Hafızamızın sürgününde Balkan Savaşları’nın 100. yılı

1912 yılı adına bir not düşülecekse hiç şüphe yoktur ki ‘Elvada Rumeli’ yazılmadır…

 

Kim ne derse desin, geçtiğimiz yüzyılın gördüğü en büyük tehcir ve kıyımın coğrafyasıdır Balkanlar. 1912 yılı ise, koskoca bir Rumeli'nin birkaç ay içinde elden çıkışının tarihidir... Barış temasının ön plana çıktığı Balkan Savaşları’nın 100. yıldönümünde yüreği Balkanlar için atan Rumeli sevdalılarının duygu ve düşüncelerini sorduk. Ortaya aradan 100 yıl geçse bile acıların kabuk tutmadığı, ilginçtir hatalardan ders alınmadığı ama umutlarında yok olmadığı bir sonuç çıktı.

 

 

 

 

 

 

 

H.MERKEZİ/Balkan Günlüğü

 

Kim ne derse desin, geçtiğimiz yüzyılın gördüğü en büyük tehcir ve kıyımın coğrafyasıdır Balkanlar. 1912 yılı ise, koskoca bir Rumeli'nin birkaç ay içinde elden çıkışının tarihidir... Tarih, Avrupa'nın orta yerinde yüzlerce yıldır yaşamakta olan Türk ve Müslüman nüfus için 1912 yılı adına bir not düşecekse, hiç şüphe yoktur ki "Elveda Rumeli" diye yazmalıdır. Oysa, tarihimizin zaferlerini yüceltir de, yenilgilerimizi, tarihin kendi aleyhimize kırıldığı anları hatırlamamak için onu hafızamızın en karanlık köşelerine hapsetmeyi tercih etmez miyiz ? Barış temasının ön plana çıktığı Balkan Savaşları’nın 100. yıldönümünde yüreği Balkanlar için atan Rumeli sevdalılarının duygu ve düşüncelerini sorduk. Ortaya aradan 100 yıl geçse bile acıların kabuk tutmadığı, ilginçtir hatalardan ders alınmadığı ama umutlarında yok olmadığı bir sonuç çıktı:

Kemal Yurtnaç(Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı):

Yüzyıllarca aynı topraklarda, aynı sokaklarda 3 semavi dine inanan, 16 farklı dili konuşan ve sahip oldukları farklı kültür ve kimliklerine rağmen huzur içerisinde yaşayan Balkan toplumları ne yazık ki Balkan Savaşları’yla başlayan bir asırlık dönemde; iç çekişme, savaş ve göç gibi trajik olaylara maruz kalmışlardır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti olarak Balkanlara yönelik politikamız; “Ortak geçmişi zenginleştirmek “ düşüncesinden hareketle Balkanlar İçin Barış Odaklı bir yol çizmek ve bu yolu izlemek,  kamuoyuna, kültür öğelerine, sivil topluma daha çok önem vererek Balkanlar’da bir arada yaşama kültürünü geliştirmek, güçlendirmektir. Balkan Savaşları’nın 100.yılı münasebetiyle; gerek sivil toplum kuruluşlarının, gerek kamu kurumlarımızın bilim, kültür, sanat, ekonomi, spor alanında gerçekleştireceği her etkinlik, barışın, karşılıklı anlayışın güçlenmesine atılmış bir adım olmaktadır. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı olarak; soydaş ve akraba topluluklarımızın yaşadığı, tarihi ve kültürel bağlarımız olan Balkanlardaki komşularımızla samimi ve dostane ilişkilerimizin devam etmesi, bölgesel kalıcı barışın ve toplumsal huzurun sağlanmasına yönelik işbirliği çalışmalarında yer almak, bu yönde yürütülecek projelere destek sağlamayı planlıyoruz.

Balkan Barışı’na katkı sağlamak arzusuyla sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumlarımız tarafından gerçekleştirilecek etkinliklerin, tüm Balkan toplumuna hitap etmesi amacıyla, koordineli çalışmalar yapılması gerektiği düşüncesinden hareketle,  Başkanlığımızla, kamu kurumları, İstanbul, İzmir Bursa, Edirne, Kocaeli, Yalova gibi şehirlerimizden yerel yönetim, üniversite ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri bir araya gelerek görüş alışverişinde bulunulmuş, bu görüşmelerde Balkan Barışına Katkı sağlayacağı konusunda fikir birliğine varılan çok sayıda projede Başkanlığımızca desteklenmiş ve desteklenmeye devam edilmektedir.

