Gâvur Mümin
GAVUR MÜMİN
Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında, Trakya Milli Kuvvetler Komutanı
Miralay (Albay) Cafer Tayyar (Eğilmez), Trakya'da Yunanlılara esir
düşmüştü.
23 Temmuz 1920 günü, 1 nci Kolordu Süvari Takımı'nın bir kısmıyla
sivil olarak Havsa- Babaeski yönüne keşfe giden Albay Cafer Tayyar,
bir Yunan Piyade Bölüğü ve Süvari Takımı'nın ateşi arasında kalmıştı.
Açılan ateş sonucu attan düşmüş, yanındakiler tarafından öldü
sanılarak baygın bırakılmış; daha sonraları Bostanlı Köyü halkı
tarafından Yunanlılara teslim edilmişti.
Cafer Tayyar, Edirne'de 2 gün kaldıktan sonra Atina'ya gönderildi.
Aradan iki sene geçtikten sonra, Cafer Tayyar'ın Atina'da esaret
hayatı sürerken, 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz'u takip
eden günlerde, Uşak civarında yapılan muharebelerde, Yunanlıların
Küçük Asya Orduları Komutanlığı'na yeni atanan General Trikopis
yanındaki generallerle birlikte esir alındı.
İzmir'in 9 Eylül 1922'de ele geçirilmesini müteakip başlayan
görüşmeler sırasında Yunanlılar, General Trikopis'e karşılık Albay
Cafer Tayyar'ı önerdiler.
Durum Mustafa Kemal Paşa'ya iletildi.
Mustafa Kemal Paşa, bu takasa karşı çıktı, kulak bile asmadı, derhal reddetti.
O, Albay Cafer Tayyar'ın yerine, İzmir civarında Yunanlılar tarafından
esir edilen ve halen Atina'da esir bulunan Jandarma Yüzbaşı Mümin'i
istiyordu.
Mustafa Kemal Paşa'nın bu önerisi, hem Yüzbaşı Mümin'i tanıyanlarda
hem de tanımayanlarda şaşkınlıkla karşılandı.
Tanımayanlar Yunan Küçük Asya Orduları Komutanı bir General ile bir
Yüzbaşı'nın takas istemine bir anlam veremediler.
Yüzbaşı Mümin'i İzmir'den tanıyanlar ise şaşkınlık içindeydiler.
Mustafa Kemal Paşa'nın bir vatan hainine sahip çıkmasını anlayamıyorlardı.
Esasen, Mustafa Kemal Paşa dışında kimse Yüzbaşı Mümin'in ne
yaptığını, asıl kimliğinin ne olduğunu bilmiyordu.
Ne yazık ki, günümüzde de, Yüzbaşı Mümin'i tanıyan ve bilen çok az kişi vardır.
Yayınlanmış biyografisi, hakkında yazılmış bir kitap veya ayrıntılı
bir çalışma maalesef yoktur.
Derleyebildiğimiz son derece kısıtlı bilgileri kısaca aktaralım.
Mümin'in Kafkaslar'da yapılan muharebelerinde Teğmen, Çanakkale
Muharebeleri'nde de Üsteğmen olarak görev aldığı biliniyor.
O, işgali sırasında bulunduğu İzmir'den Ankara'ya Mustafa Kemal
Paşa'nın yanına gitmek istemiş, ancak bizzat Mustafa Kemal Paşa, çok
iyi Rumca bildiği için, onun İzmir'de kalarak kendisinin gözü kulağı
olmasını istemişti.
Yunanlıların Ege ve İç Anadolu'daki askerî harekâtlarının bilinmesi
halinde, Millî Mücadele'nin şansı daha artacaktı.
Mümin de, subay kıyafetini çıkarmış, batılılar gibi giyinmiş, (kendi
arkadaşlarının nefret dolu bakışları altında) bütün gün Yunan
subayları arasında gezinmiş, dostluk kurmuş ve onlardan aldığı
bilgileri çeşitli yollarla Ankara'ya ulaştırmıştı.
Durumu bilmeyen arkadaşları için o artık , bütün zamanını işgal
subayları arasında sarhoş bir şekilde geçiren, yüzsüz, yardakçı,
işbirlikçi kısacası "Gâvur Mümin" olmuştu.
