Gurbette Çocuk yetiştirmek -2

Aslında başlığı bilerek seçtim. BAŞLIK DİKKATİNİZİ ÇEKTİ ve yazıyı okumaya başladınız değil mi? İstediğim de buydu zaten. Yoksa ne mükemmel çocuk yetiştirmenin sadece birkaç kuralı vardır ve hatta ne de mükemmel çocuğun tarifi. Şunu anlayalım böyle bir şey yok. Çocuk yetiştirmek zor. Hele gurbette çocuk yetiştirmek daha bir zor. Anlayış farklı… Kültür farklı… Değerler farklı… Farklı, farklı, farklı… Bu farklılıklar içinde farklı bir çocuk yetiştirmek hiç de kolay değil. Ama imkânsız da değil. Çünkü çocuk daha çok söylenilene değil, hareket, tavır ve davranışlara bakar. Şöyle bir örnek verelim; Çocuğunuza YALAN söylemenin çok kötü bir davranış olduğunu söylediniz. Sonra ev telefonu çaldı. Ama telefondaki kişi görüşmek istemediğiniz kişi. Telefonu da çocuğunuz açtı ve siz el işaretleriyle evde olmadığınızı çocuğa söylettirdiniz. Kusura bakmayın işte o an kendi piminizi çektiniz demektir. Çocuğunuza yalan söylememeye bir daha ikna edemezsiniz. Çocuk hareketlere bakar. Öyle “mucizevî” reçetelere itibar etmeyin. Siz SEVGİ dilini sabırla, inançla kullanın sonucunu görünce emeğinize değdiğini göreceksiniz.

ANA BABAYA YENİ REÇETELER

Sağlam bir dünya görüşü olmayan Batı medeniyetinin zavallı pedagog ve psikologları dipsiz kuyuya ipsiz inerek ortalama on yılda bir değişen fikirlerle ana-babalara yeni yeni reçeteler sunarlar. Hepsini de “Doğrusu budur, böyle davranın, çocuğunuz mükemmel yetişsin” diye pazarlarlar hep. Freud’dan hayli etkilenen 68 kuşağının eğitimcileri “Çocuğu serbest bırakın, her istediğini yapsın, hevesi kalmasın, hiç azarlamayın, sadece sevgi verin” diye diye günümüzün serseri ruhlu, sabırsız, sorumsuz ve ahlaksız neslini yetiştirdiler elbirliği ile. Şimdilerde ise daha farklı sesler yükseliyor o taraflardan: “Çocuğa beklentilerinizi ve görevlerini söyleyin, hata yaparsa ceza verin, hatta hafifçe dövebilirsiniz bile.” Bizler milli ve manevi değerlerimiz ışığında nasıl çocuk yetiştirmek gerektiğini aslında biliyor olmamız gerekirken, maalesef bu kaynaklara da yüz çevirdiğimiz için “iki arada bir derede” kalmış durumdayız uzun zamandır. Ben de bir babayım, son zamanlarda çocuk eğitimine dair ipuçları toplamakla meşgulüm. İşte bu yazıda çocuk yetiştirmekte dikkat etmemiz gereken bazı temel prensipleri aktarmaya çalışacağım.

KENDİNİ ISLAH EDEMEYEN BAŞKASINI ISLAH EDEMEZ


Önce kendinizi düzeltin. Kendini ıslah etmeyen başkasını hiç ıslah edemez tabii ki. Bir aile tanıyorum. Çocukları pırıl pırıl, ahlâklı gençler olarak yetiştiler. Özel bir çocuk yetiştirme eğitimi almadıklarını biliyorum. Evlerine misafir olduğum bir gün “Nasıl böyle mükemmel çocuklar yetiştirdiniz” diyecek oldum. Ama demedim. Zira o kadar açıktı ki her şey. Baba samimi ve tutarlı bir değerlerine bağlı, anne şefkatli ve temiz huylu bir fedakâr. Evleri sade döşenmiş bir “dershane” gibi. TV genellikle kapalı. Yalan yok, dedikodu yok. Nasıl çocuklar çıkabilirdi ki böyle bir evden zaten? “Armut dibine düşer”, “üzüm üzüme baka baka kararır”, “anasına bak kızını al” sözleri boşuna söylenmemiş tabii ki. Bir eğitimci olduğumdan birçok aileyle sıkıntıları paylaşırız, bana sık sık çocuklarını getirir aileler. “Bu çocuk bir garip davranıyor nedense? Hemen daima ailededir esas problem. Anne-babanın bir yığın hataları, kompleksleri hatta psikiyatrik rahatsızlıkları vardır. Ama onlar bunları görmez, çocuktaki problemleri öne sürerler. Sanki o çocuk o evde yetişmemiştir de, uzaydan gelmiştir. “O kadar da gayret ettik ki, neden böyle oldu bu çocuk bilmem?” havası vardır genellikle. Ama aile kendisine çeki düzen verdiğinde çocuk da toparlar ardından doğal olarak. O yüzden “önce kendimize bakalım” diyorum.