Prof. Dr. İlber Ortaylı(Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi):

1912 felaketinden sonra Anadolu'ya gelen Balkanlılar, Rumeli göçmenleri dediğimiz kesimdir. Bir toplantıda Türkkaya Ataöv tarihi meselelere hep "İleriye bak, geçmişi unut, kimseye kin tutma" felsefesi ile yaklaştığımızı söylemişti. Aslında bizden başka kimsenin geçmişini unuttuğu yok ve bu şekilde geçmişi unutarak ileriye yürünmesi de mümkün değildir. Nitekim bu savaş ne mektep kitaplarında ne matbuatta, ne de filmlerde yer alıyor ve Balkan Savaşı nedir, nasıl bir faciadır bilmiyoruz. Vaktiyle büyük anneler olanları anlatırmış bir müddet sonra ise mesele "Ne diyor bu ihtiyar?" yakınmasına dönüşmüştür. Halbuki Balkan Savaşı yakın Türk tarihinde bir faciadır ve bu faciayı yaşayanlar da biz Türklerdir.

Prof. Dr. Koray Başol (Arel Üniversitesi Öğretim Üyesi):

Balkan Savaşları’nın 100. yılında Evlad-ı Fatihan’dan bahsetmemek, genel bir değerlendirme( askeri, siyasi, stratejik ve ekonomik) yapmamak o günlerden ders almamak bugünlere ve geleceğe sağlam yatırımlar yapmamızı engeller. Yani tarihini ve geçmişteki olaylardan ders almamış toplumları ve yöneticileri, iktidarları, muhalefeti her zaman yanlış kararlar vermeye zorlar. Nitekim, “tarih tekürrürden ibarettir” ifadesi büyük önem taşır. Bizler üniversitelerimizde Türkiye’nin dış politikasını, uluslar arası ilişkilerini, uluslar arası sorunları ele alırken Türkiye coğrafyasını, Türkiye siyasi coğrafyasını, Türkiye siyasi tarihini, 600 yıllık Viyana’dan Bağdat’lara uzanan şanlı Osmanlı İmparatorluğu’na ilk sınıflarda okuttuktan sonra tarihi çerçeve içerisinde Türkiye’nin dış politikasını dünü bugününü geleceği açısından ele almaktayız. Burada güç parametrelerinin stratejik planlamanın havza politikalarının kara deniz ve hava jeopolitiğinin jeokültürel, jeostratejik ve jeoekonomik durumların çok büyük önemi olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir ifadeyle savaş gerekli ise işte savaşın kazanılmasının bu saydığımız nedenlere bağlı olduğu unutulmamalıdır. Balkan Savaşları’nın sebep ve sonuçlarına gelince; Öncelikle I. Balkan Savaşı’nın sebebleri arasında Türklerin Balkanlar’dan atılmak istenmesi Fransız İhtilali’nin etkisi bölgedeki gelişmelerin Osmanlı İmparatorluğu tarafından takip edilmemesi, bu arada Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp Savaşı ile uğraşması, Rusya’nın Balkanlar’da izlediği Panislavist politikalar, Balkan devletlerinin Osmanlı’ya karşı ittifak kurmaları ve nihayet bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun güçsüz olduğunun anlaşılması sayılabilir. Bu savaşlara katılan devletler arasında başta Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ı görmekteyiz. I. Balkan Savaşı sonunda Osmanlı Devleti büyük bir yenilgi ile karşı karşıya kalmıştır. Londra Antlaşması ile Midye-Enez hattının batısında kalan tüm topraklarını kaybetmiş, Edirne Kırklareli, Ege adaları elimizden çıkmış ve Arnavutluk bağımsız olmuştur. II. Balkan savaşı, I. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları Balkan ülkeleri aralarında paylaşamadı. En büyük payı Bulgaristan aldı. Bunu bahane eden diğer Balkan devletleri Bulgaristan’a savaş açtı. Bu sefer savaşa Romanya’da katıldı. Yunanistan, Romanya, Sırbistan ve Karadağ Bulgaristan ile savaşırken Osmanlı Devleti bu durumdan yararlandı. Sonunda Bükreş Antlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya Balkanlar’da sınırları kalmadığı için Osmanlı Devleti katılmadı. Daha sonra Bulgaristan ile 1913’te İstanbul anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Meriç Nehri sınır kabul edildi. Batı Trakya Bulgaristan’a bırakıldı. Yine bu antlaşmayla Bozcaada ve Gökçeada dışındaki adalar Yunanistan’a verildi. (Selanik ve Girit dahil)