Araştırmacı- Yazar Naci Sadullah Dağnış, onun küçük bir deftere not
ettiğini ileri sürdüğü anılarında şunları açıkladığını yazmıştır:
"İşgal kuvvetleri subayları ile sıkı ilişkilerim göze batınca bana
'Gâvur Mümîn' dediler...Gâvur... Yani 'Kâfir'!..Yani 'Hain' Mümîn!...
O zamanlar benim için böyle bir karara varanlara kin ve öfke duymuş
değilim. Onları haklı buluyorum. Öyle ya!.. Herkesin ölüm kalım
kavgası yaptığı bir sırada ordu saflarında çarpışacağıma, başımda
gâvur şapkası ile dolaşıyordum. Düşmanla sarmaş dolaş yaşayan bir
haine, namussuz bir kavga kaçağına ben de olsam, kin dolu gözlerle
bakardım. Kurtuluşu için ölesiye, öldüresiye dövüştüğüm İzmir'de
yüzüme bile tükürenler oldu. İtiraf edeyim ki o tükürükler,
çarpıştığım cephelerde yediğim kurşunlardan daha ziyade acı ve ızdırap
verdi bana...
Ama ne yapayım ki, o sıralarda içinde bulunduğum durum ve şartlar
gerçekteki durumu açıklamama engeldi. Ölmekten değil ha, bir tek şeyden
korkuyordum: Gerçeği anlatamadan ölmek ve tarihe bir vatan haini
olarak geçmek..."
Attila İlhan'ın Gâvur Mümin ile ilgili tespitlerini hatırlamakta da yarar var:
"...Ben o zamanlar İzmir'de gazetecilik yapıyor, Demokrat İzmir
Gazetesini yönetiyordum. Bir yazarımız vardı. Adı Dağnış. Asıl ismi bu
değildi ama bütün İzmir onu Dağnış adıyla tanırdı. Asıl adı Naci
Sadullah Beydir ve Türk Basının çok önemli yazarlarından biridir.
Aslen İzmirliydi. Gazetede fıkralarının dışında dedi ki 'bir tefrika
var, onu koyar mısın?' Tefrika nedir? dedim.
'İstirdattan önce, Yunan işgali sırasındaki bir Türk zabitinin hikayesi' dedi.
Nasıl bir hikaye bu deyip okuduğumda dehşete düştüm.
Olayın ismi 'Gavur Mümin'di.
Gavur Mümin kim?
Bildiğiniz gibi 15 Mayıs'ta limana çıkan Yunan güçleri önce o zaman
Konak İskelesi civarında olan Sarıkışla'ya girmişler. Oradaki bütün
zabitleri çıkarıp dipçikle, tekmeyle Kordon boyunca 'Yaşa Venizelos'
diye bağırtmaya çalışmışlardır. Hatta bağırmamakta direnen Miralay
Süleyman Fethi Bey öldürülmüştü. İşte onların arasında da bir genç
zabit var. Adı Mümin. Mümin bir müddet sonra kapatıldığı yerden
kaçmayı başarıyor. Ve onun Ankara'ya iltihakını bekliyorsunuz.
Hayır, Ankara'ya iltihak etmiyor.
Kime iltihak ediyor? Yunanlılara iltihak ediyor.
Yunanlılara iltihak edip ne yapıyor?
İlk önce bir kere fesi çıkarıp şapkayı giyiyor. Arkasından çok iyi
Rumca bildiği için Rum çevreleri ile düşüp kalkmaya başlıyor. Ona çok
itibar ediyorlar. Sosyeteye katılıyor. Rumlarla o kadar yakınlaşıyor
ki, neticede o zamanki Yunanistan'ın İyonya Valisi (yani bu tarafların
valisi) İstriyadis onu yanına alıp bir görev öneriyor.
Önerdiği görev, bir Türk için dehşet verici bir görev.
