'Hibrit, GDO değildir'

29 Mart 2024 - 12:26

‘Hibrit, GDO değildir’

  Ziraat Yüksek Mühendisi Esat Durceylan, hibrit tohum ıslahı hakkında önemli bilgileri, F1 hibrit metodunu ve GDO ile aralarındaki farkları …

‘Hibrit, GDO değildir’
Son Güncelleme :

10 Haziran 2021 - 22:00

415 okuma
(Last Updated On: 10/06/2021)

 

Ziraat Yüksek Mühendisi Esat Durceylan, hibrit tohum ıslahı hakkında önemli bilgileri, F1 hibrit metodunu ve GDO ile aralarındaki farkları anlattı ve hibrit tohumculuk hakkında merak edilen tüm soruları cevapladı.

– Hibrit tohum nedir? Hibrit tohumlar nasıl elde edilir? Bize süreçten bahseder misiniz?

F1, hibrit bitki ıslah metodlarından biridir. F1 hibrit istenen özelleri taşıyan iki saf hattın kontrollü olarak melezlenmesinden elde edilir. F1 tohum ıslahında ilk hedefler yıl boyu üretimi sağlamak, problem olan hastalıklara dayanıklı çeşitler geliştirmek ve verimi artırmaktı. 1970’li yılların sonunda hıyarda, 1980’li yılların sonunda da domateste bu hedeflere ulaşılmış ve biyolojik verimin zirvesine ulaşılmıştı.

Mesela o yıllarda yetiştirilen hıyar çeşidi yabancı tozlanan bir çeşitti meyve tutması için uygun iklim şartlarına ve arılar vasıtası ile tozlanmaya ihtiyaç vardı. Kış aylarında bu mümkün olmadığı için yıl boyu üretim yapılamıyordu. Yıl boyu üretimi sağlamak için partenokarp dediğim döllenmeden meyve tutan çeşitlere ihtiyaç vardı. Avrupadaki seralarda partenokarp çeşitler yetiştiriliyordu ve o yıllarda hibrit çeşitlerde de geliştirilmeye başlanmıştı. Yürüttüğümüz partenokarp hıyar çeşit tespit denemelerinde ilk yıllar gelen çeşitler uzun tip Avrupa çeşitleri olup lezzeti damak zevkimize uygun olmadığı için bu çeşitler tutulmadı. Fakat 1976’da yürüttüğümüz denemelerde yerli çeşidimiz Çengelköy’e benzeyen (badem hıyar da denir) ve büyük ihtimalle Çengelköy çeşidinin ıslahı olan, lezzet yönüyle de onu aratmayan çeşitten alınan verim, dekara 26 ton olmuştu. Sadece çeşit değişikliği ile verim yerli çeşide göre 5-6 misli artarken, yıl boyu üretim de mümkün olmuş ve hıyar yetiştiriciliğinde adeta çağ atlanmıştı.

Verimde zirveye ulaşıldıktan sonra hibrit tohum ıslahı, çeşitlere yeni özellikler kazandırmak ve ortaya çıkan sorunları çözmeye yönelik olmuştur. Mesela raf ömrü domateste çok önemli bir özelliktir. Çünkü raf ömrü düşük olan çeşitlerde üretimden tüketime kadar olan bütün safhalarda ürün kayıpları çok yüksektir. 1980’li yılların sonunda ıslah edilen ve raf ömrü yüksek olan bir çeşit bir iki yıl içinde piyasaya hakim oldu.

Yine 1990’lı yılların sonunda beyaz sinekle taşınan ve sarı yaprak kıvırcıklığı ismi verilen bir virüs domates yetiştiricilerin baş belası oldu. Bu virüse dayanıklılık kazandırılan bir-iki çeşit, rakiplerini kısa zamanda piyasadan sildi.

– F1 hibrit yöntemi ile tohumlara nasıl özellikler kazandırılabilir?

Türkiye’de seracılığın gelişmesinde önemli etkenlerden biri ihracattır. Türkiye’den ihraç edilen yaz sebzelerinin tamamına yakını hibrittir. Yerel tohumların bir değer kazanabilmesi için eksik olan özelliklerinin kazandırılması gerekir. Bunun da en kestirme yolu F1 hibrit ıslahıdır.

Hibrit tohumlara amaca göre çok önemli özellikler kazandırılmıştır. Mesela bazıları soğuk bazıları sıcak şartlara uygunluk göstermesi, bazılarının tuzlu topraklara dayanıklı olması gibi.

Yine bazı türlerde hıyar ve patlıcanda olduğu gibi döllenmeden meyve verme özelliği olan çeşitler geliştirilmiş, böylece hormona veya arıya gerek duymadan yılın bütün dönemlerinde üretim yapmayı mümkün kılmıştır.

Sebzeciliğin yoğun yapıldığı bölgelerde birçok hastalık toprağa yerleşmekte ve geleneksel tohumlarla üretimi imkansız kılmaktadır. Son yıllarda tarımsal ilaç tüketimini azaltarak, insan sağlığı ve çevreyi koruma amacı taşıyan iyi tarım uygulamalarının başarısında en büyük payı hastalık ve zararlılara dayanıklı hibrit tohumlar almaktadır.