Sonuçları Yunanistan Karadeniz kıyılarına ulaşmış oldu. Osmanlı İmparatorluğu yeni kurulan devletler karşısında büyük bir yenilgiye uğradı. Balkan Birliği kazandı. Girit Yunanistan’a verildi. Arnavutluk bağımsızlığını kazandı. Savaş büyük bir göçe sebeb oldu. Son söz bilgili, bilinçli, yeterli, yetenekli yöneticilere, askerlere, iktidarlara, işadamlarına, basına ihtiyacımız olduğu bir defa daha hatırlatma fayda var. Tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.

Yrd. Doç. Dr. A. Emin Serin(Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi):

1912 yılında gerçekleşen ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar’daki topraklarının bir kısmının kaybedilmesine sebep olan Balkan Savaşları’nın 100.yılında, “kazanan” olma yolundaki ülkemizin mutlak üstünlüğünün kabul edildiği farklı bir Balkan savaşının da yaşanıyor olduğunu görmemiz gerekir. Türkiye, Balkanlar’daki birçok ülkenin en önemli ticaret ortakları arasında yer almaktadır. Küresel ekonomik şartların yarattığı rekabet stratejilerine ve dış politika hassasiyetlerine uygun yatırım politikaları sayesinde, Türkiye’nin doğrudan dış yatırımlarının büyük bir bölümü Balkan ülkelerine yapılmaktadır. Balkan ülkelerinin tamamının güçlü bir “Avrupa Birliği” perspektifine sahip olması ve bu yolda Türkiye ile olan olumlu ilişkileri, diğer ülkelerin yatırımlarına karşılık Türk dış yatırımlarına rekabet üstünlüğü sağlamıştır. Türkiye’nin tüm Balkan ülkelerindeki bölgesel işbirliği projelerine olan katkısı, liderliği ve “güvenilir ortak” lık sıfatı, sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkileri de olumlu yönde etkilemektedir.

Ayhan Bölükbaşı( Rumeli Balkan Federasyonu Genel Başkanı):

100 yıl önce yaşadığımız insanlık dışı etnik temizlik amaçlı felaketin tüm dünya halkları tarafından ibret alınarak bir daha tekerrür etmemesini temenni ediyor, Balkanlar’daki Türk/Müslüman soykırımının tanıtılması ve anıtlaştırılması için çağrıda bulunuyoruz. Ecdadımıza layık insanlar olabilmek ve tarihe karşı sorumluluklarımızı yerine getirebilmek için elbirliği ve gönül birliğiyle harekete geçerek bu kampanyaya katılmalıyız. Balkan Savaşının 100. yılı nedeniyle, vatan toprağını kanlarıyla sulayan kahraman şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, Büyük Türk Milletini saygı ve sevgiyle selamlıyoruz.

Süheyl Çobanoğlu (Rumeli Balkan Federasyonu Başkan Vekili):

Yaptıkları veya seyirci oldukları savaş, işgal, terör, asimilasyon, katliam, etnik temizlik ve soykırımlara rağmen her fırsatta insan hakları ve demokrasi dersi vermeye kalkan Batılı devletlerle, barışı ve adaleti sağlamakla görevli uluslararası kuruluşların Balkanlar’da Türk ve Müslümanlara yapılan  soykırıma sessiz kalmaları ve sergiledikleri çifte standart artık insanlık ayıbı halini almıştır. 100 yıl önce Balkan Savaşı’nda yaşanan vahşet ve katliamın toplumsal belleğimizden silinip gitmemesi için Trakya’dan başlayarak Türkiyemizin tüm il ve ilçelerinde gerçekleştirmek üzere , “Balkan Savaşı Türk ve Müslüman Soykırımı”nın tüm dünya tarafından tanınması ve anıtlaştırılması için devlet adamlarına, siyasetçilere, akademisyenlere, medya mensuplarına, yerel yöneticilere, STK temsilcilerine ve insanlığa çağrıda bulunuyorum. Başta Balkan Savaşı’nda katledilenler olmak üzere sivil-asker tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, aziz hatıralarını saygıyla yadediyorum.

