Hayatsız Kadınlar
Hayatsız kadınlar çünkü bahse konu kadınlar, kendi tercih ettiği hayatı yaşamazlar onlara dayatılan hayatı yaşarlar. Baskıyla, tehditle, silahların gölgesinde. Yani hayatları çalınmıştır, ellerinden. Bizler normal hayatımızı sürdürürken yaşamın içinden her ne kadar sorunlarımız, sıkıntılarımız olduğunu düşünsek de bizim bilemediğimiz, göremediğimiz gölgede kalan gizemli hayatlar vardır. İşte bu hayatlara ışık tutmak istedim içinde dram olsa da.
Genel evler devletin yasalarla kurulmasına izin verdiği güvenliğini sağladığı ayrıca vergi aldığı dini yönünü bir yere bırakırsak gerek sosyal açıdan gerekse sağlık açısından(zührevi hastalıklar) düşünülerek kurulmuş birleşme yerleridir. Çok eski tarihlerden günümüze kadar gelmiştir. Etrafı geniş ve yüksek duvarlarla çevrili üzerleri dikenli telle çevrilidir, açık cezaevi gibi kapısı yüksek demir kapı ile kapatılmıştır adeta kale kapısı gibi. Ülkemizde toplam 46 genelev bulunur çalışan aktif kadın sayısı (sermaye)5 bin 760’dır. Toplam kadın sayısı 10 bine yakındır(vesikalı) bu sayıya yakın kadarda sırada bekleyen kadın vardır. Maalesef istatistik ve kayıtlara göre ülkemizde hayat kadını olarak yaşamını sürdüren kadın sayısı 100 bine yakındır.
Genelev çalışan kadını olmak, vesika almak, aslında düşünüldüğü kadar kolay değildir. Her ne yaşarsa yaşasın kendi isteği de olsa Emniyet Müdürlüğü Ahlak Şubesi’ne müracaat ve mahkeme kararı gerekmektedir. Evli olmamalı, yaşı tutmalı kısacası zorlu bir süreçtir. Genelevde çalışan kadınlara oradaki hayatın jargonuna göre sermaye denir. İş hayatına da “alem” denir. Genelev kadınlarının yaşamları tarif edilen o dört duvar arasında geçer, dışarı çıkamazlar orada yatıp orada kalkarlar kapılar 10.30’da açılır 22.30’da kapatılır. Haftada bir gün izinleri vardır. Sabah 08.30’dan akşam 17.30’a kadardır. Geç kalması halinde tutanak tutulur. Ahlak Şubesi ceza keser. Kendi patronu da hoş karşılamaz. Haftada bir gün jinekolog tarafından muayene edilir. Zührevi hastalık tespit edildiğinde ise rapor verilir, tedavisi yapılır, sağlık karnesine işlenir. Yalnızca Ahlak Şubesi’nin gözetimi ve bilgisi dahilinde küçük çocuğu olanlar şehir merkezinde ev tutar gece evine gider gündüz ise geneleve gelir çalışma saatlerinde. Ziyaretine gelen erkekler ise müşteridir onlar için. Alacakları para ortalama bellidir o paraya da “vizite” denir. Vizitenin yüzde 10’u ise tabelacınındır. Geriye kalan vizitenin yarısı patronun, yarısı kadınındır. “Tabelacı” işleri patron adına organize eden ruhsat üzerine kayıtlı temsilcidir. Patronlar görünmezler, gizlidirler. Yalnızca onlara kazanç gider. Hayat kadınları ayakta durabilmeleri ve korunabilmeleri için hayatını paylaştığı muhakkak birine ihtiyaç duyarlar. Onlar onu kocası kabul eder, o hayatta ise ona “dost” denir ve bütün geliri o alır.
Genelev kadınlarının sosyal güvencesi yoktur. Hiçbir şekilde kredi kullanamazlar, o nedenle de faizciden borç alırlar (tefeci) faizler çok yüksektir. 1/5 borçlar zor kapanır. İçlerinde üniversite mezunu, lise mezunu okuryazar olmayanda vardır. Onların geleceğe dair hayalleri yoktur. Hayalleri çalınmıştır. Geçmişteki güzel yıllarındaki anılarını süsleyerek anlatırlar. Hep gülerler mutlu görünmek için içleri kan ağlasa da. Uzmanların tespitlerine göre bir çoğunun psikolojisi bozuktur yaşadıkları travma nedeniyle.