Yunan istihbaratında çalışmasını istiyor. Gavur Mümin bunu gözünü
kırpmadan kabul ediyor. Kabul ettiği bu esas üzerine, Yunan
istihbaratının kimliği verilmiş hatta numarası konmuştur. Ve o da bu
sayede bütün Ege bölgesinde dolaşıp Efelerin köylülerin örgütlemeye
çalıştıkları hareketleri Yunan istihbaratına bildirmiştir.
Bu da kaderin bir görüntüsüdür demeyin. Çünkü Yunan istihbaratı Gavur
Mümin Bey'i sokağın ortasında tutukluyor.
Gavur Mümin Bey'in tutuklanma sebebi, Ankara hesabına çalışmasıdır.
Meğerse, Gavur Mümin Bey kendisini onların adamı, iyi Rumca bilen,
Yunan işgalinden yana bir Türk gibi tanıtarak bir Türk Zabitinin
yapacağını yapmış, etraftaki dolaşmaları sırasında elde ettiği bütün
bilgileri Ankara'ya İstihbarat teşkilatına bildirmiş.
Tabii bunun üzerine derhal Yunan Divanı Harbine verilip ömür boyu
hapse mahkum edilmiş ve adalardan birine sürülmüştür.
O zaman bir soru. Peki, Yunanlılar bunu nasıl öğrenmişlerdir?
O zaman utanç verici bir cevap.
Çünkü Türk Mim teşkilatı içinde çalışan bir Giritli Türk Yunan
İstihbaratının ajanıdır ve onlara durumu o bildirmiştir. Tabii o daha
sonra kurşuna dizilmiştir. O ayrı bir hikaye.
Gavur Mümin Bey bir Türk Zabitinin neler yapabileceğini gösterir.
Öteki hikaye ki, benim ailemin iftihar ettiği bir olaydır, sıradan bir
Türk ailesinin böyle bir durum karşısında nasıl direnmek istediğini ve
direndiğini gösterir."
Mümin, Yunanlıların Büyük Taarruz öncesinde, durumu anlamasıyla
yakalandı ve esir alınarak Atina'ya götürüldü.
Katlanması çok zor esaret günleri geçiriyor, baskı ve işkence dolu
günler yaşıyordu.
Mustafa Kemal Paşa durumu öğrenmişti; Yunan kuvvetleri denize dökülür
dökülmez ilk işi, Yüzbaşı Mümin'i geri istemek oldu.
Esir takası konusundaki görüşmeler çok çetin geçti.
Mustafa Kemal Paşa, Yunanlıların Albay Cafer Tayyar'ın yerine
istedikleri Yunan Küçük Asya Orduları Komutanı General Trikopis'in
yerine Yunan 11 nci Tümen Komutanı General Kladas'ın değiş tokuşunu
kabul etti.
Diğer Generaller hakkındaki görüşmeler bir seneye yakın sürdü.
Mustafa Kemal Paşa, Yunan Küçük Asya Orduları Komutanı General
Trikopis, General Dmarras ve General Digennis'e karşı sadece Jandarma
Yüzbaşı Mümin'i istiyordu.
Mustafa Kemal Paşa'nın gözünde, Yüzbaşı Mümin Yunan ordusunun
başkomutanından daha kıymetliydi.
Sonunda bu takas kabul edildi.
General Trikupis diğer Generaller Yunanistan'da büyük törenle
karşılanırken, Jandarma Yüzbaşı Mümin, sessiz sedasız esaretten geldi
ve doğu Ankara'ya gitti.
Kurtuluş savaşı sonrasında Albaylığa kadar yükseldi.
Van Mıntıka Komutanlığı yaptı.
Muhsine adında bir nişanlısı vardı...Araya hep savaş, hep görev
girmişti, bir türlü evlenemedi.
Yeğeni Galatasaraylı Lütfü Aksoy'un milli takıma seçildiğinde son
derece duygulandığı söylenir.
Hatıralarını yayınlamadan İzmir'de vefat etti.
Ölüm ilânı 25 Ocak 1948 tarihli Demokrat Gazetesi'nde yayınlandı.
Türk tarihinin altın sayfaları arasında çok seçkin bir yeri olması
gereken kahramanlardan olan Mümin Aksoy( namı diğer Gâvur Mümin),
şüphesiz yaptıklarıyla tanınmayı ve hatırlanmayı hak ediyor.