Osman Gürel (Rumeli Balkan Federasyonu Genel Sekreteri):

Balkan Savaşı’nda Büyük Türk Milleti’ne karşı işlenmiş olan savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar neticesinde Balkanlar’da yapılan soykırım, insanlık tarihinin o güne kadar görebildiği en vahşi ve acı olay olarak tarihin kanlı sayfalarında yerini almıştır. Bu vahşetin sorumluları bugüne kadar tarihin karalığında unutulmuş görülseler de, insanlık vicdanı hiçbir zaman affetmeyecektir.  "Bir halkın kısmen veya tümüyle yok edilmesi niyeti. Bu niyetin sistemli biçimde uygulamaya konulması. Bir grubun üyelerinin öldürülmesi. Bir grubun üyelerinin fiziki ve zihni bütünlüklerinin ağır ihlali. Bir grubun kısmen veya tümüyle yok edilmesine yol açabilecek yaşam koşullarına bilinçli olarak mahkum edilmesi” şeklinde tarif edilen Soykırım Suçu Balkanlar’da Türk ve Müslümanlar’a karşı defalarca işlenmiştir. Bu nedenle Balkanlar’da Türk soykırımının, tanınması ve soykırım anıtlarının yapılması için tüm halkımızı seferber olmaya çağırıyorum.

Prof. Dr. Mehmet Çelik (Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Üyesi):

Balkan Savaşları’ndaki yenilgi askerin siyasete bulaşması ile gelmiştir. Hiçbir milletle çatışmaya girmeden, savaşmadan, İttihatçı-Hürriyetçi komutanlar arasındaki mücadele yüzünden binlerce asker öldü. Balkan Savaşları dünyada yaşanan savaşların en trajikomik olanlarından biri. 8 ayda bir bakkal dükkanı tasfiye edilemezken Avrupalı devletler koca Osmanlı Devleti’ni tasfiye etti. Redif birliklerinin trajedisidir Balkan Savaşları. 1 taburdan oluşan bu birlikler kahramanlık göstermesine rağmen yok edilmiştir. Yemen de yol yapımında ölen 51 Çinli ile İngilizlere ait düşen uçakta ölen 2 asker için anıt dikilirken daha 2 yıl öncesine kadar binlerce şehit verilen Balkanlar’da anıtımız yoktu. Balkanlarda hiçbir milletle çatışmaya girmeden, savaşmadan, İttihatçı-Hürriyetçi komutanlar arasındaki mücadele yüzünden binlerce asker dağıldı, öldü, gazi oldu.
Sinan Ogan(Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı):

Türk milletinin hoşgörü götürdüğü Balkan coğrafyasından zalimce sürülmesi ile sonuçlanan Balkan Savaşları üzerinden tam olarak 100 yıl geçmiştir. Türklere yapılan katliamlarda dökülen kanın, akan gözyaşının üzerine daha sonra bir de anayurtlarından göç etmek zorunda bırakılmış kardeşlerimizin yüz yüze kaldığı sıkıntılar eklenmiştir. Balkanlar’daki Türk barışı saldırgan Avrupa devletlerinin savaşı ile maalesef sonlanmıştır. Tıpkı, Mora’da Müslüman-Türk nüfusu karşı düşmanca saldırılar gibi Srebrenista’daki dram, hala zihinlerden silinmemiştir. Balkan Türkleri’ne karşı uygulanan asimilasyon politikaları hala unutulmamıştır.

Dr. Bayram Çolakoğlu( Balkan Türkleri Derneği Genel Başkanı):

Batılı güçler Balkanlar’da bir senaryo yazdılar. Buna göre, barbar rolü mazlum Müslüman Türklere verildi. Mağdur rolü de Hıristiyan unsurlara verildi. Bu senaryo icra edildiğinde altı asırlık bir çınar yıkılırken, katliamlardan kurtulabilen Müslüman unsur Anadolu, Lübnan ve Amerika kıtasına yayılan müthiş bir göç dalgasını yaşamak zorunda kaldı. Çünkü senaryonun en önemli sahneleri arasında Balkanlar’da etnik temizlik yer alıyordu; öldürerek veya sürerek. 1989’da Bulgaristan’dan 350 bin Türkün sürülmesi, Bosna Savaşı’ndaki katliamlar ve Kosova Savaşı; bunların her birisi Balkanlar’da 100 yıl evvel çekimi yarım kalmış filmin noksan sahnelerinin tamamlanmasıydı aslında.