ABİ KAÇARSAM NE OLUR
90 yıllarda genelevin birinde olay olduğu gerekçesiyle telsizle karakoldan emir alır olay yerine gidilir. Anlaşma gereği ülkemize gelen yabancı bir asker vardır alkollü olduğu için içeri alınmak istenmez çünkü yasaktır, O ise olay çıkartır. Fakat görevli polisler İngilizce bilmediği için bir türlü yabancı askeri ikna edemezler. O esnada genel evde çalışan Gülhayat isimli (takma ad) genç bir bayan gelir “abi bir sorun mu var?” der. Orada görev yapan polis Ahmet alkollü içeri girilmesi yasak biliyorsun, İngilizce bilmiyoruz, ikna edemedik, der.
Gülhayat, akıcı bir dille İngilizce konuşarak bu şartlarda giremeyeceğini izah ederek alkollü yabancı askeri ikna eder gönderir. Polis Ahmet’le kısa bir sohbetleri olur Gülhayat’ın. Gülhayat 27 yaşında genç bir bayandır, aslen başka bir şehirlidir ve babasının durumu çok iyidir. Gülhayat kolej son sınıf öğrencisi iken genç yakışıklı kendisinden büyük birine aşık olur. Babası fark eder, konuşur istikbali için bu ilişkiyi sürdürmemesini ister. Fakat Gülhayat aşkı için kaçar, evi terk eder. Önce her şey çok iyi gider, sonra parasız kalırlar, olaylar hızla gelişir. Kaçtığı adam istikbal vaadiyle pavyonda dansözlüğe ikna eder. Çünkü yaşı da dolmuştur artık. Uzun bir aradan sonra kendisini genelevde bulur.
Polis Ahmet bir gece evinde dinlenirken telefon çalar cevap verir arayan genelevde çalışan Gülhayat’tır. Telefonunu nereden aldığını sorgulamadan dinler. Gülhayat Ahmet Abi artık bu hayatı kaldıramıyorum kaçsam ne olur? diye sorar. Polis Ahmet kaçmanın çözüm olamayacağını, mantıklı olmasını, kesin yasal çözüm bulması gerektiğini anlatır. Kaçarsan Ahlak Şube işlem yapar, vesikan iptal olur, bir daha alamazsın, ceza yersin. En kötüsü ise patron ve adamları peşine düşer senin için iyi sonuçlar olamaz, der, telefonu kapatır. Çünkü Ahmet Polis memurudur. Yapacak bir şeyi yoktur. Polis Ahmet birkaç yıl sonra doğu görevine gider. Bir gün haberleri izlerken ekranda bir bayan resmi vardır tanımıştır Ahmet. Hayatsız kadın Gülhayat’tır. Kaçmıştır fakat başka bir şehirde patronun adamları tarafından başından kurşunlanarak öldürülmüştür. Ahmet dona kalmıştı, yutkunmuş çok üzülmüştür; “ben sana demiştim, keşke birşeyler yapabilseydim” diye mırıldanırı sessizce.
Genelev kadınlarının o hayattan kopmaları ve kurtulmaları çok zordur. Kurtulmaları için patrona hiç borçları olmamalı. “Zor” ancak evlenirlerse nikah kıymaları evlenme cüzdanlarını beyan etmeleri düğünlerini kayda almaları ve ayrıca düğün resimlemeleri. Ahlak Şubesi’ne teslim etmeleri, Şubenin de dosya hazırlayıp vesikanın iptali için dava açıp mahkeme kararı alması gerekir. Zorlu ve uzun bir süreçtir. Genelev kadınlarının birçoğu ya intihar eder, ya öldürülür ya da yaşlanır, sürünerek ölür. Ecelle ölme lüksleri yoktur. Onların hayat güvencesi yoktur, emekli olamazlar, sadece çocukları varsa yetiştirmeye, büyütmeye hayata hazırlamaya çalışır. Geleceğe yatırım yapmaları zordur. Çünkü gençken gelirleri yağmur yağar gibi yağar fakat toplamasına izin verilmez.
Sahi bu kadar acının ve travmanın sorumlusu kim? Toplum mu? Sistem mi? Bireyler mi? Yaşayanlar mı?