– Hibrit tohumlarla yetiştirilen sebze/meyvelerde lezzet kaybı oluyor mu?

‘Hibrit tohumlar lezzetsiz oluyor’ tezi de gerçek dışıdır. Gerçi hibrit ıslahında uzun zaman lezzete önem verilmediği ve verim arttıkça lezzetin biraz düştüğü bir gerçektir. Yine büyük sorunlarla uğraşırken lezzetin ihmal edildiği de doğrudur. Fakat burada üreticisinden komisyoncusuna, tüccarına ve tüketicisine kadar herkesin sorumluluğu vardır. Albenisi yüksek çeşitler yerine lezzet ön plana çıkarılsa lezzetsiz çeşitler hızlı bir şekilde elenecektir. Yine de lezzet son yıllarda üzerinde durulan önemli özelliklerden biri haline gelmiş ve çok lezzetli çeşitler de ıslah edilmiştir.

Bugün artık büyük- küçük çok sayıda yerli ıslah firmaları çoğu amatör ruhla standardı yüksek çeşitler ıslah etmeyi başarmış ve Türkiye’de tohumculuğun sigortası olmuşlardır.

– Firmanızın faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Firmamız dört sebze türünde (domates, patlıcan, hıyar ve kavun) hibrit tohum ıslahı ve üretimi yapan özel ARGE şirketidir. Butik tohum firması olarak varlığımızı sürdürmek istiyoruz. Yani stratejik önceliğimiz miktarsal büyüklüğe değil, niteliksel üstünlüğe oynamak.

İç pazarda önemli bir paya sahip olmakla birlikte dışarıda da başta Kuzey Afrika, Ortadoğu, Türk Cumhuriyetleri, Balkanlar olmak üzere 16 ülkeye ihracat yapıyoruz. Girdiğimiz her ülkede hızlı bir sahiplenme ile karşılaşıyoruz.

‘ASILSIZ HABERLER YÜZÜNDEN İNSANLAR SEBZE YEMEKTEN KORKTULAR’

– Hibrit tohum hakkında doğru bilinen yanlışlar nelerdir?

Yetiştiriciliği tehdit eden sorunların çözümünde özellikle hızla artan dünya nüfusunun beslenmesinde devrim niteliği taşırken ‘hibrit tohumlar kısırdır, insanları da kısırlaştıracaktır’, ‘hibrit tohumlar sağlıksızdır, GDO’ludur’ gibi çoğu medyatik haberlerle insanlar sebze yemekten korkar olmuştur.

– Hibrit tohumlar kısır mıdır?

Hibrit tohumların kısır olduğu gerçek dışıdır. Çünkü hibrit tohumlar türler arasında değil tür içinde yani domatesle domates, hıyarla hıyar melezlenir. Yani binlerce yıldır doğada gelişigüzel olan şey, F1 tohum ıslahında kontrollü olarak yapılıyor. Hibrit tohumların kısır olduğu, bir kere ekildikten sonra tekrar döl vermediği iddiasına dayandırılmaktadır. Esasında döl vermediği için değil, ekonomik olmadığı için ekilmemektedir.

Bu durumu şöyle açıklayabiliriz. Hibrit tohum ıslahı uzmanlık gerektirir ve uzun sürelidir. Melezlemede kullanılacak hatlar 6-8 kez melezlenir ve saf hale getirilir. Bir yılda iki kendileme yapılabilir. Saflaştırıldıktan sonra melezleme yapılır. Sonra verim denemelerine alınır.

Yani elde edilmesi uzun süreli ve masraflıdır. Tohum üretim masrafları da yüksektir. Kaldı ki elde edilen çeşidin yüzlerce çeşitle rekabet edip pazardan pay kapması artık çok zordur ve sonuçta hiçbir değeri olmayabilir.

F1 hibritler ekildiklerinde bütün özellikler yönüyle homojendir. F1 hibrit tekrar ekildiğinde, elde edildikleri iki hattın farklı genetik özelliklerinde dolayı, önemli ticari özellikler yönüyle açılım gösterir (verim düşer, bazı hastalıklara hassas olur, meyveler irili ufaklı olur) ve aynı kasaya konamaz. Dolayısı ile tekrar ekilmesi ekonomik olmaktan çıkar.

Tohumda patent hakkı yoktur, olamaz da. Tohum insanlığın ortak malıdır. Islahçı bu yola baş vurarak bir süreliğine çeşidi emniyete almış olur. Üreticinin aynı tohumu tekrar ekebilmesi durumunda ıslah firmalarının yapabileceği satış, sadece tohum üretmek için yaptığı masrafları bile karşılamaz. Dolayısı ile ıslahçının bu yola başvurması en tabi hakkıdır.

– Hibrit tohumla GDO’lu tohum arasında bir ilişki var mıdır?