Bugün Balkanlar’daki Evlad-ı Fatihan ekonomik zorluklar karşısında kendiliğinden ata yadigârı topraklarını terk ediyor. Türkiye’nin devlet olarak refleksleri Balkan ülkelerinde yaşayan farklı unsurların birlikte hayat sürmesine ciddi bir katkıdır, bugün. Ancak özellikle sivil toplum kuruluşlarının da daha aktif olması, orta ve uzun vadeli hedeflere odaklanması lüzumu bulunuyor.

Prof Dr. Ata Atun(Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi):

1912 yılında başlamış olan Balkan Savaşları, birer Evlad-ı Fatihan olan bizler Kıbrıslı Türkleri’ni de çok üzmüş ve etkilemiştir. Amerikalı Tarihçi Justin McCarthy ve Büyükelçi Bilal Şimşir Balkan Savaşları ve bölgede Türklerin yaşadığı dram hakkında çok güzel araştırma yaparak konuyu kitaplaştırmışlar ve tarihe mal etmişlerdir. Bu kişilerin yazdıkları eserlerde maalesef bir yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde yarım milyon sivil insanın ve 200 bine yakın da Osmanlı askerinin öldüğü yer almaktadır. Rusların 1877 yılında Osmanlı devletine karşı başlattıkları savaş ile temelleri atılmış olan Balkan Savaşlarındaki ilk göç 1878’de yaşanmış ve yıllar içinde bu kaçınılmaz göçün önce tehcire sonra mezalime en sonunda da katliama dönüşmesi büyük bir insanlık ayıbı, kendilerini insanlığın havarisi addeden Avrupalıların da yüz karasıdır. 

Aynı yıllar içinde doğu cephesinde Ermeniler, yaşanmamış bir soykırım iddiasında bulunurken, Balkanlarda yaşanmış olan gerçek bir soykırıma Batı dünyası kulaklarını ve gözlerini kapatmış, duymak ve görmek bile istememektedir. Osmanlı diyarı olan Balkanlar’da, insanlığın ayıbı ve yüz karası olan bu göçte hayatını kaybeden kardeşlerime ve soydaşlarıma tanrıdan rahmet dilerim.

Tahsin İbrahim(Makedonya Türk Sivil Toplum Teşkilatları Birliği Genel Başkanı):

Balkanlar, etnik, lüngusitik ve dinsel bakımdan dünyanın en karmaşık bölgelerinin başında gelmektedir. Tarihin hemen hemen her döneminde çatışmaya meyilli olan bu bölge, aynı zamanda, kültürlerin, medeniyetlerin kesişme noktasıdır. Bundan ötürü Balkanlar, stratejik açıdan son derece önemli bir bölge olarak, değişik zamanlarda çeşitli halkların konağı ve kolonisi olmuştur. Etnik yapısı ve coğrafi hudutları tartışma konusu olan Balkanlar, Türk tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Nitekim yaklaşık 550 yıl Osmanlı hâkimiyetinin hüküm sürdüğü bu coğrafyada, huzur, kardeşlik ve adalet çerçevesinde Balkan milletleri kendi dil ve dinlerini muhafaza edebilmişlerdir. Osmanlı hükümdarlığının son bulduğu Balkan Savaşları’yla birlikte, bu huzurlu coğrafya, yerini acı, gözyaşı, ızdırap ve bitmeyen çilelere bırakmıştır.

Nitekim, Balkanlar’da 1821 ile 1922 yılları arasında 5 milyondan fazla Müslüman Türk, ülkelerinden sürülüp atılmıştır. Beş buçuk milyon Müslüman Türk’te kimi savaşlarda öldürülerek, kimi de sığıntı durumunda iken açlıktan ve hastalıklardan canını yitirerek ölmüştür. “Balkan Savaşları’nda kaybedilen yerler sadece bir toprak parçası değil, bir vatandı. Çünkü içinde Türk ve Müslüman unsurunu çok ağırlıklı olarak barındıran, mimarisi, kültürel eserleri ile bir bütünü oluşturan vatandı”. 550 yıldan fazla Osmanlı tarafından yönetilen Balkanlar’ı sadece 1 ay süren bir savaşla kaybetmek, Balkanlar’da yaşayan Türkler için ne kadar büyük bir travma yaşandığının bariz göstergesidir”. Balkan Savaşları’nın yüzüncü yılında ise, geçen bir asırlık acıların geride kalması için bu coğrafyanın hoşgörüye, huzura, adalete, barışa ihtiyacı olduğu muhakkaktır.

