞE OLTA
Bazen muzdan bir kayıkla yola çıkar güneşe bir olta atarsınız. Bazense Galata Kulesi’nin çatısından kanatlı atların sırtına atlayıp engin maviliklere çırparsınız kanatlarınızı. Anlatmak ile bitmez ki masallar, destanlar yüzyıllara yayılırlar her bir beynin yansımasında farklı hezeyanlar yaratırlar. İşte bu nedenle uzun solukludur Gültekin Serbest’in tabloları. Annelerinizin tatlı sesi ile fısıldar size, yüreğinizde hoş bir meltem bırakır bir sonraki tabloya geçmek için can atsanız da önünüzdeki tablonun o kadar çok fısıldayacağı kelimesi vardır ki size ne yapsanız da bir öteye geçemezsiniz. Bir bakmışınız akşam oluvermiş siz bu büyüden kurtulamamışsınız. Kapılar kapanır yarın yine koyulursunuz diğer tabloları izlemeye… Bir de sohbet ederseniz kendisi ile anlarsınız o naif yüreğin getirilerini. Beyefendiliğini… Bir coşku seli aldı bahsede bahsede satırları dolduracağız nerede ise… Kimdir Gültekin Serbest, neredendir bahsetmeyi unuttuk.
PRİZREN’DE DOĞDU
Türk sanatının önemli değerlerinden Gültekin Serbest 1955 yılında Kosova'nın Prizren kentinde doğdu. Prizren’in Şar Dağı’ndan gelen eşsiz havasını soluyan sanatçının bu ender genleri nasıl aldığının iyi bir göstergesi olsa gerek. Peri masallarının nasıl oluştuğunun, tabloların dağların doruklarından denizlere nasıl ulaştığının. Akan pak deresindeki hayallerini nasıl bezediğinin iyi bir göstergesidir aslında doğduğu topraklar. Birçok soydaşımız gibi onu da beklemektedir bir gün ana vatanına doğduğu topraklara kavuşmak. Ve 1978 yılında, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden mezun olur. Aslında bu mezuniyet günlerine kadar çok nehirler akmıştır resim dünyasında. Bir sohbetimizde şöyle anlatmıştır kendisi: Çocukluğumdan beri resme ilgim vardı, ilkokulda, kâğıdı kalemi, boyayı tanımam ile bu daha da arttı. Okulun ressamı durumundaydım, ama ne resmi biliyordum ne de resim yapana ressam denildiğini. İlkokulda Beden Eğitimi dersimiz için o günlerde yeni yapılan Kurtuluş Parkı’na giderdik. Bir gün, koşu sırasında, yaşlı bir amca gördüm, resim yapıyordu. Ben, öğretmenin tepkisini bile düşünmeden, resim yapan amcayı izledim. Birkaç hafta bu devam etti. Ben işi iyice ilerlettim artık oturup izliyordum. Bir gün, resim yapan yaşlı amcanın bana, "taşa oturma çocuk üşüteceksin" sözleri ile dostluk başladı. "Ne olacaksın" dedi, ben de "resim yapmak istiyorum" dedim, cevabı "öyle mi çocuk" oldu ve bana bir kırtasiye dükkânı tarif etti. Yaşlı amca kartona resim yapıyordu ve bana da bir şövale, karton ve boyalar alındı, hatta kartonun bezir yağı ile yağlanmasını bile öğretmişti.
EŞREF ÜREN USTANIN ELİNDEN
O gün Kurtuluş ve Hacettepe peyzajları yapan yaşlı amcanın Türk resminin ustalarından Eşref Üren olduğunu ortaokul yıllarımda öğrendim. Diye anlatmıştı yola çıkış öyküsünü… Ve yıllar sonra üstat Eşref Üren ile Gültekin Serbest’in bir sergisinde yolları kesişecek ve iki meslektaş olarak dostlukları pekişecekti. Öğretmenleri en büyük şansı olacaktı sanatçının. Onu resim aşkına her gün bir parça daha yanaştırıyor ve bu aşkın gittikçe kara sevda olmasına doğru fener tutuyorlardı. Bir süre İtalya, Yugoslavya ve Amerika'nın Galeri ve Müzelerinde araştırma inceleme yaptı yıllar içinde yaptığı bu seyahatler ve yurtdışında belli süreler ile yaşamışlığı ise onda farklı perspektifler uyandırmış ve hayal ile gerçekliğin ekseninden kendine farklı bir dünya farklı bir stil yaratmasına sebep olmuştur. Çalışmalarını bir dönem Amerika'nın New York kentinde sürdüren sanatçı, bu kentte bir kişisel sergi açmıştır. Avrupa'nın ve Asya2nın çeşitli ülkelerindeki kişisel ve karma sergilere katılmış. (Bulgaristan, Moldova, Kırgızistan, Kosova, Arnavutluk, Montonegro, Macaristan, Gürcistan, Pakistan, ABD, Fransa) Türkiye'de, Yurtdışın da, resmi ve özel koleksiyonlar da eserleri yer almıştır. Ayrıca, Kırgızistan'ın Bişkek kenti Ulusal Müzesin de eseri sergilenmektedir.
