Kayıplar ve Sonrası

  Hayatımızda bir an geliyor ve sarsılıyoruz. Sanki zemin ayağımızın altından kayıyor gibi hissediyoruz. Verilen onca emek, atılan onca adım, ekilen onca umut bir anda yerle bir oluyor. Hayatımız alt üstleşirken, bizler verdiğimiz nefesi dahi hissedemez hale geliyoruz. Bir daha yeniden başlayamayacağımızı, yeniden mutluluğu yakalayamayacağımızı hissediyoruz. “Bitti” diyoruz… Oysa.. Hayat devam ediyor. Bir şekilde, yaslar bitiyor, acılar sarılıyor, yaralar kabuk tutuyor. Yeniden nefes almaya başlıyoruz, belki eskisi gibi olmuyor ama bir yerinden, ucundan köşesinden devam ediyoruz. 30 Ekim 2020… 14:51… İzmir’de bir an geldi ve İzmir derinden sarsıldı. Verilen onca emek, atılan onca adım, ekilen onca umut bir anda yerle bir oldu. Geriye dönüşü olmayan bir an ve belki de en acı pişmanlıklar. Evet bazıları asla eskisi gibi olmayacak, belki bir parçası hep o anda kalacak. Ama hayat devam edecek, eğer Allah nefes alıp vermeyi nasip ettiyse, yapacaklarımız var demektir. 10 Kasım 1938… 09:05… İstanbul’da bir an geldi ve Türkiye derinden sarsıldı. Bir vatan pusulasını, önderini, atasını ışığa uğurladı. Derin bir yas, büyük bir acı… Sanki hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Günler, aylar ve yıllar geçti… Yaralar kapandı, geride hiç geçmeyecek izi kalsa da hayat aktı, devam etti. Hayat, kalp atışları gibidir. Kalp atışları inişler ve çıkışlardan oluşur. Karanlık ve aydınlıklar, zirvelerden ve çukurlardan… Ve bizler yaşam yolculuğumuz boyunca inişler ve çıkışlar arasında gider geliriz. Ve sonunda hayatımıza şöyle bir baktığımızda; o anları nasıl yaşadığımız ve o anlardan sonra ne gibi dersler çıkardığımızla şekillendirdiğimizi anlarız hayatlarımızı. Deprem sonrasında birbirini daha önce hiç tanımamış insanlar bir arada, omuz omuza saatlerce, günlerce uykusuz çalışması. Arama kurtarma çalışmaları ile hiç tanımadıkları canlara nefes ve ışık olması hepimizin içine su serpmedi mi? Sonsuz yardımlaşma ve destekle geçirilen bu hassas dönem hepimize “bir” olduğumuzu bir kez daha hatırlatmadı mı? İnanç, umut ve işbirliğiyle üstesinden gelemeyeceğimiz kriz yok. Yeter ki hayatı olduğu gibi kabul edelim. Yaralarımıza rağmen ve yaralarımızla beraber hayat devam etmek aslolan. Yaşam koçluğu seanslarında; deneyimlenen travmaların duygularının geçiştirilmesi yerine fark edilmesi çok önemlidir. Bu hisler ve o andaki düşüncelerle yüzleşildiğinde, uzun bir zamandan sonra bir anda ortaya çıkabilecek krizler önlenmiş olur. Yaşanan acıların ardından yas tutulması sağlıklıdır. Böylece duygular bedenimizde sıkışmak yerine, bazen gözyaşlarıyla, bazen sözcüklerle açığa çıkar. Bu nedenle deprem ya da kişisel olarak yaşadığınız ani ve acı bir olay varsa onun üzerinizdeki etkilerini kendinize sormanız, duygu ve düşüncelerinizle güvendiğiniz biriyle, hiç olmazsa da yazarak ifade etmeniz, ruh&beden&zihin dengesinin elde edilmesinde kıymetli bir rol oynar.
Benzer Videolar