TEMEL GÜVENLİ OLMALI

Bir evin en önemli kısmı temeli olduğu gibi, bir çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli dönem de ilk yıllardır. Çocuğun zekasının yüzde 80’ i ilk 7-8 yılda geliştiği gibi, kişilik de büyük ölçüde bu dönemde oturur. Hele ilk 2 yıl çok önemlidir ve “temel güven duygusu”nun oluştuğu dönemdir. Bu dönemde çocuğun en önemli ihtiyacı sürekli ve tutarlı bir sevgidir. En yıpratıcı şey ise “anne figürü”nün sürekli değişmesidir. Çocuğunuz isterse bir bakıcı tarafından büyütülsün, yeter ki süreklilik olsun. Sürekli değişen kişilerce bakılan bebeklerde ileri yıllarda çevreye güvensizlik, içe kapanma gibi özellikler gelişebilir. Sebebini anlayamadığımız bağımlılık, hırçınlık, şüphecilik gibi karakter özelliklerinin temeli o ilk yıllardaki “hatırlayamadığımız hatıralar”dır genellikle. Yapılan araştırmalar, ilk yaşlarında mutlak ilgi ve sevgi ile yetişen çocukların ileride çok daha huzurlu insanlar olduklarını göstermiştir. Çocuğunuzun bilinçli olmadığı o ilk yıllar aslında bilinçaltının şekillendiği en önemli yıllardır, unutmayın. Çocuğun seviyesine inin. Unutmayın ki, o erişkin olmadı ama siz çocuk oldunuz. Onun yaşlarında neler yaşadığınızı, hissettiğinizi hatırlayıp ona daha iyi yaklaşabilirsiniz. Yoksa çocuğunuz sizi “anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber” gibi görebilir. Çocuk bir yığın sorun yaşamakta, içini şüphe ve korkular kemirmektedir ama ailesine hiçbir şey anlatmamaktadır. Çünkü anne-babanın tüm yaptığı, “evladım, bir derdin varsa anlat” demekten ibarettir. Oysa çocuk “Onlar büyük ve olgun. Benim korkularımı anlamazlar her halde.” diye düşünebilir ve hislerini paylaşmaz. Siz de zaman zaman kendinizi onun yerine koyun, kendi çocukluğunuzu da hatırlayıp neler hissettiğini tahmin etmeye çalışın ve mümkün mertebe onun dilinden konuşarak duygularını paylaşın. Siz bir adım atarsanız o koşarak gelecektir. Siz onu anlamaya çalışmazsanız o sizi nasıl anlasın?  “Yata yata büyüyen” karpuz bile bakım ister. Bu çocuklara siz sebep olduğunuza göre, size ihtiyacı olan o masum yavruların günde 1-2 saat ilginize hakkı yok mudur? Falan futbolcunun, filan mankenin ayakkabı numarasını bilip kendi çocuğununkini bilmemek… Mumlardan örnek vermeyin lütfen, güneş dibine de ışık veriyor. Böyle davranan ailelerin bazıları da “biz de küçükken böyleydik, sonra toparlandık” derler. Ne kadar toparlanmışlardır acaba? Ya da daha sağlam bir terbiye almış olsalardı kim bilir nasıl olabilirlerdi? Unutmayın ki eğitimin temel prensibi doğruları yapmaktır, tüm yanlışları denemek değil.

EŞİNİZLE TUTARLI OLUN

En kötü ruhsal hastalık olan şizofreninin oluşma sebeplerinden biri de anne-babanın çocuğa verdiği mesajlar arasında tutarsızlık olmasıdır. Aynı konuda biri bir şey söyler, diğeri başka şey. Aynı olayda biri bir türlü davranır, diğeri başka türlü. Sonuç: Zihin bölünmesidir. O yüzden eşler önce kendi aralarında konuşup belli prensiplerde anlaşmalıdırlar. Çocuk hangi durumda nasıl bir tavırla karşılaşacağını bilmelidir. Buradan da hissedilir ki, aslında iyi çocuk yetiştirmek için önce uyumlu bir evlilik yapmak lazımdır. O yüzden son olarak diyorum ki: Çocuklarınız için dua edin.…

 

 

 

 

Benzer Videolar