Ahmet Kara(İskeçe Türk Birliği Başkanı):

Tarih boyunca çatışmaların eksik olmadığı Balkanlar’da yaşanan en önemli savaşların üzerinden tam bir asır geçti. O dönem ile şimdiki dönemi karşılaştırdığımızda, kanaatimce Balkanlar’da pek çok şeyin değişmediğini çok net tespit etmek mümkün.  Fransız İhtilâli sonrası gittikçe artmaya başlayan Milliyetçilik akımının çok geniş bir coğrafyaya yayılmış ve farklı etnik kimlikleri barındıran Osmanlı İmparatorluğunu etkilememesi tabiiki mümkün değildi. Özellikle Sırplar’ın ve Bulgarlar’ın Balkanlar’daki artan faaliyetleri sonrası, Rusya’nın hamiliğinde Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ aralarında anlaşarak ve Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu durumdan da faydalanarak, Türkleri Balkanlar’dan atma sürecini başlattılar. 1. Balkan savaşı sonrası kendi aralarında anlaşmazlıklar yaşayan bu devletlerin birbirleriyle savaşmaya başlamaları Osmanlı İmparatorluğu’na 1. Balkan harbinde kaybettiği toprakların bir kısmını geri alma şansını verdi. Ancak;  Batı Trakya, tüm Makedonya, Arnavutluk, Ege Adaları kaybedilmiş, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki varlığı, Doğu Trakya ile sınırlandırılmıştır. İşte günümüzde bu coğrafyada yaşayan insanların yaşadıkları sıkıntıları, maruz kaldıkları haksızlıkları ve kendilerine uygulanan ayrımcılığı göz önüne alırsak, aslında geçen bu yüzyıl içerisinde pek fazla birşeyin değişmediğini görürüz. Çok yakın geçmişte Bulgaristan’da yaşayan Türklere yapılan zulümler, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’na Yunanistan’ın reva gördüğü haksız uygulamalar ve Yugoslavya’nın dağılması sürecinin akabinde Bosna’da yaşanan soykırım bu görüşümü açıkça destekleyen örneklerden sadece bir kaçıdır. Herşeye rağmen, geçmişi unutmadan, geçmişten ders çıkartarak ama daima gelecek için adımlar atarak hareket edilmesi gerektiğini düşünmekteyim.

Akın Kazançoğlu(İzmir Ticaret Odası Başkan Vekili)
Osmanlı’nın Rumeli’ye geçişi 1354 yılında Gelibolu’yu, 1362’de Edirne’yi almasıyla başlar. Daha sonraları yayılma, 1382 yılında Manastır (bugünkü adıyla Bitola) şehrine girilmesiyle devam eder. İstanbul’un fethi ise bundan 71 yıl sonra yani 1453 yılında olmuştur. Osmanlı toprakları bütün Balkanları kapsamış, Avrupa ortalarına, Viyana kapılarına kadar dayanmıştır. Balkan toprakları yaklaşık 550 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu girdiği her yere medeniyet götürmüş; yollar, köprüler, çeşmeler, kapalı çarşılar, hanlar, hamamlar, konaklar ve ibadethaneler yaparak, yerleşimlerin fiziksel gelişimini sağlamıştır. Ayrıca adaletli yönetimleriyle ırklara, dillere ve dinlere baskı yapmadan, topraklarında yaşayan insanlara özgür ve kardeşçe yaşamalarını sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nin belki de en merak edilen uygulaması; farklı milletleri, inançları ve kültürleri bir arada barış içinde nasıl yaşattığıdır. Bununda sırrı nizam ve kurallar sisteminin oturtulmasındadır. 
Balkanlar bugün sadece ülkemizin taşıdığı geçmişin mirası itibariyle değil, bin yılların kültürüyle Anadolu’nun bir parçası ve uzantısıdır. Anadolu’da Balkanlar’ın bir bütünleyeni olagelmiştir. Tarihçiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun ağırlık merkezinin Balkanlar olduğunu eserlerinde hep belirtmişlerdir. Yahya Kemal bir şiirinde “Üsküp ki Yıldırım Beyazıt Han diyarıdır, evladı fatihan onun yadigârıdır” demiştir. Rumeli’den Anadolu’ya ilk göçler 1687’de başlayıp, 1990’a kadar belli aralıklarla devam etmiştir. Bu süre içinde Balkanlardan ve Ege adalarından toplam yedi milyon; Kırım, Kafkasya ve Arabistan’dan da iki milyon olmak üzere toplam dokuz milyon insan Anadolu’ya göç ettiği araştırmacılar tarafından belirtilmektedir. Böylece Rumeli’den Anadolu’ya yönelik yaklaşık 300 yıl devam eden göç süreci Avrupa tarihinin en büyük nüfus hareketi olmuştur. Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, başta Mustafa Kemal Atatürk ve çalışma arkadaşları olmak üzere Balkanlar’dan göç eden insanımızın büyük katkıları tartışılamaz. Bugün ise 75 milyon nüfusu ile güçlü Türkiye Cumhuriyeti, toplam 69 milyon nüfuslu toplam 11 Balkan ülkesi ile dostluk ilişkileriyle siyasette ve ticarette iyi ilişkilerini devam ettirmektedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Balkan ülkeleri ile dış ticaret hacmi 19 milyar dolar seviyesinde seyretmektedir. Türk işadamları tüm Balkan ülkelerinde yatırımları ve ikili ticari ilişkileri ile başarıdan başarıya koşmaktadır. Biz de İzmir Ticaret Odası olarak Balkan ülkeleri ile karşılıklı iyi ilişkiler içinde olup birçoğu ile ikili anlaşmalar imzalayarak “Kardeş Oda” olduk. Sonuçta her zaman dostluk ilişkileri içinde birbirimize ihtiyacımız vardır. Türkiye Cumhuriyeti Balkanlarsız olamaz ama Balkanlar Türkiyesiz hiç olamaz. Balkanlardaki huzur, kalkınma ve istikrarın en büyük güvencesi Türkiye Cumhuriyeti olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Recep Erol(Büyükçekmece Ziraat Odası Başkanı):