Hibrit tohumla GDO’lu tohum arasında hiçbir ilişki yoktur. Hibrit tohum sera veya tarla şartlarında ıslah edilir ve üretilir. GDO’lu tohumlar yüksek teknoloji gerektirir ve laboratuvar şartlarında elde edilir Hiçbir yerli firmada bu teknoloji yoktur. Bu dahi hiçbir yerli firmanın GDO’lu tohum üretme imkanlarına sahip olmadığını söylemeye yeter. Zaten mevcut biyogüvenlik yasasına göre GDO’lu tohum üretmek ve satmak yasaktır, 5-12 yıl arasında hapsi gerektirir. Ayrıca Türkiye’de satılan yabancı kaynaklı tohumların ekilerek ürünlerin aynı ülkelere satıldığı da bir gerçektir.

‘ÇEŞİT ÇOKLUĞU, ÇEŞİT ÇÖPLÜĞÜNE DÖNÜŞTÜ’

Ziraat Yüksek Mühendisi Zekai İlter, markalaşma yolundaki en büyük engelin seracılıkta çeşit çokluğunun çeşit çöplüğüne dönmüş olması olduğunu aktardı ve sektörün sorunlarına karşı çözüm önerilerini paylaştı.

İlter: “Seracılık; Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin belirli ve sınırlı bölgelerinde, iptidai yapılar (tünellerle) altında başladı. Sınırlı olan bu üretim de o günün şartlarında astronomik fiyatlarla satıldı. Dikkatleri çeken bu yüksek karlılık ise; dünyayı seracılığa yöneltti ve bu alanda muazzam bir yarış başladı. Deneme ve araştırmalar neticesinde de her iklime uygun sera konstrüksiyon modelleri geliştirildi. Devreye giren (ısıtma-soğutma) teknolojileriyle de sınır tanımaz hale geldi. Gerek doğalgaz rezervi olan ülkeler, gerekse sıcak yeraltı suyuna sahip bölgeler de topraksız tarım tekniğini kullanarak seracılığı 12 ay üretim yapan fabrikalara dönüştürdü. Netice olarak devreye giren yeni teknik ve teknolojilerle yaygınlaşan modern seracılık; artan verim ve kalite ile birlikte üretim patlamasına neden oldu. Bu üretim patlaması rekabeti, rekabet ise seracılıktaki yüksek karlılıkları iyice düşürdü.” dedi.

‘Nasıl bir çıkış yolu bulabiliriz?’

İlter: “Şimdi bu gerçeği görmek, ‘nasıl bir çıkış yolu bulabiliriz’in muhasebe ve mukayesesini yapma zamanıdır. Eleştirmeye de kendimizden başlamalı, sorumluluklarımızı gözden geçirmeli, işimizle ilgili ihmal, ihlal ve hatalarımızı tespit etmeliyiz. Üretim yaptığımız sera bölgemizin avantaj ve dezavantajlarını en doğru şekilde tespit edip, avantajlarımızı da bizi güçlü ve iddialı yapacak sezon ve ürünlerde kullanmalıyız. Rakip ülkelerin avantaj ve dezavantajlarını, üretim çeşitliliği ve miktarlarını, hatta ihracat yapacağımız ülkelerdeki tüketicilerin tercihlerini ve tercihlerindeki değişimleri, ilgili tarım STK’ları (birlik ve odalar) kanalıyla an be an takip edip, çeşit, dikim desenimizi sürekli güncellemeliyiz.

Artık ulaşım ve iletişimin sağladığı kolaylıklar hepimizi birer dünya üreticisi haline getirdi. Global ölçekli bu yarışta sürekli ve başarılı olabilmenin ilk şartının ise markalaşmak olduğu çağın inkar edilmez gerçeğidir. Ancak bu global açılımın işimize getirdiği yeni anlayış ve kriterler vardır. Bu global pazar; ‘verim, kalite ve sertlik’ olmazlarımıza lezzeti de dahil etmiştir. Lezzet; ürünün pazar değerini belirleyen önemli bir kriter haline gelmiştir. Şu an markalaşmamızın önündeki en önemli yanlışımızın çeşit çokluğunu, çeşit çöplüğüne (kirliliğine) dönüştürmüş olmamızdır. Fideliklere gelen sipariş listelerinde, sadece domateste ikiyüzün üstünde çeşidin olduğu fideci arkadaşların tespitidir. Bu miktar, 20 tonluk bir ihracat TIR’ının en az 8-10 farklı çeşit ile doldurulması, Bunun anlamı ise her kasada farklı kalite, lezzet ve raf ömrünün bulunması demektir. Bu çeşit kirliliği içinde dünyanın aradığı ‘itibarlı ve istikrarlı marka olma’ şansımız yoktur. Başta üreticilerimiz olmak üzere bu sektörden ekmek yiyen herkesin bu yanlışa dur demesi milli, ahlaki ve vicdani sorumluluktur. Yoksa bizden daha kötü ve zor şartlarda üretim yapan ülkelere pazarımızı kaptıracağız ve seracılık son bulacak.” şeklinde konuştu.

Milliyet

EN ÇOK KAZANANLAR

    EN ÇOK KAYBEDENLER

      EN ÇOK İŞLEM GÖRENLER

        YORUM YAP

        YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

        DÖVİZ KURU

        BIST100
        DOLAR
        EURO
        BITCOIN
        ÇEYREK ALTIN
        GRAM ALTIN