Kosova’da Ezan Sesi
Ezan sessizliğinin, ezansızlığın ruhumuzda bıraktığı derin izleri en iyi hissedenlerdenim diyebilirim. Görevim sebebiyle uzunca bir süre yurt dışında kalmıştım. Bulunduğum yer Kıbrıs’ın Çamlıbel kasabasıydı. Yemyeşil çam ormanlarının içerisinde. Bir tarafında Akdeniz, diğer tarafında Beş Parmaklar olan Cennet misali şipşirin bir kasabaydı. Araçtan ilk indiğim yer köy meydanıydı. İlk soluklandığım yerse Rumlardan kalma ve fakat huzur veren bir köy kahvesiydi. Kıbrıs’taki ilk kahvemi burada yudumlarken tam karşımda da küçücük bir caminin olduğunu gördüm. İçim ferahlamıştı. Aradan geçen sürede ikindi ezanının okunması gerekiyordu. Vakti Geçmişti. Fakat ezan okunmamıştı. Hamurumuz ezanla yoğrulduğundan çok yadırgamıştım. Gel zaman git zaman, ezan sesi bir türlü kulakların ve ruhun pasını silmiyordu. Sorduğumda bir sürü sıkıntının olduğunu anlattılar. Müslümanların yaşadığı bu şirin kasabasının Camisi vardı, var olmasına. Kapısında at nalı iriliğine birde kilidi vardı. Şadırvanı vardı, var olmasına. Lakin muslukları kilitlenmişti. Minaresi vardı. Maatteessüf ezanı yoktu. Zamanı ve mekânı nura gark eden o kutsi ses yoktu. İmamı, imameti de vardı amma öte köyde oturmaya zorlanmıştı. Hoş zorlanmasa da ezan okuyacak tertibatı yoktu. Bağı, bahçesi, yolu, izi vardı var olmasına fakat
“Ne bağ kaldı ne bağban, bizi öğüttü zaman.
Sokaklar ıssız sanki sıkar bizi her mekân.
Ne mal kaldı ne ayal, uçtu gitti her makam.
Ne bağ kaldı ne bağban bizi öğüttü zaman.”
ECDAT YADİGÂRI
Cinsindendi var olanlarda. Ezansızlığın hayatımdaki hangi manalara kadir olduğunu ilklerime kadar yaşayarak hissetmiştim. Ecdadın kemiklerinin sızladığını derin derin sızlayan yüreğimde hissetmiştim… Kader rüzgârı bu kez de Balkanlara sürüklemişti. Ecdat yadigârı bir başka vatan topraklarına.
“Dünya handır han içinde
Yaşar o ruh can içinde
Rüya gibi gelir geçer
İnsanoğlu gam içinde diyerek”
Seyr-ü sülük eyledik. İlk ve son durağımız Prizren’di. Balkan mübadili muhacir bir ailenin ferdiydim. Bu seyir benim için diğerlerinden çok farklı manalar ifade ediyordu. Ata topraklarımdı, “Ana” vatanımdı vardığım yer. Yere bastığım da aldığım ilk nefeste de Prizren’in buram buram Anadolu kokusu içimi ferahlatmıştı. Gurbet sancısından eser yoktu. Öz vatanımdaydım. Oysa onca vilayet ve ülke gezmiş, vatanı gurbet olan biri için bu durum hiçte normal değildi. Ama sevmiştim bu hali pür melali. Şükretmiştim bu âleme salana. Böylesi bir halet-i ruhiye’yle her çehresinde, her zerresinde Al-i Osmanlı’nın derin izlerini taşıyan, insanın yüreğini kabartan, ruhunu coşturup huzurla dolduran sıcacık, şirin mi şirin, seyrine doyamadığım kasaba irisi bir beldedeydim artık. Karşımda bir şadırvan, hemen ilerisinde bir cami ve az ötede bir taş köprü yalnızlığını;
“Çoğalıyor anlımızda / Çizgileri bak hayatın
Ağlıyor mu şimdi Vardar /Yanlızlıktan kıyıları
Bir dost eli yar nefesi / Arzu eder şimdi gönül
Eşikte bir ayak sesi / Duymak ister şimdi gönül
Ay ışığı penceremde / Yıldızlardan dilek tutsam
Korkum ölümümden değil / Yanlızlıktan kadir mevlam…”
ŞÜKÜRLER OLSUN
Mısralarındakine benzer bir şekilde yaşıyordu. Sinan Paşa’dan yükselen ikindi vakti ezanıyla kendime geliyorum. “Şükürler olsun. Ya Rab! Bu illerde hiç değilse ezansız değilim” diyerek iç geçirmiştim. Hamd olsun ki, Prizren’de kaldığım süre içerisinde, zaten tek tük bırakılan Camilerden yükselen İslam’ın gür sadası hiç eksilmemişti. Taki, bir-iki gün evveline kadar. İşitildi ki, Kosova Meclisi’nde “Gürültü Kirliliği Yasası” kapsamında ezan sesi kısıtlanmak isteniyor. Birincisi, ezan o topraklarda yaşayan Müslümanların mührüdür, kimliğidir. İkincisi, ey meclisteki zevat! “Ezan-ı Muhammed-i kirlilik değil bilakis temizliğin berrak sesidir. O ses asırlardır o semalarda yankılanmakta. Yankılanmaya da devam edecektir. Ezan, sadece bedene değil, hem bedene hem ruha duruluk ve dinginlik verir. Gürültü Kirliliğiyse, onun sesini kısmak isteyenlerin ruhlarından gelen sesten başkaca bir şey olamaz. Bu kirlilik oralarda aranmalıdır. Yasa kapsamına aslında bu durum acilen dâhil edilmeli. Bir an önce bununla ilgili alınacak tedbirler üzerine kafa patlatılmalı. Bu kirden arınmanın tek yoluysa bol bol Ezan-ı Muhammed-i dinlemekten geçer. İnanç ve ibadet özgürlüklerine hürmetten geçer. Huzurlu ve mutlu kalın…