3 KİŞİSEL SERGİ SAHİBİ
Bugüne kadar 31 kişisel sergi açmış, çok sayıda gurup ve karma sergilere de katılmıştır. BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği) üyesi olan sanatçı, bir dönem genel sekreterliğini, iki dönem de bu derneğin başkanlığını yapmıştır. Çağdaş Sanatlar Vakfı kurucularındandır ve halen bu vakfın yönetim kurulu sekreterliğini yapmaktadır. Vakfın, 12 yıl boyunca düzenlediği Uluslararası Ankara Sanat Buluşması’nın koordinatörlüğünü de üstlenmiştir.
Birçok etkinlik ve çalıştay da bir araya geldiğimizde uzun sohbetlerimizde açılır konular biz ressamların. Renklerin dilindeki sayfalarımızı alır dostlukların sohbetinde dinlendiririz. Sorarız birbirimize aşkını anlat diye... Yanlış anlamayın bizlere göre aşk sanattır. Resimdir şiirdir. Renktir kokudur. Coşkudur. Her birimizin aşk hikâyesi kutsaldır. Kimi bir beden dersinde başlar Gültekin Serbest gibi, kimi benim gibi anne kokusunda bulutları objelere benzeterek, baba korkusunda boyaları saklayıp anne ile gizli oyunlarında buluşur. Küçük bir kızken yakalar boyaların kokusunu eve gelirken merdivenden alıyorsa bezir yağının kokusunu bugün resim vardır evde anne ile yapılacak tuvaller hazırlanmış.
ANA İLE KIZIN, BOYA İLE TUVALİN AŞKI
Boyalar dizilmiş fırçalar nöbette bekler Elvin’i… Hiç unutmam o kokuyu hala atölyelere girdiğimde koku ulaştığında ta içlerime o görüntü canlanır benliğimde küçük kız oturmuş anneciğinin yanına fırça darbeleri ile okşuyorlar tuvali, bir yandan huzursuz küçük kız akşam olmasın resim bitmesin diye boyalar ve yemekler hazırlanacak anne paylaşılacaktır. Ama oysa aşk yaşıyor onlar. Ana ile kızın, boya ile tuvalin aşkını… İşte bu aşk ile resmediyor Gültekin Serbest ‘te zamanın geçimsizliğinde babasının işyerinde gömlek zarflarının içindeki kartonlara resimleri. Zamana imkânsızlığa inat üretiyorlar. Ürettikçe kimlikleşiyorlar kendileri oluyorlar. Gitgide daha çok yaklaşıyorlar hayallerine. İşte böyle sohbetlerden birinde anlatıyor desenlerine aşkını içindeki ışığı: Ben önce ayçiçeklerini tanıyıp sevdim ama önce muz bitkisini, yapraklarını, çiçeklerini daha değişik soyutlamalarla resmettim. Bu benim yeni bir yola girmeme neden oldu. Hem kullandığım objeler ve nesnelerin özgünlüğü, kimse tarafından kullanılmaması hem de resimde oluşturduğu estetik biçimler bir farklılık yaratıyor. Gültekin Serbest’e ait bir form oluştu, böyle bir şey yakaladım. Çocukluğumdan beri, akşamüzerleri evlerde ışıkların yanmaya başlaması beni etkiler. Evlerdeki ışıkların yanması ile içimde hüzünle karışık bir tuhaflık hissederim. Bu hüzün insanı üzecek bir hüzün değil, tuhaf mutlulukla karışık bir hüzün. Bu evlerin içini merak ederim hep, sanki insanlar gündüz yaşamıyor da ışık ile ortaya çıkıyormuş gibi gelir. Ben o geceyi de çiziyorum. Sonra yağmurlu havalar da beni çok etkiler. Yağmurlu, puslu havaların da ışığı vardır, karanlık gibi görülen havanın ışığını görürüm ben. Renklerin de ışığını görürüm. Sohbet ettikçe edesi tablolara baktıkça bakası geliyor güzel dost Gültekin Serbest’in. Anlattıkça dinleyesi geliyor her bir kişinin. Umarım içindeki ışığın masalları hiç bitmez. Umarım bu güzel Rumeli yüreğinin gülümsemesi hep yansır tablolarına biz dostlarına ve sanatseverlere keyifle izlemek kalır sadece… Ankara’da yaşayan yolu Ankara’dan geçen dostlar benden söylemesi bu değerli sanatçımızın sergisi yeni açıldı ve devam ediyor Mustafa Ayaz müzesi Sanat galerisinde 25 Marta kadar. Kaçırmayın derim benden söylemesi İstanbul’un galata kulesinden, kalyonlar ile özlediğimiz İstanbul’a doğru bir geçişe vira vira diyerek yol alıyor ve masalsı bir âlemde buluşturuyor bizleri.