Geleceğe dair umutlarımızı çöpe atmayın !!
Ülkemiz, yeni bir seçim sathı mailine girmiş durumda. Partiler stratejilerini belirleyerek yol haritalarını hazırlamaya, adaylarını gün ışığına çıkarmaya başladılar. Seçim bütçelerini eritecek olan propaganda kampanyalarını şekillendirmenin heyecan ve telaşındalar. Şimdiden bayrak, flama, ilan, afiş, rozet ve özendirme siparişleri verilmeye başlandı bile. Bu seçim döneminde de bol curcunalı kampanyalar bizi bekliyor. Harcamanın ötesinde, israf çılgınlığını andıran, bol jan janlı kampanyalar yakınımızda. Kesenin ağzı açıldı. Trilyonlar, kuru gürültüler arasında bir kez daha sokak, cadde ve meydanlarda, ayaklar altına serpilecek. Har vurup, harman savrulacak. Geleceğe ait, kamyonlar dolusu umutlarımız çöp olup, çöpe atılacak.
Basit bir işlemle çöpe gideceklere bir bakalım. Hemen her iki senede bir, genel ya da yerel seçim sürecini yaşayacağımız gelecek 10 yılı (2011-2021) öncelikle baz alalım. Bu dönemde 3 genel, 3’te yerel olmak üzere 6 seçim yaşayacağız (olası referandumlar hariç). Bu seçimlerin beherinde, genel bütçeden pay alan partilerce, geçmiş tecrübeler ışığında ortalama 175 trilyon harcanacağını varsayalım. Buna göre altı seçim kampanyasında, partilerce israf edilecek miktar 1050 katrilyon. Yapılan tüm materyallerin ucuz yollu olması kaydıyla, hesap bu.
GEÇMİŞ UMURSAMAZLIKLAR
Bildiğiniz gibi, geçmiş dönemlerin umursamaz kampanya harcamaları inanılması zor boyutlardaydı. Geçmiş umursamazlıklar, önümüzdeki seçim kampanyalarına da damgasını vuracağa benziyor. ABD ile başlayan seçim kampanyaları çılgınlığı, 1950’ den beri bize de sirayet etti. Taklitçi zihniyet bu alana da taştı. “ABD.’nin bu tür giderleri için, “gelişmişlikleri açısından oralarda dikkate bile alınmaz. Umursamazlar” diyebiliriz. Ülkemiz için durum hiçte öyle değil. Bunları umursamak zorundayız. İnancımız gereği, insani değerlerimiz gereği umursamak zorundayız. Karnını doyurmak için çöpten ve pazar artıklarından medet uman vatandaşlarımız varken, umursamalıyız. Yoksulluktan evine ekmek götüremeyenler için umursamalıyız. “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.” Hadis-i Şerifi gereği umursamalıyız tüm bunları. Partiler, seçimi kazanıp “ülkeyi düze çıkarma” hülyasındayken de, birilerince umursanmalı. Ve “dur” denmeli bu savurganlığa. Aklıselim sahipleri defalarca ikazda bulundular. Ancak ikazlara kulak asan olmadı. Her seçim öncesi durum, bir öncekini aratır cinsten. Savurganlık, bu seçimde de diğerlerinden farksız olacak. Bu keresinde de hamam aynı, tas aynı olacak gibi. Değişen seçmen tavırlarına rağmen değişmeyen tek şey savurganlık olacak. Parti bayrağı ve flamalara değer vermeyen, afiş ve ilanları önemsemeyen seçmene rağmen kampanyalara itibar had safhada. Bir şeyler değişsin artık. İsraf edilecek olan bu para, vatandaşa refah olarak dönsün. O’na iş olsun, ekmek olsun. Aş olsun. Seçim kampanyalarına elbet karşı değilim. Bu tür kampanyalar; demokrasi kültürünün yaygınlaşması ve oy kullanmayı teşvik etmesi bakımından yararlıdır. Parti politikaları hakkında bilgilenilmesi, adayların tanınması açısından faydalı oldukları da bir gerçek. Bunların hepsine eyvallah. Ama bunun yolu israf olmamalı. Karşısında olduğum, sonu çer çöp olacaklara dudak uçuklatan harcamalardır. Çöpe atılacak milli servetimizdir. Birde, böylesi kampanyaların demokratikleşmenin göstergesi olarak lanse edilmesidir. Heba edilen milli servetle demokratikleşmenin uzak yakın alakası yoktur. Gerisi laf-ı güzaftır.
Bayraklarla, afişlerle, kuru gürültüden öte gidemeyen müzikli propagandalarla, uzun uzun araç konvoyları ile seçim kazanıldığı nerde görülmüş? Seçmen artık bunlara prim vermiyor, ey ahali!. Duyduk duymadık demeyin. Seçmen, refah ve huzur verene veriyor oyunu. Güvenilir, sözünün eri, menfaatlerimize yönelik proje sahiplerine, “değerini” veriyor. Geçmişte de iradesini bu yönde sergilemişti. Bu seçimde de aynen sergileyecek. Bu temel psikolojiyi kavramak, siyasi iletişim ve etkileşim için çok önemli. Ülke ve parti menfaatler içinse daha da önemli. Sonuç itibariyle; gelişmiş ülke statüsüne eremeyiş sebeplerimiz bir nebzede olsa gözler önünde. Nüfusunun yüzde 13’ü işsiz olan, milyonlarca insanının yoksulluk ve açlık sınırında yaşadığı bir ülkede manzara bu olmamalı. Gözün göremediği tek şey, burnunun dibindeki diğer gözdür. Göremediğiniz diğer göz ise halkımızdır. Görebilmeniz umuduyla. Sağ ve esen kalın.