Geleceğin Türkiyesi
Türkiye'nin büyüme hızında 2011 verilerine göre Çin’den sonra ikinci sırada yer alması, hemen ardından da Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın büyüme hızına paralel olarak nüfus artış hızının da tesirini kaybetmeden devamını talep etmesi, ülkemizin kendi bölgesi ve dünya üzerinde güçlü ekonomi ve milli savunma ile desteklenen, genç ve dinamik nüfusu ile de belirleyici bir güç olma iradesini çok açık ve net olarak ortaya koymaktadır. Ancak Türkiye’nin bölge ve dünya siyasetini belirleme konusundaki iradesi, 21. yy Türkiye’sini şekillendireceğine kesin gözü ile bakılan mevcut anayasanın yerine yapılması düşünülen yeni anayasa ile doğrudan alakalıdır. Hiç kimsenin kâhin, ya da en azından falcı olmadığı ve gelecekten ilahi kudretin tek ve biricik sahibinden başka hiç kimsenin haber veremeyeceği göz önüne alındığında, ülkemiz geleceğini şekillendirecek olan sorumluların, bugünü ve bugünü belirleyenlerin gelecek hakkındaki iradelerini iyi okumaları, iyi anlamaları ve iyi idrak etmeleri gerekmektedir. Türkiye 1930’lu yılların kanun, görüş ve algılamalarını tek siyaset kabul ettiğinden dolayı 1970 – 80 ve 90’lı yıllarını kaybetmiştir. İnanç, akıl ve izan sahibi herkes bilir ki âlemde her an değişim geçirmeyen hiçbir şey bulunmamaktadır. Bu değişimden nasıl ki insan bedeni de etkilenmiş ise insana ait olan düşünce, irade ve fillerde değişimin bu devamlılığından aynı şekilde paylarını almışlardır. Bundandır ki âlem ve insan için fikir ve eylem bazında her hangi bir şeyin değişmeden sabit kalabilmesi mümkün değildir. Hiç kuşku yok ki değişimin özde olması olasılık dışıdır. Çünkü özün değişmesi söz konusu değildir. Bundandır ki her hangi bir konuda muhafazakâr bir tutum takınmak aslında değişimi öze uygun bir biçimde kabul etmektir.
21. YÜZYIL ŞEKİLLENMESİ
Öze önem veren ve onun değişmeyeceğini ve değiştirilemeyeceğini bilenler, gerçekleştirecekleri değişimin sıhhati, devamlılığı ve yerindeliği için öz ile alakalı muhafazakâr tutumlarını ön plana çıkarırlar. Tabi ki burada doğru bir biçimde tanınması ve tanımlanması gereken olgu “özdür”. Bu sebeple ülkemizin önündeki yüzyılını belirleyecek ve 21. yy şekillenmesine katı verecek olan anayasanın yapımında, anayasada yer alması düşünülen her konunun, ülkenin özüne sadık kalarak belirlenmesi, 21. yy Türkiye’sinin bu öze göre şekillendirilmesi, ülkemizin gelecekteki yerinin belirlenmesinde önemli bir temel teşkil edecektir. Dünyanın geleceğinin belirlenmesinde önemli bir aktör olma arzusunda olan Türkiye, kendi geleceğini şekillendirirken hiç kuşku yok ki Şam, Bağdat, Amman, Trablus, Kahire, Kabil, Bakü, Saraybosna, Tiran, Kosova, Atina, Sofya ve daha nice şehirlerin ve onların halklarının geleceğine de katkı verecektir. Bu sebeptendir ki hazırlanacak anayasaya öz olarak âlemlerdeki her şeyin özü ve ortak noktası olarak “Fıtrat” yani “İnsan” belirlenmelidir. İnsanlığın özüne uygun olan ve insanlık fıtratının kabul ettiği değerlerin tamamı değişmeyen kurallardır. Bu insani kuralların uygulayıcı kurumları bütün dünyadan önce ülkemizde yani “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen bir kültürün varisi olan Türkiye’mizde oluşturulmalıdır. Bu dünya siyasetinin belirlenmesi ve tüm dünyada insanlar arasında adil bir paylaşımın oluşması konusunda bir adım önde başlamak demek olacaktır. Türkiye kendi geleceğinin hamurunu şekillendirirken, hamurun en çok yakıştığı eller olan “kadınlara” özel bir önem verilmeli, kadınlarımızın ülkemizin özgürlüğünün kazanımına verdiği destek hatırlanmalı ve kadınlarımız hiç kimseye ve hatta hiçbir kuruma esir edilmeyecek şekilde özgürleştirilmeli ve özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır.