Kerimbey Mahallesi’nde Sonun Başlangıcı …

Samsun’un Merkez ilçelerinden Tekkeköy’ün Kerimbey Mahallesinde bugünlerde öylesine şeyler oluyor ki, inanın bir senaristin eline geçse dillere destan bir filme ilham kaynağı olabilir…

 

Önce Kerimbey Mahallesinin nerede olduğunu bilmeyenler için küçük bir tarif yaparak başlayalım söze: Samsun’dan Çarşamba istikametine doğru giderken Organize Sanayi kavşağını geçince hemen deniz tarafında kalan mahalledir Kerimbey… Etrafı sanayi siteleri, fabrikalar ve şehirlerarası karayolu ile çevrili olduğu için pek kimseler bilmez bu mahalleyi. Sakinleri, sessiz ve kimseye zararı olmayan insanlardır. Geçimlerini ekseri tarımla sağlasalar da bir kısmı yakınlardaki sanayi sitelerinde çalışır. Birçoğu, üç kilometre güneydeki Çırakman köyü eşrafından olup daha sonra buraları mesken tutmuş kişilerdir. Mahallede herkes birbirini tanır, düğünlerde cenazelerde, mevlitlerde tevhitlerde bir araya gelirler. Kavgadan gürültüden uzak, herkesin işinde gücünde olduğu, güler yüzlü ve çalışkan insanların oturduğu tipik bir mübadil mahallesidir burası.

 

Bu şirin mahallenin huzuru, Atatürk Bulvarı üzerindeki organize sanayi kavşağına Karayolları tarafından bir köprülü kavşak yapılınca bozulmaya başladı. İnşaat boyunca mahallenin ana karayolu bağlantısı koptu, belki bir yıldan fazla bir süre boyunca daracık ve kalitesiz yollardan evlerine gidip gelebildi Kerimbeyliler. Kavşağın kollarında kalan araziler düşük kotlarda kaldı. Olası bir sel durumunda can ve mal güvenliklerinden endişe edenler, arazilerine dolgular yaptırmaya başladı. Bu defa, onlara komşu parsellerdekilerin tadı kaçtı. İnşaat süresince mahalleyi toz toprak ve gürültü içinde bırakan iş makineleri de cabası!

 

Her neyse, mahalleli “İnşaat bitince bir oh çekeriz!” diye beklerken sonradan görüldü ki devenin büyüğü meğer heybedeymiş! Köprülü kavşak bitince, mahallenin içinde organize sanayiye giden yola cephe olan parsellerin değeri bir anda arttı. Bunu ranta dönüştürmek isteyen bazı arazi sahipleri, imar yollarının açılarak parsellerin meydana çıkartılması için Belediyenin kapısını aşındırmaya başladılar.

 

Mahallenin imar planı uzun yıllar önce yapılmıştı aslında. Ama hemen hiç kimse bu planın uygulanmasını istemiyordu. Çünkü imar yollarının açılması demek, parsellerin küçülmesi manasına geleceğinden tarımı yok edecekti. Seksen küsur senedir tarımla geçimlerini sağlayan insanların birçoğu için felaket demekti bu!

 

İmar yolları, bazı ailelerin evlerinin üzerinden geçiyor. Mahalle sakinlerini alışageldikleri tarlalarından uzakta başka kimselerle ortak olmaya zorluyor. Mesele, öyle bir iki parselin yolunu açmakla da bitmiyor; çünkü imar yapılırken doğal olarak eskiden Ali’ye ait arazi Veli’nin yerine kaydığından bu defa öteki parselleri de meydana çıkartmak icap ediyor. Dolayısıyla değerlenen arazisini satmaya niyet eden mahalle sakinlerinin gönlünü yapmak isterken mahallede oturanların çoğunu rahatsız etmiş oluyorsunuz.

 

Bu durumda en zorda kalan kişi herhalde Tekkeköy Belediye başkanı Hayati TEKİN olsa gerek. Mahallede yolların açılmasını isteyenler arasında da, külliyen karşı olanlar arasında da çok sayıda akrabası olan Başkan, bir orta yol bulmak için kurdeşen döküyor.

 

Geçtiğimiz günlerde bir vesile ile Kerimbey’e gittiğimde gördüm ki imar yollarını açtırmak için gayret gösteren mahalle sakinlerinden birisi, Belediyeyi zorlamak için olsa gerek, kendi arazisi üzerinde imar yollarına denk gelen kısımları traktörle işaretlemiş! Sonra da tarlanın ortasına “bilmem ne emlakten satılık” levhasını yerleştirivermiş. Sen sağ, ben selamet!

 

Seksen yedi sene önce bugün Kerimbey Mahallesinin bulunduğu topraklarda in cin top oynuyordu. Çalıların diplerinde simsiyah yılanlar uyuyor, bataklıklarda yaban domuzları fütursuzca dolaşıyordu. Çırakman’a yerleşen mübadillerden bir kısmına bu sıtma yatağı arazilerden yer verildiğinde, belki de hiç kimse mübadillerin bu toprakları adam edebileceğini düşünmemişti. Tam bir mucize yaratmayı başardılar, buralara iskân edilen insanlar. Bataklığın içine açtıkları tarlalarını ellerinde tüfekle domuzlardan korudular. Zamanla evler kurdular. Tırnaklarıyla kazıyarak bu acı topraklardan kendilerine huzur dolu bir mahalle yarattılar. Okulun arazisini bağışladılar. Camiyi el birliğiyle yaptırdılar. Dereleri ıslah ettirdiler. Bu vahşi topraklarda ülkenin en iyi sebzelerini, pancarlarını ve tütünlerini yetiştirmeyi başardılar. Adına festival yapılacak kadar lezzetli incirler ürettiler.

 

Lakin zaman ve çağa direnmek bir yere kadar, elbette eninde sonunda hızla büyüyen şehrin çeperleri Kerimbey’i de yutacak. Tıpkı bir zamanlar birer mübadil köyü olan İlyasköy’ü, Çatalarmut’u ve Hasköy’ü yuttuğu gibi. Ama bu mahalleler ile Kerimbey’in arasında önemli bir fark var: Kerimbeyliler, arazilerini kat karşılığı satamayacak veya sattığı araziden edindiği para ile aynı mahalledeki bir başka yerden ev satın alamayacak. Çünkü mahallenin etrafı küçüklü büyüklü sanayi siteleri ile dolu. Nihayet günün birinde dayanamayıp arazisini bir sanayiciye satacaklar. Çünkü atadan dededen tarla taban işleriyle geçinmeyi öğrenen mahalle sakinlerinin, bu saatten sonra kendi arazileri üzerinde bir fabrika kurmaya kalkmaları mümkün olmayacaktır. Buna ne sermayeleri ne de alışkanlıkları el vermez ki!

 

Bu gidişle çok geçmeden incir ağaçlarının yerini sanayi atıkları, sebze bahçelerinin yerlerini hammadde depoları, sempatik bahçeli nizam evlerin yerlerini soğuk fabrika binaları alacak. Kerimbey camii imamı Ömer Hoca’nın cemaati tümüyle değişecek. Niyazi’nin bakkalından alışveriş edenler, Can lokantasında kıymalı pide yaptıranlar, kahvede okey oynayanlar yabancılaşacak. Hatta belki Kerimbey İlköğretim okulu da talebesizlikten kapanacak, çocuk sesleri yerine fabrikaların ürkütücü gürültüleri duyulur olacak. Kerimbey Mahallesinin yerinde belki de bilmem hangi sanayi sitesinin hoyratlığı tutunacak.

 

Bir zamanlar ekip biçtikleri tarlaların, huzur buldukları yuvalarının üzerinde kurulan fabrikalarda asgari ücretle iş bulmak ümidiyle dolanıp duracak insancıklar… Bir tanıdık yüzü, eski bir mahalle sakininin bildik gülümsemesini, masumca sevdiği komşu kızının buğulu gözlerini boşuna arayarak dolaşacaklar, eski topraklarında. Yazık olacak Kerimbey’e ve Kerimbeyli’ye!

 

Çözüm var mı peki? Benim başkan Hayati TEKİN’e naçizane bir tavsiyem var: Kerimbey Ovasındaki imar planını tekrar bir değerlendirsin, bu mahallede sanayi tesisleri ve depolarının yapılmasına izin vermesin. Bu tür ruhsat taleplerine set çeksin… Bu mahalle, gelecekte sanayi sitelerine hizmet üreten bir ticaret alanı olarak ayrılsın. Sözün gelişi, banka binaları, noterler, iş merkezleri, bürolar, restoranlar, alışveriş alanları olsun Kerimbey’de… Böylece mahalle hem varlığını sürdürebilir, hem de sakinleri kendi arazilerini terk etmek zorunda kalmaz, belki bir kısmı kendi arazilerinde iş yerleri açarak ya da binaların üst katlarında oturarak köklerinden kopmazlar. Bu bence Kerimbey Mahallesini zamanla yok olmaktan kurtarabilecek tek çare.

 

Zaten Belediyeevleri’nden Dikbıyık’a kadar, sahil ile Atatürk Bulvarı arasındaki bölgede dizi dizi kurulan ve halen kurulmaya devam eden sanayi tesislerine bu tür hizmet üretebilmeye müsait başka bir alan da yok! Ne dersiniz? Yol yakınken tekrar kafa yorulmaya değmez mi Kerimbey için?

 

 


Benzer Videolar