Devleti Ali Osmanlı Balkan Savaşları’nda 4 devlete karşı mücadele etmiştir. Devrin şartlarına göre güçsüz ve yıpranmış Osmanlı Ordusu siyasi rekabetin de zirve yapması nedeniyle kendisinden teçhizat bakımından çok daha zayıf balkan devletlerine yenilmek zorunda kalmıştır. Bu yenilgi Osmanlı Devleti’ni ciddi ölçüde zayıflattığı gibi Balkanlar’da yüzyıllardır yaşamını sürdüren Türk halkının her türlü zulüm ve işkence ile karşı karşıya kalması demektir. Balkan Savaşları sonrasında işkenceye tabi tutulan Türkler topraklarını bırakıp göç etmek zorunda kaldı. Balkanlar’da 2. büyük göç dalgası Balkan Savaşı sırasında yaşanan zulümlerden sonra gerçekleşmiştir. Rumeli’den gelen göçmenlerin sorunlarını çözmek için komisyonlar kurulmuştur. Muhacirlerin yerleşmesi için arazi sağlanmış, ev yapmaları için destek verilmiştir. Ayrıca askerlik ve vergi muafiyetleri sağlanarak daha rahat bir hayat sürmeleri için çaba harcanmıştır. Yaşanan sağlık sorunları nedeniyle hastaneler yapılmıştır. Tarım aletleri, tohumluk ve diğer ihtiyaçlar karşılanarak üretime katılmaları sağlanmıştır. Balkan Savaşları sonrası da Rumeli’den Türkiye’ye göçler yaşanmaya devam etmiştir. Balkan Savaşları sonrasında Osmanlı Devleti’nin 168 bin kilometrekare toprak kaybına uğradı. 1.5 milyon Türk soykırıma tabi tutuldu. Bu felaket 5.5 milyon Balkan Türkü’nü toprağından etti. Her ne kadar bu zulüm ve işkence hakkında uluslararası arenada gerekli lobi faaliyetlerini yapamasak da 19. yüzyılın en büyük çilesidir Balkan Türkleri’nin yaşadığı. Bu zulüm neticesinde 5,5 milyon kişi kendi yaşadığı topraklardan ayrılmak zorunda kalarak Anavatana göç etmiştir. Yüz binlerce vatandaşımız katledilerek hayatını kaybetmiştir. Allah milletimize bir daha bu sıkıntıları yaşatmasın. Geçmiş bizim hafızamızdır. Geçmişi unutmak hafızamızın kaybı anlamına gelir.

 

Benzer Videolar